Küçük Ağa - 14
Total number of words is 2927
Total number of unique words is 1623
33.4 of words are in the 2000 most common words
46.4 of words are in the 5000 most common words
51.9 of words are in the 8000 most common words
abanıyordu. Ecel unutulmuş, onun yerini darağaçlan, kamaları, kırbaçları ile Çakırsaraylı çetesi almıştı.
Kadınlar ve çocuklar, idare lâmbalarının titrek ışıklanyle büyüyen eşya gölgelerinde insanla masal canavarları
arası haydutlar görerek titriyorlardı. Hısım akraba bir evde toplanmaya, yatak odaları birleştirilmeye
başlanmıştı. Kadınların, hiç bir zaman para olarak düşünülmeyen ve düşünülmeyecek olan ziynetleri akla
gelmeyecek yerlere saklanıyor, gömülüyordu. Sıra sıra çeyrek altınlarla donatılmış fesler, gümüş ve altın
kemerler, katar altınlar, altın bilezik, küpe ve yüzükler sandıklardan çömleklere aktarıldı.
Bu arada akşamları, ortalık kararırken, hemen hemen her evde acaip bir makyaj faaliyeti de başlıyor-, yaşlı
kadınlar genç ve güzel kızlarla kadınları karşılarına alıp çirkinleştirmek, pasaklı bir hale getirmek için ne
mümkünse yapıyorlardı. Kullanılan malzemenin başında ise is ve adı bilinmez bir uçuk sarı toz vardı. Makyaj
tamamlanınca aşağı yukarı şöyle konuşmalar olurdu.
«— Bakma aynaya kız, sonra üç gun ekmek yiyemen!»
*— Ana kız... Duydun mu, Dilsiz Hasibe,beni de boyayın dermiş...»
«— Gülme öyle yılışık yılışık... Çirkin mirkin, o da bi kanıayaklı... Korkar helbette!..»
Çakırsaraylı çetesi cana kıyıcılığı kadar ırz, namus düşmanlığı ile titretiyordu herkesi.
Beride, Mumcu'ların evinde toplananlar, haberin işitildiği gece Küçük Hacı'nın evinde biraraya geldiler.
Ne yapmak lazımdı ve ne yapılabilirdi?
Küçük Hacı kabına sığmıyor, kızgınlıktan ve kızgınlığı kadar da aczinden deliye dönüyordu. Mesele ortaya
atılıp da herkes bir cümle bulmak için kafa yorarken:
— Elhamdülil ah, dedi. Daha ölmedik; çoğumuzun eli silâh tutar. Sonuna kadar çarpışırız namussuzlarla. Bu
da bir şehadettir.
Ali emmi boyuna sakalını sıvazlıyordu:
— Bu son çare Hacı bey, dedi. öteki ne kadar yüksek sesle ve çabuk konuşmuşsa Ah' emmi de o kadar alçak
sesle, o kadar yavaş konuşuyordu, herkesin kulağı ondaydı. Son çare, diye tekrarladı. Bi kere itlerin ne
zaman ve nereden gelecekleri belli değil. Sonra karşı durmasına duralım ve elbetteki duracağız. Amma bu
kuduz köpek sürüsüne karşı ne yapabiliriz? Güreş tutmaya değil felâketi önlemeye bakalım. Benim aklıma
iki şey geliyor.Ben başka bir şey bulamıyorum.Hepsi de sabırsızlanıyor.Konuşmasını bekliyordu.Nihayet Hacı
Bey dayanamad:
— Nasıl iki şey?
Ali emmi aynı sükûnetle:
— Deyecem, dedi ve ıslattığı kâğıdı dişleyip sigarasını sardıktan sonra konuştu. Bir: Hemen şimdi Afyon'a ve
Konya'ya haber salar Kuvvacılardan yardım isteriz.
Hacı bey kesti:
— Haber gidip onlar gelinceye kadaaar...
— Dinle be Hacı bey? Böyle yapmak hiç yapmamaktan zararlı mı? Haber etmezsen ne kazanır, edersen ne
kaybedersin?.. De bakalım.
Hacı bey bir şey söylemedi:
— îyi. Aklın yattı değ mi? Haber gide dursun, biz de varır îstanbul'lu Hoca'yla konuşuruz.
Bu sefer Küçük Hacı beyle birlikte birkaç kişi daha kımıldadı.
— öyle yaparız, öyle. Hocaefendi bizim gibi düşünmez ama, en azından bizim kadar vicdanlıdır, bizden çok
akıllıdır, merhametlidir. Ona deriz ki, Hoca efendi deriz, haber sal şu Çakırsaraylı hayduduna da ümmet-i
Muhammedin malına, ırzına, canına kastetmesin deriz. Ve, biz ona bulabildiğimiz erzak ve parayı verelim
deriz. Kasem ederim sizlere, Hoca efendi bizi dinleyecektir. Olsa olsa, siz de şu Kuvvaya arka çıkmaktan
vazgeçin der. Desin varsın. Gün ola harman ola. Koca Memâlik-i Osmaniye bi Çakırsaraylı itine kalacak değil
ya!..
Ali Emmi sigarasını yakmak içim fitili bastırdığı taşa demiri vurmaya başladı.Çak,çık,çuk,çak. Odada başka ses
yoktu. Fakat bu sessizlik önceki gibi değildi.Herkasin aklına yatmışa benziyordu. Fitil tutuşmuştu. Ali emmi
önce, kıvılcımı birkaç defa hafif hafif üfledi, sonra iyice tutuşan fitilin bayıldığı kokusunu içine çekti ve
sigarasını yaktı.
— Sen önce tedbirini al da, olacakların karşısına ondan sonra çık. Amma başka bir bildiğiniz, bulduğunuz
varsa deyin ona göre davranalım, öyle değ mi, buraya danışıp görüşmeye toplandık.
Yeteri kadar düşünmüşlerdi. Yapacak başka bir şey yoktu. Birbirlerine: "Sen ne dersin" gibi baktılar. Bir şey
diyen çıkmadı. Bunun üzerine îmam Haşim efendi:
— Bence Ali emminin dedikleri münasiptir, sen ne dersin Yunus bey? diye sordu.
Çünkü kendinden sonra en yaşlı o idi. Yunus bey de:
— Bence de öyle, dedi.
Ve yaş sırasına göre bu "Bence de"ler tekrarlandı.
Küçük Hacı muvafakatini bir soruyla belirtti:
— Sıra kalır haberi götüreceklere, kiminle yol arız?
Ali emmi, teklifini birden yapmadı:
— Düşünelim, dedi, kim var? Sigarasından son nefeslerini ardarda çekti,
— Salih...
— Hangi Salih?..
— Hangi Salih olacak hay herif?.. Çolak var ya işte o!..
— Amma yaptın haa Ali emmi!..
Şaka sanıp gülen bile çıktı. Ali emmi de tatlı tatlı gülümsüyordu.
— Bana itimadınız yok mu oğlum?
Ak saçlı, ak sakallı "Oğlum'ların Ali Emmiye itimatları olmasına vardı, amma Salih'i de biliyorlardı. Bu itimatla
bu bilgi karşı karşıya kalınca şaşkın şaşkın gülümsemekten başka bir şey yapamadılar. Ali emmi olanca
temkini ile:
— Bildiğiniz gibi değil, dedi, ha bana bırakı-verin.. kötü olmasına kötüydü., düzeldi, adam oldu, ben iyi
biliyorum. Tamam mı?
Yunus bey:
— Sen bilin, dedi.
Bu "mesuliyet senin" demekti. Ali emmi:
— Tamam, tamam, diye güldü. Salih'i Afyon'a salarız. Peki Konya'ya kim gidecek? Onu da sen bul Hacı
bey!
Küçük Hacı anlamıştı:
— Ben mi gideyim yani?
— Uygunu bu sanırsam... Maşal ah, bugünkü delikanlılara taş çıkarın. Sonra gitmişken aklı erenlerle de
konuşun, itibarın var, tanışların var; yalan mı?
