İnsanın Trajedisi
İNSANIN TRAJEDİSİ
Macarca aslından çeviren:
Gün BENDERLİ - György HAZAİ
:::::::::::::::::
Kültür Bakanlığı, 55'inci hükümet döneminde en büyük atılımlarından
birini de ÇEVİRİ kitaplar konusunda yapmıştır. Bir
yandan, daha önce çeşitli kurumlar tarafından yayımlanan kitapların
yeniden ve gözden geçirilmiş basımları sürerken, diğer
yandan Türkçeye yeni çeviriler kazandırılmıştır.
Bu, çok zengin bir ulusal birikime sahip yazılı ve sözlü
edebiyatımız ile evrensel kültürün kesişme noktalarının daha
belirgin olarak ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.
Çeviri eserler, edebiyat tarihinin temel taşlarını oluşturan
ve çoğu baskıları tükenen kitapları yeniden okurla buluştururken,
çağdaş dünya edebiyatının önde gelen temsilcilerinin de
tanıtılmasına araç olmuştur.
Macar yazar Imre Madach'ın İnsanın Trajedisi adlı tiyatro
eseri de bu tür çalışmalardan yalnızca bir tanesidir.
Eseri Türkçeye kazandıran Gün Benderli ve Györg Hazai
ile emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
M.İstemihan TALAY
Kültür Bakanı
:::::::::::::::::
ÖNSÖZ
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak kurulan Tercüme Kurulu,
dünya klasiklerinin büyük bir bölümünü dilimize (ve kültürümüze)
kazandırmıştı. Daha sonra Kültür Bakanlığı'na bağlanan
bu kurul, yabancı edebi ve bilimsel eserlerin dilimize çevrilmesi
ve yayımlanması yolundaki çalışmaları sürdürmüştür.
Doğu ve özellikle Batı dillerinden yapılan çevirilerin ulusal kültürümüze
değerli bir katkı sağladığı bir gerçektir.
Bu çeviri çalışmaları arasında Macar edebiyatı da göz ardı
edilmemiştir. O açıdan Macar yazımının klasik değer taşıyan
belli başlı eserleri de Türkçeye aktarılmıştır. Örneğin Geza
Gardonyi, Ferenc Herczeg, Mör Jökai, Kelemen Mikes, Ferenc
Möra, Zsigmond Möricz, Dezsö Szabö gibi Macar yazarlarının
eserleri dilimize kazandırılmıştır. Edebi eserlerin yanında bilimsel
yayınlar da değerlendirilmiştir. Örnek olarak Lajos Ligeti,
Gyula Nemeth, Sandor Takats gibi bilim adamlarının eserleri de
Türkçeye çevrilmiştir.
Bu alanda özel yayın evlerinin değerli katkılar yaptıklarını
da saklamayalım. Örneğin Lajos Zilahy'nin Öldüren Bahar ve
İki Esir adlı romanlarının çevirileri özel yayın evlerinin kitapları
arasında çıkmıştır.
Sandor Marai, Jözsef Nyirö, Aron Tamasi gibi Çağdaş Macar
yazarları da Türkçeye çevrilmeye değer eserler vermişlerdir.
Bugüne değin yapılan çeviriler arasında büyük Macar yazarı
Imre Madach'ın Az ember tragediaja (İnsanın Trajedisi)
adlı oyununun yer almadığını görüyoruz. Bütün Kültür dillerine
tercüme edilmiş olan bu eserin Türkçeye Çevrilmemesi, eserin
edebi türünden kökenlenmiştir, sanırım. Imre Madach'ın eseri
lirik dram türünde manzum olarak yazılmış bir oyundur. O
bakımdan tercümesinin kolay olmadığı daha ilk bakışta göze
çarpmaktadır. Eserde Macar yazın çevrelerinde bile sık sık
tartışmalara yol açan birtakım dizelere rastlanmaktadır.
Bu açıdan Gün Benderli ile György Hazai'nin, Imre
Madach'ın oyununu Türkçeye çevirirken birçok ağır sorunla
karşılaştıkları kolaylıkla düşünülebilir. Gün Benderli adıyla çevirmen
olarak ilk kez karşılaştığımı açıklayabilirim. Ancak
György Hazai eski ve değerli bir çalışma arkadaşımdır. Türkoloji
alanında birçok esere imza atmış bulunan bir bilim eri olarak
Prof. Hazai'nin bu çeviride büyük bir özen ve titizlik gösterdiği
göze çarpıyor.
Macarca aslına uygun olarak gerçekleştirilen çeviri ana çizgileriyle
yaşayan Türkçeye dayanmaktadır. Başka bir deyişle,
çeviride eski sözlere yer verilmemis, dilimizin kazandığı yeni
karşılıklar kullanılmıştır. Ama bu yolda aşırılıklara gidilmemiştir.
Bu çeviri yaşayan Türkçenin Imre Madach gibi seçkin bir
yazarın dilini kolaylıkla karşılayabilecek bir düzeye geldiğini
göstermesi yönünden sevindiricidir.
Imre Madach'ın İnsanın Trajedisi oyununun Türkçeye kazandırılması
yoluyla çeviri yazınımız alanındaki bir boşluk doldurulmuştur.
Hasan Eren
:::::::::::::::::
BİRİNCİ SAHNE
(Gökler. Şanına layık bir saygıyla çevrili Rab tahtında
oturuyor. Dizlerinin dibinde melekler. Dört başmelek tahtın
yanında duruyor. Pırıl pırıl aydınlık.)
MELEKLERİN KOROSU
Arştaki Tanrımıza şan olsun,
Yeryüzü ve yüce gökler ona övgüler düzsün,
O ki tek sözüyle cümle alemi yarattı,
Ve son, gene O'nun tek bir nazarına bağlı.
O kudrettir, hikmettir ve hazların tümüdür,
Hissemiz sadece üstümüze düşen gölgesidir,
Tapıyoruz O'na, şavkından pay almamıza
İzin vermekle gösterdiği sonsuz merhametten ötürü.
Tecessüm etti ebedi büyük mefkure,
İşte tamamlandı artık yaradılış,
Ve Rab nefes alma iznini verdiği her şeyden
Hak ettiği şükranı bekliyor kutsal tahtında.
RAB
Büyük eser bitti, tamam.
Dönüyor makina, dinleniyor yaratan.
Döner gayrı milyonlarca yıl mihverinde,
Ta ki çarkının bir dişlisi yenileme gerektirmeye.
Haydi kalkın dünyalarımın sıyanet melekleri kalkın,
Koyulun sonsuz yörüngelerinize.
Hazla bakayım sizlere bir kere daha,
Ayaklarımın altından kayıp geçerken.
(Yıldızların koruyucu ruhları çeşitli boyda, renkte, tek ya da
çift yıldız kürelerini, kuyruklu yıldızları, nebülözleri yuvarlayarak
hızla tahtın önünden geçerler. Uzay katlarının ilahi müziği
hafifçe duyulur.)
MELEKLERİN KOROSU
Şu gelen alev-küre ne kadar da kibirli
Kendi ışığıyla nasıl da kurumlu,
Oysa tam da kendisinin bir grup gösterişsiz
Yıldızın hizmetinde olduğundan bile habersiz.-
Yanıp sönüyor şu ufacık yıldız,
Gören sönük bir lamba sanır,
Halbuki milyonlarca yaratığın
Uçsuz bucaksız dünyasıdır.-
İki küre arasında kavga:
İç içe mi düşmeli, iki yana mı kaçmalı,
Ve bu kavga harikulade bir frendir,
Yörüngesinde yoluna devam ettirendir.-
Beriki gürlüyor, gümbürdüyor,
Dehşetle bakıyorsun uzaktan:
Oysa sinesinde milyonlarca yaratık
Mutluluğa ve huzura kavuşuyor.-
Ne denli mütevazı şurada duran - geleceğin
Sevda yıldızı,
Müşfik el onu korusun,
İnsanoğlunun tesellisi olsun.-
Orada: doğacak dünyalar,
Burada: Tabutu göçenlerin:
Kendini beğenene ihtardır,
Umudunu yitirene ise gayret.-
İntizamı bozaraktan geliyor o yandan
Dehşetli manzarasıyla kuyruklu yıldız:
Ve işte dinleyip Tanrının buyruğunu,
Düzen oluyor yolunun çarpıklığı.-
Gel sen, sevgili genç ruh gel,
Kah yasa kah ışıktan kaftana bürünen
Kah yeşil kah beyaz giysilerini giyen
Değişken dünya kürenle gel.
Yüce gökler razı olsun senden!
Yılmadan ilerle;
Senin küçük çevrende büyük fikirler
Çatışacak birbiriyle.
Ve her ne kadar güzel ve çirkin, tebessüm ve göz yaşı
İlk yaz ve kış gibi çevirecekse de seni,
Işığıyla gölgesiyle hepsi:
Sevinci ve gazabı olacaktır Tanrının.-
(Yıldızların koruyucu ruhları çekilip giderler.)
BAŞMELEK CEBRAİL
Sen ki sonsuz uzayı ölçtün,
Maddeyi yarataraktan içine,
Büyüklüğü ve uzaklığı
Tek bir sözün üstüne oluşturdu madde:
Şan olsun sana, Mefkure!
(Yerlere kapanır.)
BAŞMELEK MİKAİL
Sen ki ebedi değişeni
Ve değişmeyeni birleştirdin,
Yataraktan sonsuzu ve zamanı,
Ve de fertleri, nesilleri:
Şan olsun sana, Kudret!
(Yerlere kapanır.)
BAŞMELEK REFAİL
Sen ki bahtiyarlık yayıyorsun
Şuur kazandırırak vücuda,
Hikmetinden pay vererek
Cümle aleme:
Şan olsun sana iyilik!
(Yerlere kapanır.)
(Ara)
RAB
Ya sen İblis, susuyorsun, pek mağrur duruyorsun,
Söz mü bulamıyorsun beni övmek için,
Yoksa yarattıklarımı mı beğenmedin?
İBLİS
Beğenecek nesi var? Birkaç madde
Ayrı ayrı nitelikler yüklenmiş,
Hem de bu niteliklerin -beyanat vermediklerinden peşinen-
Onların özlerinde olduğundan haberin bile yoktu her halde,
Yok eğer vardı ise, değiştirecek gücün yok;
Yoğrulmuşlar karmakarışık, birkaç küreye,
Birbirlerini çekiyor, itiyor, kovalıyorlar şimdi,
Bilinç oluyor birkaç haşerede,
Her şey dolana, her şey soğuyana
Ve tarafsız cüruf kalıncaya baksaydı
Yapıverirdi bunu kimya mutfağında.-
Ve sen, büyük mutfağına koymuşsun insanını,
Göz yumuyorsun ustalık taslamasına,
Uyduruk şeyler yapıp kendini Tanrı sanmasına.
Eğer bozarsa, berbat ederse pişirdiğini,
Gazaba geleceksin, iş işten geçmiş olacak lakin.
Zaten ne beklenir bir amatörden?-
Sonra anlamı ne bütün bu yaradılışın?
Kendi methiyen için bir manzume yazıp
Bir bozuk makinaya yerleştirmişsin,
Bıkıp usanmıyorsun
Aynı nağmenin biteviye tekrarından.
Yakışır mı senin gibi bir ihtiyara
Böylesine çocuksu bu oyun?