Küçük Hacı olduğu yerde kımıldanıp duruyordu. Uygunu bu idi ama, çoluk çocuğun başından ayrılmayı pek
istemiyordu.Ali Emmi farkına vardı.
— Gözün arkanda kalmasınHacı Bey.Sen yokken çocukların dayıları burada kalır, hepimiz de devamlı göz
kulak oluruz. Zati kemali üç gün.
Hacı bey.
— Siz bilirsiniz, diye kabul etti.
Ali emmi toparladı:
— Salih bu gece yola çıkar. Biz de cumbur cemaat yarın sabahla Hocaefendi'ye gideriz. Ancak etrafa da
rivayetler yaymalıyız. Halk bir yatışmak. Korkacak bi şey yok deriz. Kuvva Çakırsarayh'nın üstüne yürüyor
deriz, hattacıma devresi gün de Çakırsaraylı Yalvaç Beli'nde bozulmuş deriz. Telâştan büyük müzarrat
olmaz. Halka acık emniyet gelsin. Nasolsa herşey varacağına varır. Yalan mı?
— Doğru, dediler.
. Küçük Hacı sordu:
— Ben ne vakit ve nasıl gidecem?.. Ali emmi:
— Trenle, dedi.
— Trenle mi?
— Trenle ya... Müdürün haberi var, bindiriverecek.
Odadakilere asıl güven şimdi gelmişti. Demek bir şeyler yapabilecek halde idiler, bir şeyler planlayabiliyor ve
planlarına sağlam yardımcılar bulabiliyorlar! Demek yalnız değildiler, oldukça büyük bir makinenin bir parçası
idiler. Bu mühimdi. Koca koca heriflere bir delikanlı şevki geldi.
Teferruatı da kararlaştırdıktan sonra dağıldılar. Birer birer çıkıyorlardı. Aralarında "Bak hele.Salih bile
bizdenmiş,veya İstasyom müdürü bizden,diye memnuniyetini gurura kadar götürüp akıllarından “Kim
bilir,daha kimler kimler vardır.” Diye geçirenler oldu.
Ali emmi Küçük Hacı ile vedalaşırken:
— Tren öğleye doğru geçecekmiş. Değişiklik olursa sana bildirecekler, yolun açık olsun, dedi ve el erini uzun
uzun sıktı.
Bu bir çeşit helâlleşmeye benziyordu.
Ill
Baskından önce
SABAH ezanı okunurken başlayan yağmur birdenbire sağnak halini aldı. Kızılca mescidinin ondört. onbeş
yaşındaki müezzini yırnu-yedi basamaklı minareden indiği zaman sırılsıklamdı. Evinden çıkıp da on
adımlık sokağı geçene kadar İstanbul u Hoca da aynı hale gelmişti. Namazda üç beş kişi bile
bulunamayacağım sanıyordu. Biraz sonra aldandığını anladı İki üç dakika içinde mescid son cemaat yerine
kadar dolmuştu.
Hoca şöyle bir baktı ve: "Hepsi tamam" diye düşündü. Reis bey dahil Kör Hüseyin'in bütün saydıkları
mescıdde fdi Epey fazlası vardı, fakat bir tane bile noksan yoktu Namazı tamamlamak için biraz sıkıntı
çekti.
Bir çekişme için kendini hazırlıklı hissetmiyordu. Daha önce bahis açmayı düşünmüş fakat boyuna bir ertesi
güne atmıştı, işi güçleştiren samimiyeti idi ve kafası her meselenin karşısına bir itiraz dikmeye, kendi kendini
kontrol etmeye alışıktı. Kuvvetinin de buradan geldiğini biliyordu.
Dokunmadığı,toz kondurmadığı iki,üç kanaati vardı; Hilafet ve saltanat bağlılığı da bunlardan biri idi. Fakat
işte doktorun ziyaretinden sonra bu bağı bile didik didik etmiş, mil ete ve memlekete faydalı olan nedir diye
inceden inceye düşünmüştü. Bu arada hesaba, tam bir gönül cesareti ile istanbul'un aleyhindeki rivayetleri
de, Kuvvâyı Milliye için söylenen güzel şeyleri de katıyordu.
Hoca'nın bu oldukça dramatik muhasebesinde, ne çare ki ağır basan daima Yıldız Sarayı idi. İçinde son bir
tereddüt vardı: "Acaba gönlüm beni aldatıyor mu?"
Bu acaba onu neredeyse halktan kaçıracak hale getirecekti: "Yarın konuşurum., bugün değil.." deyişleri işte
bu "acaba?" yüzündendi.
Konuşmanın şart olduğunu, önlenemeyeceğini de seziyordu. Nitekim işte en zayıf anında buna mecbur
olacaktı.
Namazdan sonra, aralarında Küçük Hacı da bulunan üç beş kişi kapının önünü tutmuşlardı. Güya yağmurun
dinmesini bekliyorlardı. Hoca çıkmak için gelince Hacı bey:
— Yağmur dehşetli Hoca efendi, dedi. Hoca belli belirsiz gülümseyişle cevap verdi.
— Evet., güç olacak sizin için., ben bir koşuda evdeyim...
Şemsi efendi lâfa karıştı:
— Sürmez emme., göğ yükseliyor bilem... Hacı fırsatı iyi kullandı:
— öyle., üç beş dakkası var. Boş geçirmeyelim bunu Hoca efendi ha? Ne dersin?
Kapının önü epey kalabalıklaşmıştı. Reis bey:
Hacım doğru söylüyor Hoca Efendi.Biraz sohbet edelim.Zaten benim kaç gündür sormak istediğim şeyler var.
Dedi ve sordu.Müsaade buyurur musunuz?
Hoca" hin gülümseyişi artık iyice belli oluyordu ve bu tertemiz; "bildiğiniz, zannettiğiniz gibi değilim" demek
isteyen bir gülümseyişti.
— Elbette, elbette... dedi. İçeri döndüler.
— Buyurun Reis bey!
Reis bey ayakta duruyordu. Boyu kısaya bakardı, amma gene de anlatılamaz bir heybeti vardı.
— Ahval ve hâdisat telâkkiler ne istikamette olursa olsun cümlenin malûmu, diye başladı. Karar okur gibi
itiraz düşündürmeyen bir sesle konuşuyordu. Onları tekrara ve tefsire lüzum görmüyorum. Herkes vicdanının
ve aklının gösterdiği yola gidecektir. Veballer iştirak kabul etmez. Mükâfat da, mücazat da ister dünyevi, ister
uhrevi olsun herkesin kendinedir. Bu iş ölüm dirim mevzubahis olduğu ahvalde de böyledir ve biz böyle bir
vaziyetteyiz. İnsanlar fazla tazyike
gelmez. Fakat!Reis bey kısa kısa öksürdü. Bütün başlar ona çevrikti. Yalnız Hoca efendi başı önüne eğik
dinliyordu :
— Fakat bu koca dünyanın içinde bir de işte şu küçücük Akşehir var. Beş-on bin nüfusu ile aynı şartları
yaşayan, aynı tehlikelere karşı bulunan bir kasabacık. Böyle hallerde sen-ben tefriki ne kadar gayri vicdanidir
takdir buyurursunuz. Lâfı uzattığımın farkındayım. Fakat mazurum. Zira ortada bizleri de sizi ne kadar
rencide eden rivayetler dolaşıyor.Bunlara emin olunuz kimse inanmıyor.
Hoca Efendi artık başımı kaldırmış ona bakıyordu.
— Ne çare ki inanmamakla hersey bitmiyor. Araya bir burudet giriyor, mesafe giriyor. Böylece de birbirimize
yardımcı olacak yerde, birbirimizden kopuyoruz.
Reis beyin lâfı sadece Hoca efendiyi zayıf düşürmek için uzattığını anlayan pek az oldu. Fakat ilk anlayan da
bizzat Hoca efendi oldu. Artık sabırsızlandığını belli etmeye başlamıştı. İlk defa konuştu:
— Bunlar doğru, doğru sözler Reis beyefendi. Maksadınız?