Çamurdan yoğrulmuş bir küçük kıvılcım
Taklit edince Rabbini, yoz şekli olur ancak sureti değil;
Kader, özgürlük kovalar birbirini,
Ama eksik kalır uyumu sağlayan us.-
RAB
Önümde secdeye gelinir ancak, tenkit etmek kimin haddine.
İBLİS
Ben özüm neyse onu yapabilirim ancak.
(Melekleri göstererek)
Bu sefil sürü yeterince övgü düzüyor sana,
Onlara yarasan da seni övmeleri zaten.
Sensin onları doğuran, ışığın gölgeyi doğurduğu gibi,
Ama ben, yaşıyorum ezelden beri.
RAB
Edepsiz! Madde değil mi doğuran seni,
Nerdeydi cismin, kudretin önceleri?
İBLİS
Bunu ben de sorabilirim senden.
RAB
Ben, sonsuzdan beri tasarlıyorum,
Ve şimdi oluşanlar yaşıyordu içimde.
İBLİS
Peki ya ülkülerinin arasındaki boşluğu
Hani şu her varlığın engeli olmuş olan,
Ve seni yaratmaya zorlayan boşluğu hissetmiyor musun?
İblistir o engelin adı,-
İnkarın en eski ruhu.-
Bana galip geldin, çünkü kaderim
Savaşlarımda durmadan yenilmektir,
Ama yepyeni bir kuvvetle tekrar dikilmektir.
Sen maddeyi doğurdun, ben mekanı kazandım,
Hayatın yanıbaşında duruyor ölüm,
Mutluluğun yanında çaresizlik,
Işıkla gölge, kuşkuyla umut.-
Görüyorsun, sen nerde isen ben de ordayım, yani her yerde,
Seni böylesine tanıyan ben, nasıl yüz sürerim önünde?
RAB
Defol muhalif ruh! Çekil önümden,
Yok edebilirim seni, ama yapmıyorum,
Her türlü ruh ilişkisinden yoksun
Yabancı ve menfur, cüruf içinde dövüş dur!
Ve katı yalnızlığının azabı içinde,
Seni şu düşünce kahretsin aralıksız:
Boşuna sarsıyorsun seni toprağa bağlayan zincirlerini
Rabba karşı giriştiğin kavga beyhude.
İBLİS
Yoo, beni kendinde öyle kolayca itemezsin,
Lüzumsuzlaşan bayağı bir araç gibi.-
Birlikte yarattık: İsterim
Payıma düşeni.
RAB
(Alaylı) Olsun istediğin, peki.
Bak yer yüzüne, Adem'in ağaçları arasında
Tam ortada duran şu iki ince uzun ağacı
Lanetliyorum; şimdi senin olsun.
İBLİS
Pek hasis davranıyorsun, çok kudretli olduğundan zahir -
Bana bir karış toprak da yeter.
İnkar, ayak bastığı yerde
Dünyanı alt üst eder.
(Yürümeye başlar.)
MELEKLERİN KOROSU
Defol Tanrının huzurundan, mel'un,
Yasa koyan Rabba şan olsun.-
:::::::::::::::::
İKİNCİ SAHNE
(Cennet. Tam ortada bilgi ağacı ve ebedi hayat ağacı.
Adem ve Havva geliyorlar. Çeşitli hayvanlar güvenle ve uysalca
onları çevreliyor. Göklerin açık kapısından Gloria'nın ışıkları geliyor.
Derinden meleklerin korosu duyulur. Her yer apaydınlık,
pırıl pırıl.)
HAVVA
Oh, yaşamak, yaşamak: ne tatlı, ne güzel!
ADEM
Ve hakim olmak her şeye.
HAVVA
Hissetmek bize gösterilen ihtimamı,
Ve bütün bu hazlar için, bunları
Bize verene şükretmek sadece bize düşen.
ADEM
Bakıyorum bağımlılık, senin hayat felsefen.-
Susadım Havva, bak şu meyve
- Ne kadar baştan çıkarırcasına bakıyor bize.
HAVVA
Koparayım bir tane
RABBIN SESİ
Dur, dur! Bütün yeryüzünü veriyorum sana
Adem, yalnız bu iki ağaca dokunma.
Başka ruhtur onların cazip meyvelerini koruyan,
Ölümle ölecektir onları tadan.
Bak, şurada kızarıyor bir üzüm salkımı,
Beride rahatlık sunuyor tatlı bir gölge
Parlak güneşin boğucu sıcağında.
ADEM
Garip bir emir, ama ciddiye benziyor.
HAVVA
Bu iki ağaç neden daha güzel ötekilerden; ya da niçin
Tam da bunlar yasak?
ADEM
Ya gök neden mavi,
Koruluk neden yeşil, -öyle de ondan.
Söz dinleyelim Havva, gel ardımdan.
(Bir çardak altına otururlar.)
HAVVA
Daya başını göğsüme, yelpazeleyim seni.
Şiddetli bir rüzgar eser; İblis, yapraklar arasından ortaya
çıkar.
ADEM
Aman Havva, ne oluyor? Benzerini duymadım daha.
Bir düşman yabancı kuvvet
Baskın verdi üstümüze adeta.
HAVVA
Titriyorum.
Göklerin çınlayışı da kesildi.
ADEM
Başım göğsündeyken, sanki hala çınlayışı duyuyorum.
HAVVA
Ben gene, eğer orada yukarda kutsal nur gölgelenirse
Onu burada, aşağıda, gözlerinde buluyorum Adem.
Senin dışında başka nerde bulabilirim ki,
Zaten beni, senin büyük hasretin vücuda getirmedi mi,
Işık selinde şahane güneşin-
Kainatta tek başına kalmamak için-
Suyun yüzüne kendi resmini çıkartıp
Onunla oynaşarak arkadaş bulduğuna sevinmesi gibi,
Ve de onun, salt kendi ateşinin sevinmesi gibi,
Kendisiyle birlikte yokluğa karışacağını
Alçak gönüllülükle unutaraktan.
ADEM
Böyle konuşma Havva. Utandırma beni.
Ses nedir, onu anlayan olmazsa eğer?
Işın nedir, eğer renk yakalamazsa onu?
Ya ben ne olurdum, eğer varlığım
Bir yankı gibi, çiçek misali sende, özümü sevebileceğim
Daha güzel bir varlığa kavuşmasaydı?-
İBLİS
Bu çocuksu gevezelikleri ne diye dinliyorum?-
Döneyim derhal, aksi takdirde
Soğuk ve hesaplı us'un
Bu çocukça sevinci kıskanması ayıbına uğrayacağım.
Yakınlarda bir dalda bir kuş cıvıldamaya başlar.
HAVVA
Dinle Adem, ah söyle, anlıyor musun
Şu küçük maskaranın sevda şarkısını?
ADEM
Irmağın uğultusunu duyuyorum ben,
Aynı şarkıyı söylüyor gibi geliyor bana.
HAVVA
Ne harikulade bir ahenk bu sevgilim,
Çok sesli ve tek anlamlı bu sözler.
İBLİS
Ne diye gecikiyorum bu kadar? Haydi iş başına.
Ahdettim mahvolacaklarına, mahvolacaklar.
Lakin gene de kuşku kemiriyor içimi,
Bilgi ve hırsın cazip silahıyla
Boşuna savaşmıyor muyum onlara karşı acaba,
Zira aralarında onların, yüreklerini bezginlikten koruyan
Ve düşmek üzere olanı tutup kaldıran
Bir sığınak: yani duygu var.
Bu kadar tereddüde değmez. Meramın elinden bir şey kurtulmaz.
(Rüzgar yeniden şiddetle eser. İblis, korku içindeki çiftin
önüne çıkıverir. Gloria kararır. İblis kahkahalarla güler.)
Neden şaşkına döndünüz?
(Koşmaya başlayan Havva'ya hitaben)
Ah güzel kadın, dur!
İzin ver bir dakika, hayran olayım sana.
(Havva durur, yavaş yavaş cesaretlenir.)
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Milyonlarca defa yinelenecek bu örnek.
(Eski haline dönerek)
Ne o Adem, korkuyor musun yoksa?
ADEM
Sen de mi, sefil?
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Bu da iyi ced doğrusu, mağrur erkek soyuna!
(Eski haline dönerek)
Ruh - kardeş, Merhaba!
ADEM
Söylesene, kimsin?
Aşağıdan mı geliyorsun, yoksa yukardan mı?
İBLİS
Nasıl hoşuna giderse, bu fark etmez bizde.
ADEM
Bizden başka insan olduğunu bilmiyordum.
İBLİS
Ohoo! Daha neler var bilmediğin.
Bilmeyeceksin de. Yoksa Allah Babanın
Dünyayı seninle bölüşmek için mi
Topraktan yarattığını sanıyordun seni?
Sen onu öveceksin, o seni besleyecek,
Bunu al, şundan kork, diyecek,
Koruyacak ve yönetecek, koyunu olduğu gibi;
İhtiyacın bile kalmayacak idrak etmeye.
ADEM
İdrak etmeye mi? -İdrak etmiyor muyum yani:
Hissetmiyor muyum güneş ışınlarının nimetini,
Varlığın tatlı sevincini,
Ve beni yeryüzünün tanrısı yapan
Rabbimin kerametini?
İBLİS
Aynı şeyleri söylüyordur herhal,
Senin yemek istediğin meyveyi kemiren şu küçük kurt
Ya da küçücük kuşu kapan kartal.
O halde nedir seni daha soylu yapan?
Benliğinde hafiften ışıyan bir kıvılcımdır o,
Sonsuz bir kuvvetin kıpırdayışı;
Bir derenin, bir anlık pırıldayıp sönen
Ve ortak yatağının kül rengi derinliğine dökülen
Kimi köpükleri gibi.-
Evet, var belki bir tek şey, o da
Bilinçsiz sinendeki donuk düşünce,
Odur seni kemale erdirecek,
Kendi gücüne güvenerek iyiyi kötüyü seçtirecek
Ve kendi ellerine aldırıp yazgını,
Seni hamiden kurtaracak olan.
Ama kim bilir, belki de senin için daha iyidir.
Gübre böceği misali, küçük kalıbının yumuşak kucağında
Yaşamak ve bilgiye kavuşmadan tükenmek ömrünle birlikte.-
İmanımızda tevekkül büyük rahatlık verir,
Soylu iştir kendi ayaklarımıza basmak, lakin çetindir.-
ADEM
Büyük laflar ediyorsun, sersemliyorum.
HAVVA
Beni coşturuyor, güzel, yeni şeyler söylüyorsun -
İBLİS
Ne ki harikulade eserlerde tecessüm etmek için
Bilgi bile yetmez,
Ölümsüzlük de gerek.
Bir karışlık var oluş neye muktedirdir ki?
Şu iki ağaçtır gizleyen bu nitelikleri.
Ve işte bunları yasakladı yaradan.
Tanrı gibi, bileceksin her şeyi bundan tadarsan eğer,
Ebediyen genç kalacaksın, şundan tadarsan.
HAVVA
Bizi yaratan zalimmiş meğer!
ADEM
Ya aldatıyorsan?
(Gloria biraz aydınlanır.)
GÖKLERİN KOROSU
Vay dünya, vay başına gelen,
Ezeli inkar ayartıyor seni.
RABBİN SESİ
Dikkat et, insan!
ADEM
Bu ses nereden çıktı yine?
İBLİS
Rüzgar sallıyor dalları
Siz, unsurlar,
Yardım edin,
Kazanayım size
İnsanı.-
(Rüzgar şiddetle eser, Gloria kararır.)
Bu iki ağaç benim.
ADEM
O halde sen kimsin?
Görünüşün aynen bizimki gibi.
İBLİS
Bak, bulutlar arasında dolaşan şu kartala,
Bir de toprağı oyan şu köstebeğe
İkisinin de ufku başka başka.
Senin ufkunun dışındadır ruhlar alemi,
Ve senin için insandır, en üstün olan.
İtin de ittir başlıca ideali,
Lütuftur arkadaşlığını kabul etmesi.
Ve nasıl sen, onu küçük görüyorsan,
Ve duruyorsan tepesinde onun, alın yazısıymışsın gibi,
Hayır ya da şer yağdıraraktan ona Tanrı misali,
Bizler de, ruhlar dünyasının mağrur sakinleri
Size tam öyle tepeden bakıyoruz.
ADEM
Yani onlardan biri misin?
İBLİS
Evet. Hem de güçlülerin en güçlüsü,
Rabbin tahtının yanıbaşında duranım,
En yüce şanından hisse alanım.
ADEM
Madem öyle, neden ışıklı göklerde kalmadın da
Bu fani dünyaya aramıza geldin?
iBLİS
Usandım orada hep ikinci olmaktan,
Tekdüze, düzenli hayattan,
Durmadan övgü düzen, kötü bir şey bulmayan
Ham çocuk sesli gökler korosundan.
Yeni kuvvet doğuran, yeni dünyalar veren
Mücadeleyi, uyumsuzluğu arzuluyorum.
Öyle bir dünya ki orada ruh, başlı başına büyük olabilir,
Ve cesareti olan, benimle oraya gelebilir.
ADEM
Cezalandıracağını söyledi Tanrı,
Çizdiği yoldan başkasını seçersek.
HAVVA
Neden cezalandırsın? - Şimdi yürüdüğümüz
Çizili yolu, öyle istiyorsa eğer,
Günahkar arzuların başka yöne çekemeyeceği
Biçimde yapmıştır nasılsa.
Yoksa niçin derin bir girdabın önüne getirsin,
Başımızı döndürüp cehennem azabına mahkum etsin.-
Yok, eğer günah da varsa planında,
Güneşli günler arasında fırtına gibi,
Neden daha günahkar olsun fırtına, güneşli günden,
Gürültü ettiği için mi, diğeri yaşatıp ısıtırken?
İBLİS
Tamam. İlk filozof çıktı ortaya !-
Çok kişi gelecek peşinden güzel kardeşim
Milyonlarca yoldan tartışarak yeniden bunu -
Aralarından çoğu boylayacak tımarhaneyi,
Çoğu duraksayacak; bir tanesi bile erişemeyecek menziline.
Haydi vazgeçin bilgiçlik taslamaktan,
Her bir eşyanın o kadar çok rengi vardır ki,
Bunların hepsini gözlemlemeye kalkan biri
İlk anda bildiğinden çok daha azını bilir,
Ve vakti kalmaz bir karara varmaya.
Eylemin ölümüdür ukalalık.-
HAVVA
Ne olursa olsun, koparacağım bir meyve.
ADEM
Lanetledi Rab.
(İblis kahkaha atar.)
Peki, kopar.
Ne gelecekse gelsin başımıza.
Bilge olalım biz de, Tanrı gibi.
(Bilgi elmasını önce Havva, sonra Adem tadar.)
HAVVA
Ve üstelik
Ebediyen genç.-
İBLİS
Gelin, buraya gelin.
Bu da ağacı ölümsüzlüğün.-
Haydi çabuk olun!
(Ademle Havvayı öteki ağaca doğru sürükler. Elinde alev
saçan bir kılıçla bir melek, yollarını keser.)
MELEK
Çekilin ordan, günahkarlar!
RABBİN SESİ
Adem, Adem! Terk ettin beni.
Ben de terk ediyorum seni, değerin ne bakalım tek başına kalınca
HAVVA
Eyvah, mahvolduk!
İBLİS
Ne o, yıldınız mı?
ADEM
Asla!
Uyanışımın ürperişidir bu yalnızca.-
Haydi hanım, gidelim, nereye olursa olsun, tek gidelim buradan
Burası artık ıssız ve yabancı.
GÖKLERİN KOROSU
Eyvah, dökülsün kardeş göz yaşları,
Yeryüzü mahvoldu - galip geliyor yalan!-
(Cennetin dışında palmiye ağaçlarıyla dolu bir yer. Adem,
tahtadan yapılmış kaba saba bir kulübenin etrafına çit çekmek
için yere kazıklar çakıyor. Havva bir çardak kurmakla meşgul.
İblis kenarda duruyor.)
ADEM
Bu, benim. Koskocaman dünya yerine
Burası olacak benim evim. Malik olacağım ona,
Muzır hayvanlardan koruyacağım,
Ve bana ürün vermeye zorlayacağım.
HAVVA
Ben de bir çardak yapıyorum, hem de tıpatıp
Önceki gibi; böylece yine aramıza gelecek
Yitirdiğimiz cennet.
İBLİS
Ooo, bir bilseniz, ne büyük
Sözler söylediniz. Aile ve mülkiyet
Olacaktır çifte motoru dünyanın,
Ve bunlardan doğacaktır her türlü haz ve azap.
Ve durmaksızın büyüyecek bu iki ülkü,
Vatan ve sanayi olana kadar,
Yaratan her yüceyi ve soyluyu,
Ve yiyip yutan kendi öz çocuğunu.
ADEM
Muamma gibi konuşuyorsun. Bilgi
Vaadettin; vazgeçtim iç gününün hazzından,
Kavga pahasına da olsa, yücelmek için.
Sonuç ne oldu ki?
İBLİS
Hissetmiyor musun hala?
ADEM
Hissediyorum ki, Tanrı terk edince beni,
İterek yalnızlığa bomboş ellerimle;
Ben de terk ettim onu. Tanrısı oldum
Kendi kendimin; ve elde ettiklerimi
Layıkıyla hak ediyorum. Gücüm ve iftiharımdır bu benim.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Şimdi umursamıyorsun gökleri, kendini beğenmiş kukla,
Göreceğiz halini, şimşekler çaktığında.
HAVVA
İftihar ettiğim tek şey var benim,
Anası ben olacağım dünyanın.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Kadının gönlünde yaşayan büyük ideal ise
Ebedileştirmek korkunç sefaleti.
ADEM
Ne borçluyum ona? Salt varlığımı mı?
Yükünü taşımaya değecekse eğer varlığım,
Ancak kendi zahmetimin meyvesi olacaktır.
Bir yüdum suyun verdiği hazzı
Susuzluktan yanarak hak etmiyor muyum;
Bir busenin duyurduğu zevkin pahası-
Ardından gelen - halsizlik değil mi?
Madem minnetin bütün bağları
Düştü üstümden, özgürüm madem
Alın yazımı yazıp bozmakta,
El yordamıyla planlamakta-
Buna yardımın bile gerekmezdi belki de,
Becerebilirdim, kendi gücümle de.
Kurtarmadın beni sen
Vücudumu toprağa bağlayan ağır kelepçeden.
Gerçi bilmiyorum adını, lakin hissediyorum
Mağrur ruhumu sınırlayanı,
Belki kıldan da ince - öyle ise, daha da utandırıcı-,
Bak, sıçramak geliyor içimden, ama geri düşüyor vücudum,
Uzakların sırlarını çözmek istesem
Gözüm görmez, kulağım duymaz oluyor;
Hayal gücüm yukarı katlara doğru çekse de beni,
Açlık mecbur ediyor, alçaltaraktan,
Çiğnenmiş maddeye yeniden inmeye.
İBLİS
Bu bağ, daha güçlü benden.
ADEM
O halde sen, güçsüz bir ruhsun demek,
Bu görünmeyen örümcek ağı, bu hiç,
Yüz binlerce yaratığın farkına bile varmayıp,
Bağları arasında kendini özgür sanıp
Fink attığı ve ancak birkaç imtiyazlı
Yüksek ruhun varlığını hissettiği bu hiç, sana kafa tutuyor.
İBLİS
Sadece odur bana kafa tutabilen,
Çünkü ruhtur o da benim gibi. Yoksa sen
Sessiz ve gizli çalıştığından ötürü
Güçsüz mü sandıydın onu? Asla! Loşlukta durur
Bu dünyayı sarsan ve yaratan;
Zira başı döner görenin, onun manzarasından.
İnsanın yaptığıdır ancak parlayıp çığırtan.
Sınırı ise, bir karış varlıktır onun.
ADEM
Bırak öyleyse göreyim bu işleyişi
-Yalnızca bir lahza, bilirsin kuvvetliyim -
Tesir edebilir bana; ben kendi kendimde
Ayrılmış ve bütün olarak varım.
İBLİS
Varım saçma lakırdı. Var idin ve var olacaksın,
Ebedi oluş ve yok oluştur her bir hayat.
Peki, haydi bak etrafına ve ruh-gözlerle gör.-
ADEM
(Söyledikleri birbiri ardına görülmeye başlar.)
Durmadan yükseklere doğru tırmanıp,
Etrafımda kaynaşarak yayılan,
Kimi defa iki yana ayrılıp kutuplara kadar
Fırtına gibi koşan bu akım ne?
İBLİS
Isıdır o.
Buzlar dünyasına hayatı götüren ısı.
ADEM
Ya yanımdan gürültüyle geçen bu iki alev-ırmak,
Akıntısına kapılacağımdan korktuğum,
Ama buna rağmen, yaşatan etkisini duyduğum
Bu iki alev-ırmak neyin nesi? Sersemletiyor beni.-
iBLiS
Manyetizma.
ADEM
Yer sarsılıyor ayaklarımın altında.
Şimdiye kadar sağlam ve şekilsiz sandıklarım
Kaynayan madde oldu, karşı koymak kabil değil,
Şekil almak istiyor, kavga veriyor
Canlanmak için. Şuraları boydan boya buz,
Buraları tüm tomurcuk. Ah, bu hengame içinde
Ne hale gelecek kapalı alemi benliğimin,
Ya vücudum, büyük tasavvurlarım ve ihtiraslarımda
Sağlam bir araç sanıp o kadar gafilcesine güvendiğim
Sen vücudum, ne hale geleceksin?
Sen, bana hem zevk hem dert
Veren şımarık çocuk.
Sadece bir avuç toprak mı olacaksın,
Daha demin coşan ve sevinen
Diğer özün olan su ve uçucu hava,
Varlığımla birlikte apansız, buhar olup bulutlara karışınca?
Her bir sözüm, beynimdeki her bir fikir
Varlığımın bir kısmını harcıyor,
Yanıp tükeniyorum! - Ve belki de bu felaket ateşini
Esrarengiz bir ruh körüklüyordur.
Ben kül olurken ısınmak için.-
Yeter, bu manzara yeter, çıldıracağım.
Yüz unsur arasında savaşmak,
Hazin duygusuyla terk edilmişliğin,
Ne kadar korkunç, ne feci! -Ah, neden ittim
Kendimden beni himaye edeni,
İç güdüm sezmişti onu, ama bilmedi kıymetini,
Bilgim ise arzuluyor - ama çaresiz.
HAVVA
Değil mi, değil mi, benzer şeyler hissediyorum ben de.
Sen yabani hayvanlarla boğuşurken,
Yahut ben yorgun argın işlerken bahçemizi,
Bu geniş dünyaya çepeçevre bakınca,
Ne yerde ne gökte tek bir yakın,
Tek bir dost bulunmayacak gayret vermek yahut korumak için.