— Arz edeceğim efendim.. Ne çare ki birbirimizden kopuyoruz. Halbuki başta zât-ı âliniz olmak üzere,
komşunun başına gelecek olan felâketin bize de zarar vereceğini hepimiz biliriz. Ama bahsettiğim
beyhude soğukluk, yapmamız gerekene mâni oluyor. Mesele şu: Çakırsaraylı çetesinin Akşehir'i basacağı
rivayet olundu, mevcut zabıta kuvveti bu baskını önleyecek miktarda değil. Bilhassa, öyle bir niyet beslemesi
de şüpheli. Beride ahalinin iktidarı da böyle bir belâya karşı koymaya kifayet etmez. Yapılabilecek tek şey bu
Çakırsaraylı sergerdesini hiç değilse ırza ve cana tasal uttan vazgeçirmenin yolunu bulmaktır. Bunun için de
akla gelecek ilk imkân zât-ı âlinizin tavassutudur. Bizim de aklımıza bu geldi. Ne var ki, halkın arasında sırf
Kuvvâyi Mil iye taraftarlarını tedib maksadıyle bu Çakırsarayh canisini sizin...
Sesi bir bomba gibi patlamıştı. Kizgı tir tir titriyordu. Reis bey bu kükreyişi yersizleş-tiriveren bir
soğukkanlılıkla :
— Tabii değil mi efendim? dedi, biraz önce de arz etmiştim, bu menhus iddia bizi sizden ziyade rencide etti.
Elbette hâşâ bin kerre hâşâ. Hoca efendi şaşkınlığını gizleyemeden sordu :
— O hâlde?
— Bendeniz sadece vaziyetten malûmattar olasınız diye söyledim. Bu meyanda bir tavsiyede bulunmak
cüretini de göstereceğim. Acaba müsaade buyurur musunuz?
— Buyurun, buyurun...
— Acaba Çakırsaraylı sergerdesine bir mektup yazarak, bugün küffarın kılıcı ile karşı karşıya kalan ümmet-i
Muhammedin canına ve ırzına tasal uttan hazer etmesini, böyle bir şenaatin dünyada ve âhirette çok ağır
mücazata maruz kalacağını ihtar buyurmaz mısınız?
Hoca efendinin durumu çok zordu. Aleyhindeki söylentiler kuvvetli ise bunları giderebilmesi ancak
Çakırsaraylı'nm tavsiyesini tutmaması ile mümkündü. Aksi halde, "Çakırsaraylı, Hoca efendinin sözünden
çıkmıyor" olacaktı. Reis bey onun kararını kolaylaştırmak ve düşünmeye zaman vermek için konuştu ?.
— Çakırsaraylı bu mealdeki ihtarınızı ya kabul edecek, yahut da kabul etmek istemeyecektir. Bendenize
kalırsa, onun bu istemeyişi sonuç veremez. Zira herif ne kadar vicdansız olursa olsun aptal değildir. Bilakis,
fevkalâde kurnaz olduğu kanaatindeyim.Yardım gördüğü köylüler,hatta bizzat kendi eşirrası nezdinde büyük
bir nufusunuz bulunduğu müdriktir.Size karşı gelmekle onların üzerindeki hakimiyetinin çok sarsılacağını,
buna mukabil, sizin gibi âlim ve fâdıl bir zata inkıyadın itibarını tezyide medar olacağını pek iyi bilir. İhtarınıza
kulak asmadığı takdirde ise, Akşehir'i tehdit eden tehlike ağırlaşacak değildir-, bu tehlike zaten olabileceği
vahamette mevcuttur. Hulasaten arz edeyim. Tavassutunuz her halükârda bir şey kaybettirmeyecek,
faideden hâli almayacaktır.
Taktiğe diyecek yoktu. Reis bey hem söyleyeceğini söylemiş, hem de durumu Hoca efendinin meselesi
olmaktan çıkararak, kasabanın, ancak onun yardımı ile atlatabileceği bir müşkülü yapmıştı. Sonunda Hoca
efendi için verilecek hükmün neler olabileceğini de ortaya koyuyordu. Bunda da çekinilecek bir şey yoktu.
Artık kötü karşılanacak» kulp' takılacak tek tutum bu isteği geri çevirmekten ibaret kalıyordu; çünkü o zaman
cümle şu olacaktı: «Milletin malını, canını namusunu kurtarmak için kılını bile kıpırdatmadı...»
Hoca efendi hâlâ Reis beyin gözlerine bakıyordu. Fakat bu bakışlar, neler duyup düşündüğünü belli etmiyor,
olsa olsa kırgın ve dalgın görünüyorlardı. Yine kırgınlık ve dargınlık taşıyan bir sesle mırıldandı:
— Tavsiyenizi yerine getireceğim Reis bey. "İşte oldu" der gibi doğruldu ve birdenbire canlılığını buldu:
— Fakat biliniz ki, -şimdi hepsine birden söylüyordu- mesele bundan ibaret değildir. Çakırsaraylı asıl felakete
nazaran laşey mesafesindedir.Ve siz koca bir devleti,ümmetiyle beraber helak edecek olan tehlikenin hala
farkında değilsiniz.
O telâfisi gayri Kabil felaket burnumuzun dibine kadar geldi de siz hâlâ çocuklar gibi pervasız ve endişesiz
onunla oynuyorsunuz. Adımını atmıştı. Gidecekti. Reis bey havanın bulanmasına göz yummadı:
— Ne gibi Hoca efendi hazretleri?
Hoca efendi kısık ve meydan okuyan gözlerle üç beş saniye kadar ona baktı:
— Ne gibi mi dediniz Reis bey? Siz de mi, ne gibi diye sorabiliyorsunuz ha?.. Yazık. Yazık ki yazık.
— Fakat Hoca efendi... Şimdi ikisi de alaycı idi.
— Anlaşıldı Reis bey, anlaşıldı...
— Anlaşılan nedir efendim?..
— Anlatacağım Reis bey. Fakat telâş buyurmayınız. Anlatacağım... Amma bütün Akşehir'e ve bütün havaliye
anlatacağım.
Hoca efendi kapıya doğru yürümüştü. Artık onu kimse durduramazdı. Reis bey bunu anladı ve:
— Nasıl takdir buyurursanız, demekle yetindi.
Hoca efendi kapıda bir an durdu. Gri bir aydınlığın önünde bir dev karaltısı gibiydi. Birdenbire geriye dönerek
alaycı bir sesle sordu •
— Mektubu kim götürecek?
— Bendeniz efendim...
Hoca efendinin alaycılığı ne kadar meydan okuyuşa benziyorsa Reis beyin "Bendeniz efendim diyen sesi de
okadar şakacı,o kadar tatlı ve okadar höşgörürdü.Hoca Efendi yıkılmıştı.
-Bir saat sonra aldırtabilirsiniz.
-Bizzat takdim edeceğim efendim.
Hoca Efendi şakır şakır yağan yağmurun ve kül rengi aydınlığın içinde kayboldu. Aynı anda mescidin içi
dalgalanmıştı. Başta Ali emmi olmak
üzere:
«— Sizin gitmeniz yakışık almaz Reis bey»
diyen diyene idi.
«— Koca Reis pis bir haydudun ayağına mı
gidermiş?..»
Fakat o deminki tatlı, deminki yumuşak ve şakacı Reis beyin yerinde şimdi kızgınlıktan zangır zangır titreyen
-yine de cana yakın- biri vardı:
— Bırakın lillâh aşkına...
O kızgınlık içindeki bu yalvarışa kimse karşı duramadı. Sustular.
— Buyurun. İşinize bakın. Ben burada bekleyeceğim.
Yağmur yüzünden mescitte oyalanmayı düşünenler bile çıktılar. Yalnız Ali emmi kaldı.
— Reis bey darılıp gücenme emme sen bizim bildiğimizden de iyi adammışsın.
Güldü:
— Gel şu hücrede birer cigara tüttürelim. Ses çıkarmadı. Mescidin konuk odasına geçtiler. Ali emmi
tabakasını uzattı.