Oysa böyle miydi bir vakitler, güzel günlerde.
İBLİS
(Alaylı)
Gözeten ve koruyan el olmadan
Üşüyecek kadar sefilse ruhunuz,
O kadar şiddetli ihtiyaçsa tabi olmak sizler için,
Bir tanrı çağırayım sizlere,
Hem de aksi ihtiyardan çok daha uysalını:
Yeryüzünün ruhunu; tanırım onu
Göklerin korosundan. Güzel ve alçak gönüllü bir delikanlıdır.-
Gel ruh, görün,
Baş edemezsin benimle, bilirsin,
Ezeli inkardır çağıran seni,
Zaten cesaret edemez başkası.
(Topraktan alevler fışkırır, koyu karanlık bulutlar arasında
gök kuşağı görünür. Korkunç gök gürlemeleri işitilir.)
İBLİS
(Geriye çekilerek)
Kimsin sen, heyula - sen değilsin çağırdığım
Yumuşak ve munistir, sıyanet meleği yer yüzünün.
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Göklerin korosunda sana zayıf gibi gelen,
Sonsuzdur ve kudretlidir kendi çevresinde.-
İşte geldim. Çünkü ruhun sözüne
İtaat etmeliyim. Ama unutma,
Çağırmak başka şeydir, hükmetmek başka.
Çökersin, bürünürsem eğer kendi çehreme,
Ve burada yok olur bu iki haşere.
İBLİS
Peki, söyle öyleyse, nerede ve nasıl huzuruna varabilir
İnsan, eğer seni Tanrısı bellerse?
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Sularda, bulutlarda,
Ormanlarda; şiddetle isteyerek
Ve alnı açık olarak baktığı her yerde.
(Kaybolur.)
:::::::::::::::::
ÜÇÜNCÜ SAHNE
(Orman, suyun başı, oynaşan perilerle dolar.)
HAVVA
Ah, bak şu sevecen kardeş çehrelere,
Bak ne de tatlı selamlıyorlar.
Bitti artık terk edilmişlik, hengame,
Mutluluk girdi aramıza onlarla birlikte.
Onlar gayretlendirecek bizi, kederlendiğimizde,
Onlar nasihat verecek kuşkuya düştüğümüzde.
İBLİS
Doğrusu ya isteyemezdiniz nasihati
Bu sevimli perilerden daha iyisinden
-Siz ki daha sormadan karar vermişsiniz zaten-
Onlar, istediğiniz yanıtı verirler sorularınıza:
Gülümseyerek bakarlar temiz yüreklere,
Umudu kırılanı ise korkutuyorlar heyula misali,
Onlar eşlik edecek sonsuza kadar, yüz şekle girerek,
Yüzlerle biçim değiştirerek,
Araştırıcı zekanın dinç gölgesidir onlar
Ve ebediyen genç yüreklerin ideali.
ADEM
Neye yarar, neye yarar hoşluğu bu oyunun
Önümde korkunç bir derinlik var, dalamıyorum içine,-
Üstelik bir sır daha çıktı karşıma.-
Yeter artık, avutmaktan vazgeç, İblis,
Bırak öğreneyim her şeyi, söz verdiğin gibi.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Gün olacak, çok acı gelecek bu bilgin,
Özlemini çekeceksin cehaletin.
(Eski haline dönerek)
Sabret. Gayet iyi biliyorsun ki sen,
Mecbursun anlık zevki bile uğraşla hak etmeye.
Daha çok okul var önünde bitirilecek,
Defalarca aldanacaksın, her şeyi anlayana dek.
ADEM
Sabret demek, kolay senin için,
Önünde var oluşun ebedi ufku var,
Lakin ben tatmadım hayat ağacının yemişini,
Bir karışlık yaşamımdır aceleye sevk eden beni.
İBLİS
Yaşayan her şey, çok yaşayana eşittir.
Asırlık ağaç ve tek günlük ömrü olan böcek,
İdrak eder, sevinir, sever ve yok olur,
Gününü doldurup, tatmin edince ihtirasını.
Zaman ilerlemiyor: Biz değişiyoruz,
Yüzyıl, yahut bir gün, hemen de aynı.
Korkma, erişeceksin sen de maksadına,
Yalnız sanma ki, bu çamurdan vücuda
Sıkışıp kalmıştır insanın kişiliği.
Karıncayı gördün, gördün arı kovanını da:
Binlerce işçi, karmakarışık, ahmakçasına,
Körlemesine dolaşıp işliyor, yanılıyor, düşünüyor;
Ama hepsinin bütünü, daimi bir bireymiş gibi
Birliktelik ruhunda yaşıyor, çalışıyor.
Ve mutlaka gerçekleşiyor çizilen plan
Son gelip de her şey durana kadar.-
Topraktan olan vücudun da dağılacak elbet,
Ama dirileceksin yeniden, yüz şekilde.
Ve gerekmeyecek yeniden başlaman hiçbir şeye:
Günah işlersen eğer, cezanı oğlunda çekeceksin,
Romatizma ağrılarını onda sürdüreceksin.
Denediklerin, hissettiklerin ve öğrendiklerin
Senin malın olacak, milyonlarla yıl boyunca.
ADEM
Bir ihtiyarın geriye bakışı bu söylediklerin,
Ama arzusu bambaşka benim genç kalbimin:
Bir göz atmak istiyorum geleceğime
Bırak göreyim, neden savaşıyorum, neler çekeceğim.
HAVVA
Ne olur, ben de göreyim bu çok yenileşmede
Yıpranmayacak mı, kaybolmayacak mı güzelliğim.
İBLİS
Pekala! Büyülüyorum sizleri,
Sonuna kadar göreceksiniz geleceği
Rüya aleminin hayallerinde;
Lakin gördüğünüz zaman hedefin ne ahmakça,
Yolunuzun içinden geçtiği savaşların ne çetin olduğunu,
Bunlardan yılmayasınız
Ve savaştan kaçmayasınız diye
Rüya aleminin ufkunda ufacık bir ışık göstereceğim,
Bütün görüntülerin, aldatıcı hayalden ibaret
Olduğuna inandıracak sizi. Bu ışık, umuttur.-
(Bunları söylerken Adem ile Havva'yı kulübeye doğru
götürür, Adem ve Havva orada uykuya dalarlar.)
:::::::::::::::::
DÖRDÜNCÜ SAHNE
(Mısır. Ön planda açık bir avlu görünüyor. Genç bir
Firavun olan Adem, tahtında oturuyor. İblis, Firavunun bakanı.
Birkaç adım geride saygıyla duran görkemli bir maiyet. Arka
planda, köleler bir piramit inşaatında çalışıyorlar. Başlarında,
elleri kırbaçlı görevliler. Her yer apaydınlık.)
İBLİS
Ulu hükümdar! Uğrunda canını vermekten
Mutluluk duyan halkın soruyor endişeyle,
Yüce firavunu, tahtının arkalığına sırtını dayayıp
Dinlenmekten alıkoyan ne?
Niçin feda ediyorsun gündüzün zevklerini,
Tatlı rüyalarını gecenin,
Ve neden büyük planlarının meşakkatini
Emanet etmiyorsun kölelere, bu, onların görevi;
Değil mi ki sen, bu uçsuz bucaksız dünyada
Her türlü şan, şeref ve hakimiyetin
Ve insanın erişebileceği hazların tek sahibisin.-
Yüz eyaletin zengin hazineleri sahibi belliyor seni,
Sana açılıyor kokulu çiçeklerin çanakları,
Senin için olgunlaşıyor tatlı yemişler.
Senin uğrunda iç çekiyor binlerce kadın:
İnce, zarif, periler gibi,
Mahmur gözleriyle sarışın güzel;
Titreyen dudakları ve ateşli gözlerinde
Çılgın bir ihtiras yanan esmer,
Hepsi senin; hepsinin kaderi senin bir geçici hevesin.
Hepsi hissediyor ki, varlıklarının nedeni
Senin birkaç dakikana renk katabilmek.
ADEM
Gönlüm çekmiyor hiçbirini.
Mecburi verilen vergi misali düşüyor elime,
Uğrunda savaşmıyorum, kendim hak etmiyorum kendime.-
Lakin bu yaratmakta olduğum eserle,
Beni gerçek yüceliğe ulaştıracak
Yolu bulduğumdan eminim.
Hayran kalacak doğa sanatına,
Ve binlerce yıl yaşatacak adımı.
Olamaz bunu devirecek yer sarsıntısı, afet,
Tanrıdan daha güçlü oldu insan.
İBLİS
Ah Firavun, koy elini kalbine de söyle,
Bahtiyar mısın peki, bu hayalle?
ADEM
Değilim, hayır! Boşluk duyuyorum, ifade edilemez bir boşluk.
Ama fark etmez. Mutluluk istemiş değilim ki,
Şan ve şeref istedim sadece, işte önüme serildi.
Ne ki yığın sezmeyegörsün duyduğum azabı -
Acıyacak olursa eğer, tapmaz bana bir daha.
İBLİS
Peki, ya bir gün kendin fark edersen
Şan ve şerefin bir an süren ahmakça bir oyun olduğunu?
ADEM
İmkansız, olamaz.
İBLİS
Peki, ya olursa?
ADEM
Ölürüm o zaman,
Tüm dünyaya lanet okuduktan sonra.
İBLİS
Ölmeyeceksin, halbuki fark edeceksin bir gün,
Hatta, yeniden başlayacaksın, eski başarınla.
(Çalışan kölelerden birini görevliler öylesine kırbaçlarlar ki
haykırarak kaçar ve açık avluya doğru koşarak tahtın önünde
yere yığılır.)
KÖLE
Yardım et, hükümdarım!
(Kölenin eşi olan Havva, çalışan işçiler arasından meydana
çıkar ve acı bir çığlıkla kocasının üstüne kapanır.)
HAVVA
Boşuna imdat istiyorsun ondan.
Istırabımızı paylaşmayan,
Anlamaz, anlamaz! - İniltinin sesi hafif,
Taht inadına yüksek. Neden beni çağırmıyorsun?
Boylu boyunca örterim seni ve vücudumla karşılarım
Her darbeyi.
ADEM
(Köleyi ve karısını alıp götürmek üzere avluya doluşan
görevlilere hitaben)
Bırakın. Defolun.
(Görevliler gider.)
Bilmediğim duygular dolduruyor kalbimi,
Kim bu kadın, ne kadar büyüleyici güzellik bu,
Zincirleyerek adeta büyük Firavunu
Yerlerde yuvarlanan kendisine çekiyor?-
(Ayağa kalkar.)
İBLİS
Bu, bağlardan biri gene,
Rabbin, seninle alay edercesine, sardı bununla seni,
Kendini beğenip de kanat çırparsan kelebek gibi,
Tırtıl kozası geçmişini hatırlayasın diye.
Gördün artık ne denli kuvvetli olduğunu bu incecik bağın,
Parmaklarımız arasından kayıveriyor, bundan ötürü
Kopartamam.
ADEM
(Tahtın basamaklarından inerek)
Sakın kopartma zaten.
Zillet olduğu kadar da hoş.
İBLİS
Ama bir bilge kişinin, bir hükümdarın
Bunun altında ezilmesi de yakışık almaz.
ADEM
O halde ne yapayım?
İBLİS
(Alaylı)
- Bilginin, bu gizli bağın varlığını inkar etmesinden:
Ve kuvvetle maddenin kabaca gülmesinden
Başka yapacak şey kalmıyor.
ADEM
Ben gülemem, inkar da edemem.
HAVVA
Ah sevgilim, su gibi akıyor kanın,
Dindireceğim hemen; çok acı veriyor değil mi?
KÖLE
Asıl acı veren, hayat. Çok kalmadı sonuna.
HAVVA
Ah deme, böyle deme, neden yaşadın şimdiye kadar, -
Eğer şimdi öleceksen, tam bulduğun zaman.
KÖLE
Niçin yaşar köle? -Piramide, kuvvetliye
Taş taşır, boyunduruğuna bir halef bırakır yerine,
Ve ölür. - Milyonlarcası bir kişi uğrunda.
ADEM
Ah İblis, ne müthiş sözler bunlar!
İBLİS
Can çekişenin hummalı sayıklaması -
ADEM
Nasıl demişti?
İBLİS
Niye dert yapıyorsun büyük Firavun?
Amma da yaptın doğrusu. Dünyadan bir köle eksildi,
Ne olmuş sanki!
HAVVA
Senin için kuru bir sayı; benim için bütün bir dünya,
Eyvah! Kim sevecek artık beni?
KÖLE
Ben değil. Kadınım, unut beni ebediyen.
(Ölür.)
ADEM
Ben seveceğim seni. Ölüyü götürün burdan.
(Cesedi alırlar.)
Kalk güzel kadın, bu tahttadır senin yerin:
Nasıl kuvvetin başı isem ben,
Sen de kraliçesisin letafetin. Bulmalıydık birbirimizi
Nerde olursak olalım.
HAVVA
Ah, ulu Firavun,
Biliyorum, kölenin yazgısıdır buyruğun,
İtirazım yok; yalnız biraz
Zaman ver bana, sonra emret.
ADEM
Bir daha duymayayım bu sözü, Ah öyleyse ülkem
Asla aşmıyor mu emirlerin sözünü
HAVVA
Emir, şimdilik acı vermiyor ya
Yeter o da - ah, ne olur kıskanma
İlk andaki göz yaşlarımı ölüden.-
Ne güzel ölü, ah Tanrım ne kadar güzel!
(Üstüne kapanır.)
ADEM
Güzel ve ölü; bu ne çelişki:
Bütün çabalarımıza istihza bu sükunet,
Yahut gururumuza acıyan bir tebessüm.
İBLİS
Firar etmiş köle sana kafa tutuyor:
Artık zincirlerinden daha kuvvetli oldum, diyor.
ADEM
Ölene rahmet, yaşayana selamet.
O artık görmüyor göz yaşlarını, lakin gülümsemenden
Mahrum kalmak benim için azap.
Ölüyü dışarı çıkarırlar. Adem Havva'yı tahta doğru götürür.
Yanıma gel!
Oh, göğsünde dinlenmek ne güzel.
(İşçiler arasından feryatlar, iniltiler duyulur. Havva sarsılır.)
Ne oldun, sevgilim?
HAVVA
Ah, duymuyor musun
Halkın feryadını?
ADEM
İlk kez fark ettim.
Güzel bir musiki değil doğru, ama aldırma;
Öp beni ve unut dünyayı.
(İblise hitaben)
Sen de sustursana şu haykırışları.
İBLİS
Elimden gelmez. Bu, halkın hakkıdır,
Boyundurukla birlikte ona miras kalır.
(Haykırışlar, iniltiler yeniden duyulur. Havva çığlık atar,
Adem yerinden doğrulur.)
ADEM
Istırap çekiyorsun sen hanım. Lakin bilmiyorum nasıl
Yardım edeyim sana. Bu feryat
Kalbinden geçerek yıldırım gibi iniyor kafama,
Dünya imdat istiyormuş gibi geliyor bana.
HAVVA
Ah Firavun, kov beni istersen, ama affet
Halkın feryadı rahat vermiyorsa bana!
İnan, iyi biliyorum ki hizmetindeyim,
Hayatımın gayesi seni eğlendirmek,
Hazırım unutmaya her şeyi, hepsini çevremde geçenlerin:
Sefaleti, yüceliği, hayalleri, ölüyü,
Gülüşüm esen, dudaklarım alevden olsun diye;
Ama eğer halk, bu milyon kollu varlık,
Sırtında kırbaç yaraları, ah ediyorsa eğer dışarda,
Acıyan bir vücudun bir zerresi gibi ben de,
Ben, halkımın ondan kopmuş kızı,
Yüreğimde duyuyorum aynı azabı.
ADEM
Seninle birlikte ben de. -Milyonlarcası bir kişi uğrunda-
Demişti ölen de.-
HAVVA
Ah, yüce Firavun!
Karardı çehren, benim sebebi.
Ya kov beni yanından ya da öğret
Sağır olmanın yolunu.
ADEM
Sen daha iyi ustasın.
Zira ahları duymayı sen öğrettin bana.-
Yeter artık, duymayayım. -Tamam, azat olsun
Köleler! Kaç para eder,
Her biri can taşıyan
Milyonların felaketi, milyonların ahı pahasına
Tek bir kişinin eriştiği şeref ve şan;
Milyon kez duyuyorum azabı, tek bir kez hazzı.
İBLİS
Ey Firavun, döktürüyorsun; ne ki yığın,
Her düzenin değirmenini döndürmeye mahkum edilmiş
Hayvanıdır feleğin.
Zira nedeni budur yaradılışının. Bu gün azat et:
Senin attığın şeyi kazanmış olmayacak,
Ve yarın kendine yeni bir efendi arayacak.
Yoksa sanıyor musun ki tepesine binebilirdin
Efendiye ihtiyaç duymasaydı?
Sinesine bilinç yerleşmiş olsaydı?
ADEM
Neden ah çekiyor öyleyse, acı geliyormuş gibi
Kölelik?
İBLİS
Acı geliyor, gerçi bilmiyor nedenini.
Çünkü her insanda iktidar hırsı vardır.
Kardeşlik değil, işte bu histir,
Özgürlük bayrağına sürükleyen
Büyük yığını - Gerçi bilinç
Uyanmamıştır içinde henüz, salt bir sezgi
Dürtükler onu; yeni olan
Ve var olanın inkarı sayılan her şey uğrunda,
Umarak bunda cisimleneceğini
Mutluluk üstüne kurduğu hayallerin.
Oysa derin bir denizdir halk: hiçbir gün ışığı
Geçemez kütlesinden; karanlıktır o,
Suyun yüzüne çıkan dalgadır yalnızca parlayan.
Derin dalga, belki tam da sensin.
ADEM
Neden tam da ben?
İBLİS
Yahut da sana benzeyen bir başkası,
Bilinçlenince kendisinde halkın iç güdüsü,
Şahane bir özgürlük şampiyonu gibi
Almaya cüret edecektir senin görkemli yerini.
Yığına gelince, bir şeycik bile kazanmadan
İsim değiştirecek, başında gene bir efendi kalacak.
ADEM
Sonsuz bir kısır döngü bu söylediklerin,
Belki çıkış yolu yoktur bile içinden.
İBLİS
Var. Birkaç imtiyazlı kişiye
Zincir ver, yüzük ver,
Başka oyuncaklar da ver; ve de ki: İşte seni
Yığının üstüne koyuyorum, soylu oluyorsun böylece -
İnanacaklar; ve halka tepeden bakacakları için
Senin de onlara tepeden bakmana razı olacaklar.
ADEM
Böyle cazip hilelerle ayartma beni.
Köleliğe son! Özgür olsun hepsi.
Çabuk haber ver onlara, ama acele et ki,
Geç kalmış olayım pişman olursam.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
İlerle yolunda kendinden emin,
Kaderin akışı sürüklerken, zannet ki yürüyen sensin.
(Dışarı çıkar.)
ADEM
Bu esere gelince kalsın tamamlanmadan,
İkaz edici harabe olsun hırslıya,
Kuvvetimize ve zayıflığımıza ise büyük bir istifham.
(Dışardan büyük sevinç sesleri gelir, işçiler dağılırlar, İblis
geri döner.)
Köle sevin; büyük, eğildi önünde.
Lakin sanma ki, mecbur kalmıştı buna.
HAVVA
Ah sevgilim, sıkma canını
Neye yarar zaten, aramıza soğuk bir yılan gibi giren
Bu şan ve şöhret?
ADEM
Ama büyük, ama çok büyük.
HAVVA
Varsın yok olsun. Bak, ah sesleri
Dindi. Esenliğimizi bozmuyor artık.
Göğsümde dinlenirken, başka ne arzun olabilir ki?
ADEM
Ah kadın, ne denli dar, ne denli çelimsiz ufkun var.
Ne ki, mağrur erkeği cezbeden de tam bu zaten-
Zayıflıktır ancak kuvvetin sevebileceği.
Nitekim esirgeyen ana da, evladının acizliğini
Kucaklar en büyük sıcaklıkla.
HAVVA
Ah Firavun, artık seni bıktırıyorum
Bu saçmalıklarla, boş gevezeliklerle değil mi?
Ne yapayım, daha akıllı değilim ki.
ADEM
Olmayı da isteme sakın, sevgilim.
Var benim kendime yetecek aklım,
Kuvvet, yücelik ve de bilgi için
Sana sokulacak değilim. Bütün bunları kitaplarımda
Çok daha alasıyla bulabilirim. Sen yalnız
Konuş. Konuş ki, duyayım sesini,
Titreşimi baştan başa sarsın sinemi.
Ne söylersen söyle hepsi bir. Kim sorar
Ne anlattığını cıvıldayan kuşun; lakin
Tatlı bir seziyle dinleriz sesini.
Sen sadece çiçek ol, değerli inci boncuk ol,
Faydasız ama güzel, ermedi de bu zaten.
(İblis'e hitaben)
Ama her şeye rağmen, bu sarhoşluğumdan uyandıran bir arzu var
Beni. Belki çılgınca bir istek - Ah, gerçekleştir, ne olur-
Geleceğe bir göz atmak istiyorum, cüretkarcasına,
Göreyim, birkaç bin yıl sonra
Ne kalacak ünümden?
İBLİS
Siz öpüşürken arada
Hissetmiyor musun, yüzünü bir lahza okşayıp
Uçan yumuşak rüzgarı?
Geçtiği yerde incecik bir tabaka halinde kalır toz,
Bir yıl sonra bu toz, ancak bir çizgi
Yüzyıl sonra bir dirsek boyu olacak.
Birkaç bin yıl ise, gömecek ehramını,
Kum yığınlarına karışacak ismin,
Uluyacak çakallar zevk bahçelerinde
Bozkırlarında yerleşecek dilenci, uşak halk.
(İblis'in anlattıklarının her biri, arka arkaya görünür de.)
Ve bütün bunları yapacak olan, gökleri alt üst eden fırtına,
Yahut gümbürtüyle sarsılan topraklar değil,
Yumuşacık dolaşan hafif bir esintidir ancak.
ADEM
Ne korkunç bir manzara!
İBLİS
(Alayla)
Korkma, ruhun kaybolacak yalnızca,
Vücudun kalacak mumya olarak,
Okullu çocukların merakı.
Biçimsiz çehresinden zamanla silinmiş yazı,
Köle miydi, yoksa o muydu emreden.
(Bu arada tahtın önünde beliren mumyaya bir tekme atar.
Mumya tahtın basamaklarından yavaş yavaş yuvarlanır.)