— Salih gitti mi?
— Gitti. Kısmeti açıktır keratanın; şu rahmete bak. Sırılsıklam olmuşlardır şimdi. Ona değil, bizim Küçük
Hacı'nın seklâvisine acırım. Kız gibi taydır mübarek.
Bir sigarada kendi sardı.
-Tekke Deresi açıyor Emm.dinecek.
Yağmur beş on dakika sonra dindi.Fakat barut renkli bulutların doğuya doğru alçaktan alçaktan ve hızlı akımı
hala devam ediyor.Dallardan,çalılardan damlalar dökülüyordu.
Tek tik kelimelerle bir sigara daha içerek saati doldurdular.
— Eh... vakit.
Reis bey ayağa kalkmıştı, gülerek ilâve etti ?
— Zaten bir saat deyişi lâfın gelişindendi. Yoksa Hoca efendinin ilhamı semihtir. Bir saatte dört fetva
hazırlar.
El tutuştular. Ali emmi:
— Var sağlıcakla, gel sağlıcakla. Allaha
emanet ol, dedi.
Reis bey kısa, fakat çabuk adımlarla mescidin avlusunu ve sokağı geçti. Hoşa giden bu yürüyüşün yiğit bir
yürekten haber verdiğini şimdiye kadar kimse anlamamıştı. Bunu ilk defa Ali emmi seziyordu.
Kapıyı Istanbul'lu Hoca açtı ve bir solukta da merdivenleri inerek Reis beye karşıcı çıktı:
— Buyurun Reis bey, buyurun Al ah aşkınıza.
— And vermeyin Hoca efendi. Rahatsız etmek istemem. Vaktim de yok.
— Bir kahve Reis bey... Bir fincancık acı kahve...
— Başka zaman Hoca efendi. Mazur görün.
— Siz nasıl isterseniz. Üzgündü. Reis beye dokundu bu:
— Başka zaman, diye tekrarladı. Fakat "inşal ah"! da unutmadı.
— Buyurun.
— Sizinle... Fakat sadece sizinle konuşmayı ne kadar isterdim.
Gözlerinin içine baktı:
— Konuşacağınızı tebşir buyurdunuz. Mescidde hoca efendi hazretleri.
— O başka. Şimdi yalnız sizinle dedim Reis bey. Sonra siz bana dilediğiniz şeyi dilediğiniz şekilde söyleyiniz.
Fakat sitem etmeyiniz Reis bey, istirham ediyorum.
Attığı adımı geri aldı. Yüzünde samimi, perdesiz bir huşunet vardı:
— Hoca efendi! Korkarım bu müsaadenizi derhal suistimal edeceğim.
Gülümsedi:
— Buyurun, buyurun. Ve zerre kadar çekinmeyiniz.
— Üstün vasıflara sahipsiniz, ilme yakından âşinâsınız. Fakat Hoca efendi, zekâ ve bilgi her şey değildir.
Hattâ zekâ ve bilgi birer tehlikeli silâhtır. Gençsiniz, dünyayı bilmiyorsunuz. Kanaatlerinizde fazla ısrar
etmeyiniz ve hakikati bir parça da mukabil iddialarda arayınız. Siz, Hoca efendi, Çakırsaraylı'dan bin kere
daha tehlikeli ve tahripkâr olabilirsiniz... oluyorsunuz da... Çünkü ondan bin defa daha akıllı, onbin defa
daha bilgilisiniz. Evinize fazla kapanıyor, kulağınızı bir tek sese veriyorsunuz.Mantık ve muhakemeniz de hep
aynı çambar içinde gelişiyor.Halka karışınız Hoca Efedi halka.Ve olup bitene kulak veriniz.Mesuliyetiniz çok
büyük Hoca Efendi.Çok büyük,Al ah hidayete erdirsin.
Ve hızla çıkıp gitti. Bu da Hoca efendinin, bir, birbuçuk saat içinde ikinci yıkılışı oldu. Beş on gün sonra
gelecek çocuğunu ve Emine'sini düşünmek bile ona kuvvet veremiyordu.
Bir de etraf vardı
îstanbul'lu Hoca belki de bir başka anlayışa, başka hükme varabilirdi. Fakat bunun için ilk şart "Tek" olması
idi ve o tek değildi.
Daha doğrusu o, peşinden sürüklediklerinin malı idi. Aşıladığı inanışın, inandırdıkları ölçüde kölesi idi. İnanan,
inandırandan çok daha hürdü.
Reis bey çıkıp gittikten sonra, kendi kendini, nasıl sımsıkı bağladığını düpedüz ve korkarak sezdi. Onun için
asıl zor olanı da yanıldığını anlayacak bilgiden yoksun oluşu idi. Tam bir iyi niyetle inanışlarını ele alıyor, ince
eleyip sık dokuyor, amma bir türlü "Yanılmışım" diyemiyordu.
Hükümet... Damat Ferit... ve nazırların birçoğu!.. Bunu biliyordu. İşgal kuvvetlerinin oyuncağı, aleti idi
bunlar, böyle olmaya da mecburdular. Fakat ya Zât-ı Şahane? Ya altıyüz yıllıkşeref ve üstünlük düzeyinin
sahibi. Ya ondaYalnız onda toplanan o var oldukça var olacak büyük devlet.
Bu memleket boş toprak bu insanlar çoban değiştiren çoban değiştirildiğinin farkına varmayan sürü değildir.
Kader birdi, bu da Zât-ı şahane'nin kaderi idi ve bu kader ilânihâye kötü gidemezdi. Gitmemişti ki gitsin!
Hoca burada "Topal Timur felâketini hatırlıyordu :
Kadınlar ve çocuklar, idare lâmbalarının titrek ışıklanyle büyüyen eşya gölgelerinde insanla masal canavarları
arası haydutlar görerek titriyorlardı. Hısım akraba bir evde toplanmaya, yatak odaları birleştirilmeye
başlanmıştı. Kadınların, hiç bir zaman para olarak düşünülmeyen ve düşünülmeyecek olan ziynetleri akla
gelmeyecek yerlere saklanıyor, gömülüyordu. Sıra sıra çeyrek altınlarla donatılmış fesler, gümüş ve altın
kemerler, katar altınlar, altın bilezik, küpe ve yüzükler sandıklardan çömleklere aktarıldı.
Bu arada akşamları, ortalık kararırken, hemen hemen her evde acaip bir makyaj faaliyeti de başlıyor-, yaşlı
kadınlar genç ve güzel kızlarla kadınları karşılarına alıp çirkinleştirmek, pasaklı bir hale getirmek için ne
mümkünse yapıyorlardı. Kullanılan malzemenin başında ise is ve adı bilinmez bir uçuk sarı toz vardı. Makyaj
tamamlanınca aşağı yukarı şöyle konuşmalar olurdu.
«— Bakma aynaya kız, sonra üç gun ekmek yiyemen!»
*— Ana kız... Duydun mu, Dilsiz Hasibe,beni de boyayın dermiş...»
«— Gülme öyle yılışık yılışık... Çirkin mirkin, o da bi kanıayaklı... Korkar helbette!..»
Çakırsaraylı çetesi cana kıyıcılığı kadar ırz, namus düşmanlığı ile titretiyordu herkesi.
Beride, Mumcu'ların evinde toplananlar, haberin işitildiği gece Küçük Hacı'nın evinde biraraya geldiler.
Ne yapmak lazımdı ve ne yapılabilirdi?
Küçük Hacı kabına sığmıyor, kızgınlıktan ve kızgınlığı kadar da aczinden deliye dönüyordu. Mesele ortaya
atılıp da herkes bir cümle bulmak için kafa yorarken:
— Elhamdülil ah, dedi. Daha ölmedik; çoğumuzun eli silâh tutar. Sonuna kadar çarpışırız namussuzlarla. Bu
da bir şehadettir.