ADEM
(Yerinden sıçrayarak) -
Çekil gözlerimin önünden, cehennem manzarası çekil,
Ne boş gayret, ne gafilce ihtiras.-
Kulaklarımda çınlıyor hala: Milyonlarcası, bir kişi uğrunda.
Sözünü geçirmeliyim bu milyonların
Özgür bir devlette - başka yerde olamaz.
Varsın kaybolsun birey, yaşıyorsa eğer,
Bireylerden, büyük bütünü oluşturan cemiyet.
HAVVA
Peki, ya beni, sevgilini de mi bırakıyorsun?
ADEM
Evet. Seni, tahtı, her şeyi bırakıyorum.
Haydi İblis, götür beni, yeni hedeflere götür,
Böyle de çok vakit kaybettim
Bu yanlış yolda.
(Kılıcını çekerek yürümeye başlar.)
HAVVA
Kralım! Kırık umutlarla
Dönersen eğer, göğsümde sığınak bulacaktır kalbin.
ADEM
Evet, evet. Seziyorum ki seni de
Soylu bir biçimde bulacağım yine.
Ve o zaman artık, emir üzerine değil,
Eşit olarak, hazla kucaklayacaksın beni.
(Gider.)
İBLİS
Yavaş ol, acele etme o kadar; vaktinde erişeceksin hedefe,
Hem belki, umduğundan da önce,
Ve görüp ne kadar beyhude olduğunu
Ağlayacaksın gülerken ben. Haydi gidelim öyleyse.
:::::::::::::::::
BEŞİNCİ SAHNE
(Atina. Şehrin meydanı. Meydanın ortasında konuşmacı
kürsüsü. Meydanın hemen başında yan tarafta, açık avlusunda
ilah heykelleri, çiçekten çelenkler ve mihrabı görünen bir tapınak.
Ordu kumandanı Miltiades'in karısı Lucia (Havva), oğlu
Kimon ve ellerinde adaklar taşıyan birçok hizmetkarla birlikte
tapınağın avlusuna doğru geliyor. Meydanda üstleri başları perişan
kişiler. Günlük güneşlik bir sabah.)
HAVVA
Buraya bak, buraya yavrucuğum,
Bu yana gitti gemisiyle baban,
Vatanın uzak boylarına, savaşmaya.
Yurdumuzun özgürlüğünü tehdide
Cüret eden kaba bir halk yaşıyor orada.
Dua edelim, oğlum, dua edelim ki
Tanrı korusun hakkını yurdumuzun
Ve kavuştursun bizi kahraman babana sağ salim.
KİMON
Sanki niçin gitti babam o uzak diyarlara,
Bu korkak, pis halkı savunmaya,
Geride kalan güzel eşini üzüntü kemirirken?
HAVVA
Aman sakın! Babası hakkında yargıya varan çocuk
Hışmına uğrar Tanrı'nın.
Yalnızca sevdalı kadının vardır hakkı
Kocasının attığı büyük adımlardan kederlenmeye,
Ve eğer öyle yapmasaydı kocası, o zaman utanırdı.
Baban, bir erkeğe yakışanı yaptı.
KİMON
Zayıf, yenilecek diye mi korkuyorsun, anne?
HAVVA
Hayır, hayır, yavrum. Baban yiğittir, galip gelecek.
Onu sakındığım tek bir şey var:
Kendi kendisini yenemeyecek.
KİMON
Nasıl?
HAVVA
İnsan ruhunda güçlü bir ses vardır:
Hırs. Kölede uyur bu,
Yahut daracık çerçevesinde kölenin, alçalır, suç olur.
Ama özgürlük kanıyla besleyerek bu hırsı,
Yüceltir kentli fazileti mertebesine.
Budur hayat veren her güzele ve yüceye.
Lakin aşırı kuvvetliyse eğer, doğurana karşı çıkar
Ve savaşır onunla, ikisinden biri mahvoluncaya kadar.-
Eğer bu ses fazla güçlenip de babanda,
İhanet ederse kutsal vatana,
Lanetlerim. Dua edelim, oğlum!
(Tapınağın avlusuna doğru yürürler. Bu arada meydan
giderek kalabalıklaşır.)
HALK ARASINDAN BİRİNCİ ADAM
Heyecanlı hiçbir haber duymuyor insan
Ordumuzun karşısında yok adeta düşman.
HALK ARASINDAN İKİNCİ ADAM
Burada da herkes uykuda sanki,
Plan düzenler de kalmadı mı yoksa, eskiden olduğu gibi
Uygulaması yüce halkın gırtlağını gerektiren.
Sabahtan beri buralardayım,
Talip çıkmadı oyuna.
HALK ARASINDAN ÜÇÜNCÜ ADAM
Amma can sıkıcı hayat, ne kaldı bize yapılacak?
HALK ARASINDAN BİRİNCİ ADAM
Hafiften bir kargaşa çıksa hiç de fena olmaz.
(Bu arada Havva, mihrabın ateşini yakmış, ellerini yıkamış,
adağını yerine getirmeye hazırlanmaktadır. Hizmetkarları
ilahi söylemeye başlarlar; arada meydan kentlilerle ve halkla
dolar. İki demagog kürsüye çıkmak için kavga ederler.)
BİRİNCİ DEMAGOG
Çekil ordan! Benim bu yer.
Vatan tehlikede söz almazsam eğer.
(Halk, doğrulayarak bağrışır.)
İKİNCİ DEMAGOG
Vatan, asıl konuşursan tehlikeye düşer. İn ordan, kiralık
uşak!
(Halk arasında kahkahalar ve alkışlar.)
BİRİNCİ DEMAGOG
Sen o da değilsin ya! Kiralayanın bile yok.
Kentliler! Büyük bir hüzünle söz alıyorum,
Çünkü soylu bir yürek acı duyar bir büyüğü
Aşağılamaktan; ne ki, büyük bir kişiyi
Yargılayıcı huzurunuza getirmem gerekiyor
İndirip zafer arabasından.
İKİNCİ DEMAGOG
İyi başladın, rezil!
Süsle bakalım çiçeklerle
Kurban edeceğim hayvanı.
BİRİNCİ DEMAGOG
Çekil buradan!
HALK ARASINDAN
Ne diye dinliyoruz bu herifi?
(İkinci demagogu zorla kürsüden indirirler.)
BİRİNCİ DEMAGOG
Ama ne denli kederle dolsa da kalbim, konuşacağım gene.
Çünkü ey yüce halk, sen benim için
Ordu kumandanından daha değerlisin.
İKİNCİ DEMAGOG
Bu satılık ruhlu, sahibinin sofrasından
Düşecek bir lokmayı it gibi bekleyen,
Açlıktan gebermiş bu güruh mu? -Haydi ordan alçak,
Amma da zevkin varmış!
HALK ARASINDAN
Kahrolsun, o da hain, kahrolsun!
(Tartaklamaya devam ederler.
Havva, mihrabın önünde, iki güvercin kurban eder ve
buhur yakar.)
HAVVA
Kutsal Afrodit! Ne olur, ne olur kabul et
Adağımı; işit duamı:
İsteğim, yeşil defne dalından çelenk değil, eşime
Sadece aile huzuru kahraman yüreğine.
(Buhurdanlığın dumanları arasından Gülümseyen Eros
belirir; Kharis'ler etrafını çevirirler ve üstüne güller serperler.
Vecd içindedirler.)
HİZMETKARLAR
İşit duasını, kabul et!
EROS
Temiz yürek
Senden razı olsun!
KHARİS'LER
Ve Kharis'ler
Seni korusun!
HİZMETKARLAR
Afrodit'e şükürler olsun!
BİRİNCİ DEMAGOG
Ey ahali, duy ithamı! Büyük Miltiades
Sattı vatanı.
İKİNCİ DEMAGOG
Yalan söylüyorsun, yalan!
Susun. Yoksa pişman olmanın
Utancına uğrarsınız sonra.
HALKTAN BİRİNCİ ADAM
İn oradan yüzsüz!
(Kalabalığın arasına sürüklerler.)
BİRİNCİ DEMAGOG
Elinde çiçeği var gençliğinin,
Lemnos'u bir hamlede alıverdi
Ama şimdi Pharos önünde kakılıp kaldı. Satın aldılar.
HALKTAN ÜÇÜNCÜ ADAM
Cezası ölüm!
BİRİNCİ KENTLİ
Bağırın haydi,
Bağırmazsanız eğer, defolun kiramdan!
(Adak töreni sona erer. İlahlar ortadan kaybolurlar.)
HAVVA
(Doğrularak)
Bu gürültü ne dışarda? Bir bakalım, oğlum.
KİMON
Bir hain hakkında hüküm veriyorlar, anne.
HAVVA
(Avlunun merdivenine basarak)
Yüreğim daralıyor her görüşümde, açlık çeken halkın
Büyükler hakkında hüküm verdiğini.
Çamura düşerse parlayan, sinsi bir sevinçle
Seyrediyor onu ayak takımı, alay ediyor,
Kendi pisliği de böylece doğrulanırmışçasına.
HALKTAN İKİNCİ ADAM
Beyim! Kısık sesim. Bağırmak isterdim oysa.
İKİNCİ KENTLİ
Al da, cilala bakalım gırtlağını.
HALKTAN BİRİNCİ ADAM
Peki, ne diyeyim?
İKİNCİ KENTLİ
Ölümünü iste.
HALK ARASINDAN
Ölüm! Ölüm!
HAVVA
Kimden söz ediyorlar?
İKİNCİ DEMAGOG
(Yanına yaklaşarak)
Kimden olacak? Diğer kentlilerden
Bir baş daha yüksek olandan. Buna dayanamazlar asla.
HAVVA
Miltiades'ten mi? Eyvah, yüce Tanrılar!
Sen de mi, ihtiyar Krispos, sen de mi, seni
Kölelikten kurtaran kocamın ölümünü istiyorsun şimdi?
KRİSPOS
İzninle hanımım; İkimizden
Biri yaşayabilir ancak. Üç çocuğumla bana
Bakıyor, oyumu böyle kullandıran.
HAVVA
Yazıklar olsun sana, Krispos,
Yazgın böylesine alçaltıyorsa seni!
Affediyorum gene de, açlık zorluyor mademki.
Peki, ya sen Therites? Siz, sizler, hepiniz
Refah içinde rahatça yan geliyorsunuz,
Çünkü kocam kovuyor kapılarınızdan
Düşmanları. -Ah, nankörler!-
THERİSTES
Ah hanımım, gerçi ağırıma gidiyor benim de
Ama ne yapalım, halkın keyfi böyle;
Kim tehlikeye sokar varını yoğunu
Azgın dalgalara karşı koyarak?
BİRİNCİ DEMAGOG
Halkın hükmünü ilan ediyorum.
(Bir savaşçı kıyafetindeki İblis, dehşete düşmüş bir
çehreyle koşarak gelir.)
İBLİS
Felaket! Düşman kapımıza dayandı.
BİRİNCİ DEMAGOG
Nasıl olur, muzaffer kumandanımız
Önlerinde değil mi?
İBLİS
Düşman, kumandanın kendisi.
Aleyhine neler çevirdiğinizi haber aldı,
Yüreği haklı olarak öfkeyle kabardı,
Siz burada konuşadururken o, kapıya dayandı.
İKİNCİ DEMAGOG
Bütün bu belaları siz getirdiniz başımıza, hainler!
HALK ARASINDAN
Öldürelim onları. -Yaşasın kumandan!-
Eyvah, başımıza gelenler. Kaçsın herkes gözünün gördüğü yere!-
Bittik, mahvolduk!-
BİRİNCİ DEMAGOG
Hayır, olmadık. Yürüyelim
Kapılara doğru, önünde diz çökmeye!-
HAVVA
Ah, Tanrılar!