Ali emmi boyuna sakalını sıvazlıyordu:
— Bu son çare Hacı bey, dedi. öteki ne kadar yüksek sesle ve çabuk konuşmuşsa Ah' emmi de o kadar alçak
sesle, o kadar yavaş konuşuyordu, herkesin kulağı ondaydı. Son çare, diye tekrarladı. Bi kere itlerin ne
zaman ve nereden gelecekleri belli değil. Sonra karşı durmasına duralım ve elbetteki duracağız. Amma bu
kuduz köpek sürüsüne karşı ne yapabiliriz? Güreş tutmaya değil felâketi önlemeye bakalım. Benim aklıma
iki şey geliyor.Ben başka bir şey bulamıyorum.Hepsi de sabırsızlanıyor.Konuşmasını bekliyordu.Nihayet Hacı
Bey dayanamad:
— Nasıl iki şey?
Ali emmi aynı sükûnetle:
— Deyecem, dedi ve ıslattığı kâğıdı dişleyip sigarasını sardıktan sonra konuştu. Bir: Hemen şimdi Afyon'a ve
Konya'ya haber salar Kuvvacılardan yardım isteriz.
Hacı bey kesti:
— Haber gidip onlar gelinceye kadaaar...
— Dinle be Hacı bey? Böyle yapmak hiç yapmamaktan zararlı mı? Haber etmezsen ne kazanır, edersen ne
kaybedersin?.. De bakalım.
Hacı bey bir şey söylemedi:
— îyi. Aklın yattı değ mi? Haber gide dursun, biz de varır îstanbul'lu Hoca'yla konuşuruz.
Bu sefer Küçük Hacı beyle birlikte birkaç kişi daha kımıldadı.
— öyle yaparız, öyle. Hocaefendi bizim gibi düşünmez ama, en azından bizim kadar vicdanlıdır, bizden çok
akıllıdır, merhametlidir. Ona deriz ki, Hoca efendi deriz, haber sal şu Çakırsaraylı hayduduna da ümmet-i
Muhammedin malına, ırzına, canına kastetmesin deriz. Ve, biz ona bulabildiğimiz erzak ve parayı verelim
deriz. Kasem ederim sizlere, Hoca efendi bizi dinleyecektir. Olsa olsa, siz de şu Kuvvaya arka çıkmaktan
vazgeçin der. Desin varsın. Gün ola harman ola. Koca Memâlik-i Osmaniye bi Çakırsaraylı itine kalacak değil
ya!..
Ali Emmi sigarasını yakmak içim fitili bastırdığı taşa demiri vurmaya başladı.Çak,çık,çuk,çak. Odada başka ses
yoktu. Fakat bu sessizlik önceki gibi değildi.Herkasin aklına yatmışa benziyordu. Fitil tutuşmuştu. Ali emmi
önce, kıvılcımı birkaç defa hafif hafif üfledi, sonra iyice tutuşan fitilin bayıldığı kokusunu içine çekti ve
sigarasını yaktı.
— Sen önce tedbirini al da, olacakların karşısına ondan sonra çık. Amma başka bir bildiğiniz, bulduğunuz
varsa deyin ona göre davranalım, öyle değ mi, buraya danışıp görüşmeye toplandık.
Yeteri kadar düşünmüşlerdi. Yapacak başka bir şey yoktu. Birbirlerine: "Sen ne dersin" gibi baktılar. Bir şey
diyen çıkmadı. Bunun üzerine îmam Haşim efendi:
— Bence Ali emminin dedikleri münasiptir, sen ne dersin Yunus bey? diye sordu.
Çünkü kendinden sonra en yaşlı o idi. Yunus bey de:
— Bence de öyle, dedi.
Ve yaş sırasına göre bu "Bence de"ler tekrarlandı.
Küçük Hacı muvafakatini bir soruyla belirtti:
— Sıra kalır haberi götüreceklere, kiminle yol arız?
Ali emmi, teklifini birden yapmadı:
— Düşünelim, dedi, kim var? Sigarasından son nefeslerini ardarda çekti,
— Salih...
— Hangi Salih?..
— Hangi Salih olacak hay herif?.. Çolak var ya işte o!..
— Amma yaptın haa Ali emmi!..
Şaka sanıp gülen bile çıktı. Ali emmi de tatlı tatlı gülümsüyordu.
— Bana itimadınız yok mu oğlum?
Ak saçlı, ak sakallı "Oğlum'ların Ali Emmiye itimatları olmasına vardı, amma Salih'i de biliyorlardı. Bu itimatla
bu bilgi karşı karşıya kalınca şaşkın şaşkın gülümsemekten başka bir şey yapamadılar. Ali emmi olanca
temkini ile:
— Bildiğiniz gibi değil, dedi, ha bana bırakı-verin.. kötü olmasına kötüydü., düzeldi, adam oldu, ben iyi
biliyorum. Tamam mı?
Yunus bey:
— Sen bilin, dedi.
Bu "mesuliyet senin" demekti. Ali emmi:
— Tamam, tamam, diye güldü. Salih'i Afyon'a salarız. Peki Konya'ya kim gidecek? Onu da sen bul Hacı
bey!
Küçük Hacı anlamıştı:
— Ben mi gideyim yani?
— Uygunu bu sanırsam... Maşal ah, bugünkü delikanlılara taş çıkarın. Sonra gitmişken aklı erenlerle de
konuşun, itibarın var, tanışların var; yalan mı?
Küçük Hacı olduğu yerde kımıldanıp duruyordu. Uygunu bu idi ama, çoluk çocuğun başından ayrılmayı pek
istemiyordu.Ali Emmi farkına vardı.
— Gözün arkanda kalmasınHacı Bey.Sen yokken çocukların dayıları burada kalır, hepimiz de devamlı göz
kulak oluruz. Zati kemali üç gün.
Hacı bey.
— Siz bilirsiniz, diye kabul etti.
Ali emmi toparladı:
— Salih bu gece yola çıkar. Biz de cumbur cemaat yarın sabahla Hocaefendi'ye gideriz. Ancak etrafa da
rivayetler yaymalıyız. Halk bir yatışmak. Korkacak bi şey yok deriz. Kuvva Çakırsarayh'nın üstüne yürüyor
deriz, hattacıma devresi gün de Çakırsaraylı Yalvaç Beli'nde bozulmuş deriz. Telâştan büyük müzarrat
olmaz. Halka acık emniyet gelsin. Nasolsa herşey varacağına varır. Yalan mı?
— Doğru, dediler.
. Küçük Hacı sordu:
— Ben ne vakit ve nasıl gidecem?.. Ali emmi:
— Trenle, dedi.
— Trenle mi?
— Trenle ya... Müdürün haberi var, bindiriverecek.
Odadakilere asıl güven şimdi gelmişti. Demek bir şeyler yapabilecek halde idiler, bir şeyler planlayabiliyor ve
planlarına sağlam yardımcılar bulabiliyorlar! Demek yalnız değildiler, oldukça büyük bir makinenin bir parçası
idiler. Bu mühimdi. Koca koca heriflere bir delikanlı şevki geldi.
Teferruatı da kararlaştırdıktan sonra dağıldılar. Birer birer çıkıyorlardı. Aralarında "Bak hele.Salih bile
bizdenmiş,veya İstasyom müdürü bizden,diye memnuniyetini gurura kadar götürüp akıllarından “Kim
bilir,daha kimler kimler vardır.” Diye geçirenler oldu.
Ali emmi Küçük Hacı ile vedalaşırken:
— Tren öğleye doğru geçecekmiş. Değişiklik olursa sana bildirecekler, yolun açık olsun, dedi ve el erini uzun
uzun sıktı.
Bu bir çeşit helâlleşmeye benziyordu.
Ill
Baskından önce
SABAH ezanı okunurken başlayan yağmur birdenbire sağnak halini aldı. Kızılca mescidinin ondört. onbeş
yaşındaki müezzini yırnu-yedi basamaklı minareden indiği zaman sırılsıklamdı. Evinden çıkıp da on
adımlık sokağı geçene kadar İstanbul u Hoca da aynı hale gelmişti. Namazda üç beş kişi bile
bulunamayacağım sanıyordu. Biraz sonra aldandığını anladı İki üç dakika içinde mescid son cemaat yerine
kadar dolmuştu.