Yargı acı gelmişti bana; çünkü bu yargıyla ben
Seni kaybettim, sevgili eşim; lakin çok daha acı şimdi,
Yargının doğruluğunu kanıtlaman -seni kazanmış da olsam-
HALKTAN BİRİNCİ ADAM
Yakalayın karısını; eğer başına bir şey
Gelirse şehrimizin, ölsün çocuğuyla birlikte.
HAVVA
Senin için sevgili eşim, canım feda
Tek vatanın laneti gelmesin evladımın başına.-
KİMON
Gel, benimle gel; benim için korkma, anam
Bu tapınak korur bizi her türlü beladan.
(Peşlerini kovalayan gruptan kaçarak tapınağın avlusuna
girerler; hemen arkalarından iki melek, güllerden yapılmış bir
zincir çekip halkı durdurur; ahali geri çekilir. Dışardan fanfarların
sesi duyulur; halk bağrışarak kaçar. -Melekler kaybolur.)
İBLİS
(Kahkaha atıp ellerini oğuşturarak)
Güzel eğlenceydi doğrusu. Ne kadar da hoş oluyor
Yürekler parçalanırken, kahkahayla gülmesi us'un.
(Tapınağa doğru dönerek)
Ah yalnız şu daima gençleşen ebedi kadın
Güzelliğinin görüntüsü durmadan tedirgin etmese beni.
Öyle üşüyorum ki, bana yabancı olan,
Çıplağı bile utandıran
Ve günahı soylulaştırıp, yazgıyı, gülleriyle
Ve sadeliğin öpücükleriyle yücelten çevresinde.-
Neden bu kadar gecikiyor gelişi benim dünyamın,
Mücadelemiz sırasında, düştü düşecek insanı
Her seferinde yeniden tutup kaldıran bu görüntüyü
Ürkütüp kaçırtacak olan dünyam:
Ucube, kuşkulu korku.-
Ama dur, göreceğiz, ölümün dehşeti
Pek yakında buraya vardığı zaman,
Usandırıcı gölge oyunlarınızın
Gelmiş olmayacak mı son sınırı.-
(Halk arasına karışır.)
(Miltiades'i (Adem), silahlı birliklerinin başında, yaralanmış
olarak getirirler. Halk ve demagoglar Miltiades'e yalvarmaktadırlar.)
HALK ARASINDAN
Yaşasın kumandanımız! Büyüksün sen, bağışla bizi.
ADEM
Suçunuz ne, niye yalvarıyorsunuz böyle?
Kaldı ki kuvvetli olan, ne isteyebilir ki zayıftan?-
Ama neden kadınım gelmiyor beni karşılamaya, nerde oğlum?
Sakın bir felaket gelmiş olmasın başlarına!-
HAVVA
Ah Miltiades, karın bile sevinemezken dönüşüne
Niçin geliyorsun? -Oğlum,
Dizleri çözülüyor ananın, tut, destek ol bana... Ah,
İyi bir ad bile bırakmıyor baban sana.-
ADEM
Ne oluyor? Hiçbir şey anlamıyorum. Halk yalvarıyor,
Lanetliyor karım. Oysa ben yaralandım yurdum uğrunda.
HAVVA
Ama yaraları çok daha büyük kalbimin ve vatanın.
Söyler misin, neden ordunun başında geldiğini?-
ADEM
Benim rütbemde olana yaraşan eşlik bu değil mi?
Geldim, çünkü aldığım yara
Artık izin vermiyor görevimi sürdürmeye.
Geldim, beni gönderenlerin eline,
Yani yüce halkımın eline koyarak erkimi
Onlara hesap vermeye.
Kahraman silah arkadaşlarım, artık gidebilirsiniz,
Aile ocağının huzurunu haic ettiniz.
Ve işte ben de şimdi, Athene Pallas,
Mihrabımın üstüne, hamdederek yerleştiriyorum bu kılıcı.
(Silahlılar, avlunun basamaklarından çıkmasına yardım
ederler ve dağılırlar.)
HAVVA
(Kocasının boynuna sarılarak)
Ah Miltiades, senin karından daha mutlu
Kadın olabilir mi? Soylu, büyük insan!
Bak oğluna, nasıl da benziyor sana,
Ne kadar büyük, ne güzel!
ADEM
Ah, canlarım benim!
KİMON
Ben biliyordum zaten; mutlaka iyidir
Babamın yaptığı her şey.-
HAVVA
Ah ne olur, utandırma beni,
Bunu bir eşin daha iyi bilmesi gerekirdi.
ADEM
Oğlum, babanın kılıcını sen sun.
KİMON
(Kılıcı asarak)
- Tanrıça! Koru bu değerli kılıcı,
Senden almaya geleceğim güne değin.
HAVVA
Bu ikili adağa, izin verin de
Buhur yaksın ana. Pallas! Bak aşağıya, bize.
(Buhurdanlıkta buhur yakar.)
BİRİNCİ DEMAGOG
(Konuşmacı kürsüsünde)
Nasıl hakkım yok mu imiş, Hain oldu
Darius satın aldı dediğim zaman? Yarası numara;
Ona karşı savaşmak istemediğinden.
HALK ARASINDAN
Ölsün!
ADEM
Ne bu gürültü dışarda?
HAVVA
Ah Miltiades, korkunç bir konuşma:
Yığın gene hain diyor sana.
ADEM
Gülünç bir iftira bu. Bana,
Maraton'da zafer kazanana hain demek?
HAVVA
Diyorlar işte.
Kahpe dünya burada bulduğun.
BİRİNCİ DEMAGOG
Ne duruyorsunuz, yakalasanıza!
(Halk tapınağın avlusu önüne üşüşür; İblis de aralarındadır.)
HAVVA
Miltiades!
Bu tapınakta emniyettesin, kıpırdama sakın.-
Ah, bu batakhaneyi neden yakıp yıkmadın?
Zincirdir layık olan ayak takımına,
Senin, onun efendisi olarak doğduğunu hissediyor zira,
Biliyor tek başına, onların tümünden daha soylu olduğunu,
Ve öldürüyor, öldürüyor kapanmamak için ayaklarına.
BİRİNCİ DEMAGOG
Duyuyor musunuz neler söylüyor
Hainin eşi?-
HAVVA
Hakkıdır kadının
Kocasını savunmak - suçlu bile olsa -
Hele benim eşim gibi tertemizse!
Ve de düşmanları böylesine sefilse sizler gibi.-
BİRİNCİ DEMAGOG
Yüce halk niye tahammül ediyor
Kendisine böyle hakaret edilmesine?
HALKTAN BİRİNCİ ADAM
Ya doğruysa söyledikleri.
BİRİNCİ KENTLİ
Onları destekleyen de şüpheli kişidir.
Bağırın reziller, bağırın, yahut açlıktan geberin.
HALK ARASINDAN
Ölüm, ölüm!-
ADEM
Ört oğlanı,
Görmesin kanımı - sen de çekil göğsümden!
Kayaya çarpacak yıldırım değmesin size.
Sadece ben öleyim - niye yaşayayım zaten,
Gördükten sonra ne ahmakça şey olduğunu
Uğrunda ömür boyu savaştığım özgürlüğün.
BİRİNCİ DEMAGOG
Ne duruyorsunuz hala?
HALK ARASINDAN
Ölüm, Ölüm!
ADEM
Ben bu korkak halkı lanetlemiyorum.
Suç onun değil; doğasında var onun
Sefaletin uşak damgasını vurması,
Ve uşaklığın ise onu, birkaç kendini beğenmiş bölücünün
Kanlı aracı olacak kadar alçaltması.
Sersemlik bende yalnızca,
Böyle bir halka özgürlük gerektiğini sanmakla.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Kendin yazdın kendi mezar yazıtını,
Senden sonra daha nice mezarlara uygun düşecek olanı.-
ADEM
Götürün buradan. Bu tapınağın
Himayesinden vazgeçiyorum artık.
(Basamaklardan inmesine yardım ederler.)
(Havva'yı hizmetkarların koluna şefkatle bırakarak)
Tamam, hazırım.-
İKİNCİ DEMAGOG
Savun kendini. Henüz hiçbir şey kaybetmiş değilsin!
ADEM
Çok ıstırap verecektir yarası, söz alırsam eğer
Kendimi savunmak için.
İKİNCİ DEMAGOG
Buna rağmen yapmalısın.
Aynı halk, daha biraz önce sürünüyordu ayaklarının dibinde.
ADEM
Ah, tam da bu yüzden zaten her şey boşuna.
Halk, kendisini utandıranı affetmez asla.
İBLİS
Ne o, aklın başına geldi mi?
ADEM
Hem de nasıl!
Fark ettin mi nihayet, çok daha soylu değil miydi
Senin efendiliğin, gafil yığının sana efendiliğinden?
ADEM
Olabilir, ama her ikisi de cehennem azabı,
Başka başka isimlerde aynı yazgı.
Buna karşı savaşmak, boşuna gayret;
Savaşmayacağım. - Sonra neden, niye yani
Ateşli bir gönül ille de yücelmek istesin?
Varsın yaşasın, keyfine baksın,
Bir karışlık varlığını zevkle doldursun,
Ve sarhoşluktan yalpalayarak yol alsın Hades'e doğru.
Götür, yeni yollara götür İblis,
Seyredeyim kahkahalarla başkalarının faziletlerini,
Acılarını başkalarının, sadece hazları arzulayarak.
Sana gelince kadın - kalbimin fısıltısına bakarsam-
Sendin bir zamanlar bana bir çardak yaratan
Çölün ortasında; eğer oğlumu
Bir kentli olarak yetiştirirsen, saygın bir ana gibi:
Delisin. Hak edersin alayını o zaman, kerhanede oturup
Boyalı suratı ve şaraptan şehvetlenmiş dudaklarıyla
Öpülmeyi bekleyen kızın.
Gül, eğlen, fazileti inkar et.-
Haydi şimdi idama, cezamı çekmeye.
Alçaklık yaptığım için değil,
Büyük bir ülkü heyecanlandırdığı için beni.
(Bu arada basamakların önüne bir kütük getirirler; yanıbaşında
elinde satır, İblis durur. Adem başını eğer.)
BİRİNCİ DEMAGOG
Öldürün. Yaşasın vatan!
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Güzel bir veda değil mi? - Nasıl, kahraman beyim,
Şimdi ürpertmiyor mu birazcık olsun sizi
Ucube çehreli ölümün soğuk yeli?-
HAVVA
Ah Pallas! Kabul etmedin duamı.-
(Munis bakışlı bir genç olarak tapınaktan çıkan ölüm
meleği, elinde baş aşağı edilmiş bir meşale ve bir çelenk tutarak
Adem'e doğru ilerler.)
ADEM
Pallas kabul etti duanı. Tanrıya emanet ol,
Ruhuma huzur çöktü Lucia'm.
İBLİS
Kahrol, bul belanı, kendini beğenmiş hayal dünyası,
Gene berbat ettin en güzel dakikamı.-
HAVVA
Lanet olsun sana, uşak ruhlu, adi halk!
Kaba davrandın mutluluğa,
Taze çiçeği düşüverdi hemen, yok oldu.
Oysa özgürlük sana tat da vermemişti
Bana çektirdiği acı kadar.-
:::::::::::::::::
ALTINCI SAHNE
(Roma. İlahların heykellerinin bulunduğu açık bir avlu.