Hoca şöyle bir baktı ve: "Hepsi tamam" diye düşündü. Reis bey dahil Kör Hüseyin'in bütün saydıkları
mescıdde fdi Epey fazlası vardı, fakat bir tane bile noksan yoktu Namazı tamamlamak için biraz sıkıntı
çekti.
Bir çekişme için kendini hazırlıklı hissetmiyordu. Daha önce bahis açmayı düşünmüş fakat boyuna bir ertesi
güne atmıştı, işi güçleştiren samimiyeti idi ve kafası her meselenin karşısına bir itiraz dikmeye, kendi kendini
kontrol etmeye alışıktı. Kuvvetinin de buradan geldiğini biliyordu.
Dokunmadığı,toz kondurmadığı iki,üç kanaati vardı; Hilafet ve saltanat bağlılığı da bunlardan biri idi. Fakat
işte doktorun ziyaretinden sonra bu bağı bile didik didik etmiş, mil ete ve memlekete faydalı olan nedir diye
inceden inceye düşünmüştü. Bu arada hesaba, tam bir gönül cesareti ile istanbul'un aleyhindeki rivayetleri
de, Kuvvâyı Milliye için söylenen güzel şeyleri de katıyordu.
Hoca'nın bu oldukça dramatik muhasebesinde, ne çare ki ağır basan daima Yıldız Sarayı idi. İçinde son bir
tereddüt vardı: "Acaba gönlüm beni aldatıyor mu?"
Bu acaba onu neredeyse halktan kaçıracak hale getirecekti: "Yarın konuşurum., bugün değil.." deyişleri işte
bu "acaba?" yüzündendi.
Konuşmanın şart olduğunu, önlenemeyeceğini de seziyordu. Nitekim işte en zayıf anında buna mecbur
olacaktı.
Namazdan sonra, aralarında Küçük Hacı da bulunan üç beş kişi kapının önünü tutmuşlardı. Güya yağmurun
dinmesini bekliyorlardı. Hoca çıkmak için gelince Hacı bey:
— Yağmur dehşetli Hoca efendi, dedi. Hoca belli belirsiz gülümseyişle cevap verdi.
— Evet., güç olacak sizin için., ben bir koşuda evdeyim...
Şemsi efendi lâfa karıştı:
— Sürmez emme., göğ yükseliyor bilem... Hacı fırsatı iyi kullandı:
— öyle., üç beş dakkası var. Boş geçirmeyelim bunu Hoca efendi ha? Ne dersin?
Kapının önü epey kalabalıklaşmıştı. Reis bey:
Hacım doğru söylüyor Hoca Efendi.Biraz sohbet edelim.Zaten benim kaç gündür sormak istediğim şeyler var.
Dedi ve sordu.Müsaade buyurur musunuz?
Hoca" hin gülümseyişi artık iyice belli oluyordu ve bu tertemiz; "bildiğiniz, zannettiğiniz gibi değilim" demek
isteyen bir gülümseyişti.
— Elbette, elbette... dedi. İçeri döndüler.
— Buyurun Reis bey!
Reis bey ayakta duruyordu. Boyu kısaya bakardı, amma gene de anlatılamaz bir heybeti vardı.
— Ahval ve hâdisat telâkkiler ne istikamette olursa olsun cümlenin malûmu, diye başladı. Karar okur gibi
itiraz düşündürmeyen bir sesle konuşuyordu. Onları tekrara ve tefsire lüzum görmüyorum. Herkes vicdanının
ve aklının gösterdiği yola gidecektir. Veballer iştirak kabul etmez. Mükâfat da, mücazat da ister dünyevi, ister
uhrevi olsun herkesin kendinedir. Bu iş ölüm dirim mevzubahis olduğu ahvalde de böyledir ve biz böyle bir
vaziyetteyiz. İnsanlar fazla tazyike
gelmez. Fakat!Reis bey kısa kısa öksürdü. Bütün başlar ona çevrikti. Yalnız Hoca efendi başı önüne eğik
dinliyordu :
— Fakat bu koca dünyanın içinde bir de işte şu küçücük Akşehir var. Beş-on bin nüfusu ile aynı şartları
yaşayan, aynı tehlikelere karşı bulunan bir kasabacık. Böyle hallerde sen-ben tefriki ne kadar gayri vicdanidir
takdir buyurursunuz. Lâfı uzattığımın farkındayım. Fakat mazurum. Zira ortada bizleri de sizi ne kadar
rencide eden rivayetler dolaşıyor.Bunlara emin olunuz kimse inanmıyor.
Hoca Efendi artık başımı kaldırmış ona bakıyordu.
— Ne çare ki inanmamakla hersey bitmiyor. Araya bir burudet giriyor, mesafe giriyor. Böylece de birbirimize
yardımcı olacak yerde, birbirimizden kopuyoruz.
Reis beyin lâfı sadece Hoca efendiyi zayıf düşürmek için uzattığını anlayan pek az oldu. Fakat ilk anlayan da
bizzat Hoca efendi oldu. Artık sabırsızlandığını belli etmeye başlamıştı. İlk defa konuştu:
— Bunlar doğru, doğru sözler Reis beyefendi. Maksadınız?
— Arz edeceğim efendim.. Ne çare ki birbirimizden kopuyoruz. Halbuki başta zât-ı âliniz olmak üzere,
komşunun başına gelecek olan felâketin bize de zarar vereceğini hepimiz biliriz. Ama bahsettiğim
beyhude soğukluk, yapmamız gerekene mâni oluyor. Mesele şu: Çakırsaraylı çetesinin Akşehir'i basacağı
rivayet olundu, mevcut zabıta kuvveti bu baskını önleyecek miktarda değil. Bilhassa, öyle bir niyet beslemesi
de şüpheli. Beride ahalinin iktidarı da böyle bir belâya karşı koymaya kifayet etmez. Yapılabilecek tek şey bu
Çakırsaraylı sergerdesini hiç değilse ırza ve cana tasal uttan vazgeçirmenin yolunu bulmaktır. Bunun için de
akla gelecek ilk imkân zât-ı âlinizin tavassutudur. Bizim de aklımıza bu geldi. Ne var ki, halkın arasında sırf
Kuvvâyi Mil iye taraftarlarını tedib maksadıyle bu Çakırsarayh canisini sizin...
Sesi bir bomba gibi patlamıştı. Kizgı tir tir titriyordu. Reis bey bu kükreyişi yersizleş-tiriveren bir
soğukkanlılıkla :
— Tabii değil mi efendim? dedi, biraz önce de arz etmiştim, bu menhus iddia bizi sizden ziyade rencide etti.
Elbette hâşâ bin kerre hâşâ. Hoca efendi şaşkınlığını gizleyemeden sordu :
— O hâlde?
— Bendeniz sadece vaziyetten malûmattar olasınız diye söyledim. Bu meyanda bir tavsiyede bulunmak
cüretini de göstereceğim. Acaba müsaade buyurur musunuz?
— Buyurun, buyurun...
— Acaba Çakırsaraylı sergerdesine bir mektup yazarak, bugün küffarın kılıcı ile karşı karşıya kalan ümmet-i
Muhammedin canına ve ırzına tasal uttan hazer etmesini, böyle bir şenaatin dünyada ve âhirette çok ağır
mücazata maruz kalacağını ihtar buyurmaz mısınız?
Hoca efendinin durumu çok zordu. Aleyhindeki söylentiler kuvvetli ise bunları giderebilmesi ancak
Çakırsaraylı'nm tavsiyesini tutmaması ile mümkündü. Aksi halde, "Çakırsaraylı, Hoca efendinin sözünden
çıkmıyor" olacaktı. Reis bey onun kararını kolaylaştırmak ve düşünmeye zaman vermek için konuştu ?.
— Çakırsaraylı bu mealdeki ihtarınızı ya kabul edecek, yahut da kabul etmek istemeyecektir. Bendenize
kalırsa, onun bu istemeyişi sonuç veremez. Zira herif ne kadar vicdansız olursa olsun aptal değildir. Bilakis,
fevkalâde kurnaz olduğu kanaatindeyim.Yardım gördüğü köylüler,hatta bizzat kendi eşirrası nezdinde büyük
bir nufusunuz bulunduğu müdriktir.Size karşı gelmekle onların üzerindeki hakimiyetinin çok sarsılacağını,
buna mukabil, sizin gibi âlim ve fâdıl bir zata inkıyadın itibarını tezyide medar olacağını pek iyi bilir. İhtarınıza
kulak asmadığı takdirde ise, Akşehir'i tehdit eden tehlike ağırlaşacak değildir-, bu tehlike zaten olabileceği
vahamette mevcuttur. Hulasaten arz edeyim. Tavassutunuz her halükârda bir şey kaybettirmeyecek,
faideden hâli almayacaktır.
Taktiğe diyecek yoktu. Reis bey hem söyleyeceğini söylemiş, hem de durumu Hoca efendinin meselesi
olmaktan çıkararak, kasabanın, ancak onun yardımı ile atlatabileceği bir müşkülü yapmıştı. Sonunda Hoca
efendi için verilecek hükmün neler olabileceğini de ortaya koyuyordu. Bunda da çekinilecek bir şey yoktu.
Artık kötü karşılanacak» kulp' takılacak tek tutum bu isteği geri çevirmekten ibaret kalıyordu; çünkü o zaman
cümle şu olacaktı: «Milletin malını, canını namusunu kurtarmak için kılını bile kıpırdatmadı...»
Hoca efendi hâlâ Reis beyin gözlerine bakıyordu. Fakat bu bakışlar, neler duyup düşündüğünü belli etmiyor,
olsa olsa kırgın ve dalgın görünüyorlardı. Yine kırgınlık ve dargınlık taşıyan bir sesle mırıldandı:
— Tavsiyenizi yerine getireceğim Reis bey. "İşte oldu" der gibi doğruldu ve birdenbire canlılığını buldu:
— Fakat biliniz ki, -şimdi hepsine birden söylüyordu- mesele bundan ibaret değildir. Çakırsaraylı asıl felakete
nazaran laşey mesafesindedir.Ve siz koca bir devleti,ümmetiyle beraber helak edecek olan tehlikenin hala
farkında değilsiniz.
O telâfisi gayri Kabil felaket burnumuzun dibine kadar geldi de siz hâlâ çocuklar gibi pervasız ve endişesiz
onunla oynuyorsunuz. Adımını atmıştı. Gidecekti. Reis bey havanın bulanmasına göz yummadı:
— Ne gibi Hoca efendi hazretleri?
Hoca efendi kısık ve meydan okuyan gözlerle üç beş saniye kadar ona baktı:
— Ne gibi mi dediniz Reis bey? Siz de mi, ne gibi diye sorabiliyorsunuz ha?.. Yazık. Yazık ki yazık.
— Fakat Hoca efendi... Şimdi ikisi de alaycı idi.
— Anlaşıldı Reis bey, anlaşıldı...
— Anlaşılan nedir efendim?..
— Anlatacağım Reis bey. Fakat telâş buyurmayınız. Anlatacağım... Amma bütün Akşehir'e ve bütün havaliye
anlatacağım.
Hoca efendi kapıya doğru yürümüştü. Artık onu kimse durduramazdı. Reis bey bunu anladı ve:
— Nasıl takdir buyurursanız, demekle yetindi.
Hoca efendi kapıda bir an durdu. Gri bir aydınlığın önünde bir dev karaltısı gibiydi. Birdenbire geriye dönerek
alaycı bir sesle sordu •
— Mektubu kim götürecek?
— Bendeniz efendim...
Hoca efendinin alaycılığı ne kadar meydan okuyuşa benziyorsa Reis beyin "Bendeniz efendim diyen sesi de
okadar şakacı,o kadar tatlı ve okadar höşgörürdü.Hoca Efendi yıkılmıştı.
-Bir saat sonra aldırtabilirsiniz.
-Bizzat takdim edeceğim efendim.
Hoca Efendi şakır şakır yağan yağmurun ve kül rengi aydınlığın içinde kayboldu. Aynı anda mescidin içi
dalgalanmıştı. Başta Ali emmi olmak
üzere:
«— Sizin gitmeniz yakışık almaz Reis bey»
diyen diyene idi.
«— Koca Reis pis bir haydudun ayağına mı
gidermiş?..»
Fakat o deminki tatlı, deminki yumuşak ve şakacı Reis beyin yerinde şimdi kızgınlıktan zangır zangır titreyen
-yine de cana yakın- biri vardı:
— Bırakın lillâh aşkına...
O kızgınlık içindeki bu yalvarışa kimse karşı duramadı. Sustular.
— Buyurun. İşinize bakın. Ben burada bekleyeceğim.
Yağmur yüzünden mescitte oyalanmayı düşünenler bile çıktılar. Yalnız Ali emmi kaldı.
— Reis bey darılıp gücenme emme sen bizim bildiğimizden de iyi adammışsın.
Güldü:
— Gel şu hücrede birer cigara tüttürelim. Ses çıkarmadı. Mescidin konuk odasına geçtiler. Ali emmi
tabakasını uzattı.
— Salih gitti mi?
— Gitti. Kısmeti açıktır keratanın; şu rahmete bak. Sırılsıklam olmuşlardır şimdi. Ona değil, bizim Küçük
Hacı'nın seklâvisine acırım. Kız gibi taydır mübarek.
Bir sigarada kendi sardı.
-Tekke Deresi açıyor Emm.dinecek.
Yağmur beş on dakika sonra dindi.Fakat barut renkli bulutların doğuya doğru alçaktan alçaktan ve hızlı akımı
hala devam ediyor.Dallardan,çalılardan damlalar dökülüyordu.
Tek tik kelimelerle bir sigara daha içerek saati doldurdular.
— Eh... vakit.
Reis bey ayağa kalkmıştı, gülerek ilâve etti ?
— Zaten bir saat deyişi lâfın gelişindendi. Yoksa Hoca efendinin ilhamı semihtir. Bir saatte dört fetva
hazırlar.
El tutuştular. Ali emmi:
— Var sağlıcakla, gel sağlıcakla. Allaha
emanet ol, dedi.
Reis bey kısa, fakat çabuk adımlarla mescidin avlusunu ve sokağı geçti. Hoşa giden bu yürüyüşün yiğit bir
yürekten haber verdiğini şimdiye kadar kimse anlamamıştı. Bunu ilk defa Ali emmi seziyordu.
Kapıyı Istanbul'lu Hoca açtı ve bir solukta da merdivenleri inerek Reis beye karşıcı çıktı:
— Buyurun Reis bey, buyurun Al ah aşkınıza.
— And vermeyin Hoca efendi. Rahatsız etmek istemem. Vaktim de yok.
— Bir kahve Reis bey... Bir fincancık acı kahve...
— Başka zaman Hoca efendi. Mazur görün.
— Siz nasıl isterseniz. Üzgündü. Reis beye dokundu bu:
— Başka zaman, diye tekrarladı. Fakat "inşal ah"! da unutmadı.
— Buyurun.
— Sizinle... Fakat sadece sizinle konuşmayı ne kadar isterdim.
Gözlerinin içine baktı:
— Konuşacağınızı tebşir buyurdunuz. Mescidde hoca efendi hazretleri.
— O başka. Şimdi yalnız sizinle dedim Reis bey. Sonra siz bana dilediğiniz şeyi dilediğiniz şekilde söyleyiniz.
Fakat sitem etmeyiniz Reis bey, istirham ediyorum.
Attığı adımı geri aldı. Yüzünde samimi, perdesiz bir huşunet vardı:
— Hoca efendi! Korkarım bu müsaadenizi derhal suistimal edeceğim.
Gülümsedi:
— Buyurun, buyurun. Ve zerre kadar çekinmeyiniz.
— Üstün vasıflara sahipsiniz, ilme yakından âşinâsınız. Fakat Hoca efendi, zekâ ve bilgi her şey değildir.
Hattâ zekâ ve bilgi birer tehlikeli silâhtır. Gençsiniz, dünyayı bilmiyorsunuz. Kanaatlerinizde fazla ısrar
etmeyiniz ve hakikati bir parça da mukabil iddialarda arayınız. Siz, Hoca efendi, Çakırsaraylı'dan bin kere
daha tehlikeli ve tahripkâr olabilirsiniz... oluyorsunuz da... Çünkü ondan bin defa daha akıllı, onbin defa
daha bilgilisiniz. Evinize fazla kapanıyor, kulağınızı bir tek sese veriyorsunuz.Mantık ve muhakemeniz de hep
aynı çambar içinde gelişiyor.Halka karışınız Hoca Efedi halka.Ve olup bitene kulak veriniz.Mesuliyetiniz çok
büyük Hoca Efendi.Çok büyük,Al ah hidayete erdirsin.
Ve hızla çıkıp gitti. Bu da Hoca efendinin, bir, birbuçuk saat içinde ikinci yıkılışı oldu. Beş on gün sonra
gelecek çocuğunu ve Emine'sini düşünmek bile ona kuvvet veremiyordu.
Bir de etraf vardı
îstanbul'lu Hoca belki de bir başka anlayışa, başka hükme varabilirdi. Fakat bunun için ilk şart "Tek" olması
idi ve o tek değildi.
Daha doğrusu o, peşinden sürüklediklerinin malı idi. Aşıladığı inanışın, inandırdıkları ölçüde kölesi idi. İnanan,
inandırandan çok daha hürdü.
Reis bey çıkıp gittikten sonra, kendi kendini, nasıl sımsıkı bağladığını düpedüz ve korkarak sezdi. Onun için
asıl zor olanı da yanıldığını anlayacak bilgiden yoksun oluşu idi. Tam bir iyi niyetle inanışlarını ele alıyor, ince
eleyip sık dokuyor, amma bir türlü "Yanılmışım" diyemiyordu.
Hükümet... Damat Ferit... ve nazırların birçoğu!.. Bunu biliyordu. İşgal kuvvetlerinin oyuncağı, aleti idi
bunlar, böyle olmaya da mecburdular. Fakat ya Zât-ı Şahane? Ya altıyüz yıllıkşeref ve üstünlük düzeyinin
sahibi. Ya ondaYalnız onda toplanan o var oldukça var olacak büyük devlet.
Bu memleket boş toprak bu insanlar çoban değiştiren çoban değiştirildiğinin farkına varmayan sürü değildir.
Kader birdi, bu da Zât-ı şahane'nin kaderi idi ve bu kader ilânihâye kötü gidemezdi. Gitmemişti ki gitsin!
Hoca burada "Topal Timur felâketini hatırlıyordu :
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Küçük Ağa - 15
- Parts
- Küçük Ağa - 01Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2952Total number of unique words is 165833.2 of words are in the 2000 most common words46.3 of words are in the 5000 most common words54.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 02Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2829Total number of unique words is 155736.0 of words are in the 2000 most common words48.5 of words are in the 5000 most common words55.8 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 03Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2913Total number of unique words is 155934.6 of words are in the 2000 most common words47.4 of words are in the 5000 most common words54.8 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 04Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2868Total number of unique words is 166431.2 of words are in the 2000 most common words45.0 of words are in the 5000 most common words52.5 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 05Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2898Total number of unique words is 172731.7 of words are in the 2000 most common words44.4 of words are in the 5000 most common words51.4 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 06Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2841Total number of unique words is 167234.0 of words are in the 2000 most common words48.9 of words are in the 5000 most common words56.4 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 07Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2859Total number of unique words is 170533.1 of words are in the 2000 most common words47.7 of words are in the 5000 most common words55.9 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 08Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2958Total number of unique words is 165331.5 of words are in the 2000 most common words44.6 of words are in the 5000 most common words51.5 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 09Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2887Total number of unique words is 167434.7 of words are in the 2000 most common words48.3 of words are in the 5000 most common words55.0 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 10Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2855Total number of unique words is 159436.0 of words are in the 2000 most common words50.3 of words are in the 5000 most common words57.3 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 11Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3075Total number of unique words is 174633.5 of words are in the 2000 most common words47.3 of words are in the 5000 most common words55.4 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 12Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3047Total number of unique words is 156336.9 of words are in the 2000 most common words50.9 of words are in the 5000 most common words58.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 13Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2968Total number of unique words is 171532.9 of words are in the 2000 most common words48.3 of words are in the 5000 most common words57.0 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 14Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2927Total number of unique words is 162333.4 of words are in the 2000 most common words46.4 of words are in the 5000 most common words51.9 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 15Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2988Total number of unique words is 167734.4 of words are in the 2000 most common words49.1 of words are in the 5000 most common words56.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 16Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2954Total number of unique words is 167435.3 of words are in the 2000 most common words49.5 of words are in the 5000 most common words56.6 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 17Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3030Total number of unique words is 152435.7 of words are in the 2000 most common words48.6 of words are in the 5000 most common words56.0 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 18Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2877Total number of unique words is 162333.1 of words are in the 2000 most common words45.9 of words are in the 5000 most common words52.6 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 19Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2991Total number of unique words is 167133.5 of words are in the 2000 most common words47.6 of words are in the 5000 most common words55.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 20Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2964Total number of unique words is 159136.5 of words are in the 2000 most common words51.7 of words are in the 5000 most common words59.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 21Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2833Total number of unique words is 162335.0 of words are in the 2000 most common words49.0 of words are in the 5000 most common words57.2 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 22Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2988Total number of unique words is 172533.4 of words are in the 2000 most common words46.4 of words are in the 5000 most common words52.2 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 23Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3004Total number of unique words is 171434.0 of words are in the 2000 most common words46.3 of words are in the 5000 most common words52.9 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 24Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2899Total number of unique words is 168433.1 of words are in the 2000 most common words47.0 of words are in the 5000 most common words53.9 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 25Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2965Total number of unique words is 162337.0 of words are in the 2000 most common words50.8 of words are in the 5000 most common words58.6 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 26Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3043Total number of unique words is 167133.6 of words are in the 2000 most common words47.9 of words are in the 5000 most common words55.2 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 27Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 3032Total number of unique words is 161336.9 of words are in the 2000 most common words51.4 of words are in the 5000 most common words58.7 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 28Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2956Total number of unique words is 168633.6 of words are in the 2000 most common words46.7 of words are in the 5000 most common words53.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 29Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2986Total number of unique words is 157434.5 of words are in the 2000 most common words47.9 of words are in the 5000 most common words55.2 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 30Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2970Total number of unique words is 163134.7 of words are in the 2000 most common words47.7 of words are in the 5000 most common words55.1 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 31Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2943Total number of unique words is 159733.1 of words are in the 2000 most common words45.9 of words are in the 5000 most common words52.8 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 32Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2986Total number of unique words is 167831.1 of words are in the 2000 most common words44.3 of words are in the 5000 most common words51.7 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 33Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2970Total number of unique words is 161736.5 of words are in the 2000 most common words49.8 of words are in the 5000 most common words56.6 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 34Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2979Total number of unique words is 161234.7 of words are in the 2000 most common words48.6 of words are in the 5000 most common words56.8 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 35Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2935Total number of unique words is 161234.6 of words are in the 2000 most common words48.7 of words are in the 5000 most common words54.8 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 36Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2982Total number of unique words is 163534.8 of words are in the 2000 most common words48.2 of words are in the 5000 most common words55.5 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 37Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2852Total number of unique words is 152736.8 of words are in the 2000 most common words49.4 of words are in the 5000 most common words56.6 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 38Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 2833Total number of unique words is 169431.2 of words are in the 2000 most common words45.0 of words are in the 5000 most common words51.7 of words are in the 8000 most common words
- Küçük Ağa - 39Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.Total number of words is 833Total number of unique words is 57142.0 of words are in the 2000 most common words54.4 of words are in the 5000 most common words61.7 of words are in the 8000 most common words