Süslü kaplarda yakılan kokuların dumanı etrafı sarıyor.
Manzara, Apenin'lere doğru açılıyor. -Avlunun ortasında kurulu
bir sofra ve üç sedir. Sefahat düşkünleri Sergiolus (Adem), Milo
(İblis), Catulus ve açık saçık giysili fahişeler Julia (Havva),
Hippia ve Cluvia alem yapıyorlar. Yerden yüksekte kurulmuş bir
sahne üstünde gladiyatörler dövüşüyor; köleler emre amade
bekliyorlar; flütçüler flüt çalıyor. Akşam üzeri, sonraları ise
gece.)
CATULUS
Segiolus, bak ne kadar mütevazı ve becerili
Şu kırmızı kurdeleli gladiyatör;
Bahse girerim, yenecek ötekini.
ADEM
Hercules'in adına yemin ederim ki, hayır!
CATULUS
Hercules'in adına mı?
Haydi canım, inanan kim var içimizde tanrılara?
Juliacığımın adına desen, bak o zaman inanırım.
ADEM
Öyle olsun.
İBLİS
Sağlam temele ant içtin bak:
Sahte tanrı yerine sahte tanrı koyarak.
Ama söylesene sen, nasıl yorumlayalım bu yemini,
Güzelliğini mi, aşkını mı,
Yoksa sana olan sadakatini mi düşündün?-
CATULUS
Geçicidir güzellik; kaldı ki öyle olmasa da,
Bugün insanı çeken yarın bıkkınlık verir;
Ve daha az hoş bir kadın da seni çeliverir
Yeniliğin büyüleyici tahrikiyle.
ADEM
Sadakatini düşündüm. Ne yani, kadınına
Benim verdiğimden fazlasını veren var mı aranızda?
HİPPİA
Oh, oh, oh!
Peki söyle bakalım, hiç ara vermeden, kucaklayabilir misin onu?
Haydi bunu yaptın diyelim. Ama sen, doymak bilmez
Şehvet düşkünü, konarken daldan dala,
Hazzın ancak birer kopuk parçasını
Bulabildiğin için ayrı ayrı kadınlarda,
Erişilmez bir sihir gibi önünde dalgalanan
Güzellik ve haz idealini durmadan kovalarken,
Nerden bilebilirsin, onu da bir kaprisinin
Bir hulyanın baştan çıkarmayacağını?
Bir gladiyatörün parçalanmış gövdesinin mesela-
ADEM
Haklısın, haklısın, yeter Hippia!
Niçin çekiyor bu şehvet bizi, Tantalus misali,
Hercules'in kuvvetine sahip olmadığımız
Ve Proteus gibi değişemeyeceğimiz belli.
Aşağılanan bir kölenin eziyetli bir haftadan sonra
Kavuştuğu zevkli saati;
Boşuna bekliyor efendisi. -Yoksa haz, sadece
Bir bardak su mu yorgun düşene,
Ve ölüm mü, kendini dalgalarına kaptırana?
İBLİS
Ooo! Ne yaman ahlak dersi,
Elde süslü kupayla, yatarken kızların göğsünde.-
- Hani ne oldu bahsiniz?-
ADEM
Eğer ben kaybedersem,
Julia senin.-
CATULUS
Ya kazanırsan?
ADEM
Atın
Benim.-
CATULUS
Ama dört hafta sonra geri alırsın,
Almazsan, atarım balıklı gölüme.-
İBLİS
Bak, bu güzel iri balığı ye, Julia!
Biliyorsun ya, sonra yem olacaksın başkalarına.
HAVVA
Ne olmuş sanki, iğrenç kurt da senin gövdende beslenmiyor mu?
Sevinsin yaşayan; yok eğer
Sevinemiyorsa, kahkaha atsın en azından.
(İçer.)
ADEM
(Gladiyatör'e hitaben)
İyi dayan, hey!-
CATULUS
Haydi göster kendini yiğit!
(Catulus'un gladiyatörü düşer ve hayatının bağışlanması
için elini kaldırır. Adem, bağışlama işaretini verecekken Catulus
elini tutar ve avucunu yumruk yaparak baş parmağını gladiyatöre
doğru uzatır.)
Recipe ferrum! -Korkak rezil;
Bol bol kölem var, hasis değilim.
Esirgenir mi bu heyecan verici sahne
Güzel hanımlardan?
Öpüşme çok daha tatlı,
İhtiras daha hareketli olur, dökülünce biraz kan.
(Bu arada gladiyatör, hasmı tarafından öldürülür.)
ADEM
At benim oldu; gel Julia'm, kucakla beni.
Götürün cesedi. -Başlasın dans!
Başka oyuna geçin artık,
Bu fasıldan bu günlük yeter.
(Cesedi götürürler, sahneye dansözler çıkar.)
CATULUS
Cluvia!
Gel sen de buraya, uzun süre bakamıyorum
Kucaklaşırken başkaları.
İBLİS
Ya biz Hippia,
İzlemeyelim mi onları?
Ama önce yala dudaklarını, zehir olmasın üstünde.
Hah işte öyle, şimdi artık zevke dalabiliriz gülüm.
ADEM
Neden bu kadar hızlı çarpıyor kalbin,
Rahat edemiyorum göğsünde, Julia.
(Fısıldaşırlar.)
İBLİS
Hele bakın, bu deli hala kalpten söz ediyor!-
CATULUS
Bak güzelim, ben senin kalbine karışmıyorum,
Yapabilirsin istediğini, tek bilmeyeyim.
Bana yeter, dudaklarının daima ateşli ve bana hazır olması.
CLUVİA
Ne kadar iyisin şekerim! Kadehimi sana kaldırıyorum.
(İçer)
CATULUS
Peki, Cluvia, peki, yeter ki sen yumuşak kolunu
Tatlı göğsünü esirgeme benden.
Hele bak, çelengim de kaydı başımdan.-
(Dansözlere hitaben)
Harikulade dansınızdaki mükemmel ahenk,
Letafetle birleşen ateşli şehvet!
CLUVİA
Gözlerini kapatırım bak, eğer orda bulmaya kalkarsan
Benim de uğrunda yarıştığım şeyi;
Üstelik güzel tek bir söz bile işitmiyorum senden.-
(İblis'i göstererek)
Şunun ekşi suratına bak, daha iyi -
HİPPİA
(Şarkı söyler.)
Şaraba, aşka
Doyulamaz, doyulamaz;
Her bir kadehin
Tadı başka,
Hele bu tatlı sarhoşluk, çakırkeyflik,
Yaldız sürüyor varlığımıza,
Güneşin, çatlak mezar taşlarına yaptığı gibi.
Şaraba, aşka
Doyulamaz, doyulamaz;
Her bir kızın
Sihiri başka.
HEPSİ BİRDEN
Hele bu tatlı sarhoşluk, çakırkeyflik,
Yaldız sürüyor varlığımıza,
Güneşin, çatlak mezar taşlarına yaptığı gibi.
CATULUS
Güzel, sahiden öyle. Ya sen Cluvia, sen ne biliyorsun?
CLUVİA
(Şarkı söyler)
Eskiden ne deliymiş dünya:
Dul yatağında Lucretia'yı
Aramış yakışıklı dostu,
Alevlenmeyip dudakları şehveti istemeyince
Soluğu kerhanede alacak yerde öteki
Batırmış göğsüne soğuk demiri.-
HEPSİ BİRDEN
Sevinelim, şimdi çok daha akıllı dünya,
Sevinelim bu dünyada yaşıyoruz biz.-
CLUVİA
Eskiden ne deliymiş dünya:
Brutus güzel villasında oturacağına
Alıp kılıcını gitmiş savaşa
Alelade bir paralı asker gibi, hem de ne için?...
Aşağılık halkın refahı için,
Ve canını vermiş ıssız diyarlarda.
HEPSİ BİRDEN
Sevinelim, şimdi çok daha akıllı dünya
Sevinelim, bu dünyada yaşıyoruz biz.-
İBLİS
Yaşa Cluvia, Hippia'dan baskın çıktın
Şairi ben olmak isterdim bu şarkının.
ADEM
Ya sen Julia, neden şarkı söylemiyorsun, neden dertlisin?
Çevremizde herkes neşeli, gülüyor,
Göğsümde dinlenmek gitmiyor mu hoşuna?-
HAVVA
Gitmez olur mu hiç. Lakin bağışla Sergiolus,
Mutluluk, ciddileştirdiği için beni.
Yüksekten atılan kahkaha gerçek olamaz bence.
En tatlı anımıza bile karışır
Bir nebzesi, söylenmeye acıların,
Belki sezeriz, böyle bir anın - çiçek,
Ve böylece de hazan yaprağı olduğunu.
ADEM
Ah, benim de böyle duygularım var.
HAVVA
Hele şarkı ve musiki dinlerken
Dar ve sınırlı sözü işitmiyorum bile.
Sesin akışı kayık gibi sallıyor beni,
Rüyada imiş gibi hissediyorum kendimi:
Çok çok gerilere gidiyorum sesin titreşimiyle
Güneşli palmiye ağaçlarının altında
Masum, şen ve çocuksu olduğum,
Ruhumun görevinin ise yüce ve soylu olduğu yere.
Affet, çılgınca bir rüyanın sihiri
Bütün bunlar. -Gel öpeyim seni - uyanıyorum hemen.
ADEM
Yeter, bitsin artık müzik, dans; içim bulanıyor
Bu bitmez tükenmez tatlı denizden.
Acı tat diliyor kalbim,
Şarabıma kekrelik, ağu
Kırmızı dudaklara ve felaket başıma.
(Dansözler giderler, dışarıdan çığlıklar duyulur.)
Bu çığlıklar ne, ciğerine işliyor insanın?
İBLİS
Çarmıha geriliyor birkaç çılgın,
Hulyasını kurmuşlar kardeşliğin ve hakkın.
CATULUS
İsabet olmuş. Ne diye oturmamışlar evlerinde
Haz içinde unutarak dünyayı,
Ne diye karışmışlar başkalarının işine?
İBLİS
Dilencinin istediği, kardeşi olmaktır zenginin,
Değiştir yerlerini, onlar çarmıha gerer seni.
CATULUS
Haydi gülelim öyleyse, alay edelim sefaletle, iktidarla
Şehrimizi kasıp kavuran vebayla,
Ve Tanrının başımıza getirdiği bütün belalarla.
(Yeni feryatlar duyulur.)
ADEM
(Kendi kendine)
Rüyada imiş gibi hissediyorum kendimi,
Çok çok gerilere gidiyorum sesin titreşimiyle,
Ruhumun görevinin yüce ve soylu olduğu yere-
Böyle dememiş miydin, Julia?
HAVVA
Evet.
(Bu arada ortalık kararmıştır. Avlunun önünden tibia'lar,
meşaleler ve ah çeken kadınlarla bir cenaze geçer. Herkes
donuk bir sessizliğe gömülür. Bir süre devam eden sessizlikten
sonra.)
İBLİS
(Kahkaha atarak)
Ne oldu, bakıyorum keyifler kaçtı,
Şarap mı bitti, latife mi tükendi?
Bu ekşi suratlı beye bile çok geliyor bu durgunluk.
Yoksa aramızdan biri korkuyor mu dersiniz,
Yahut da imana mı geldi acaba?
ADEM
(Kupasını İblis'e doğru fırlatarak)
Geber, böyle sanıyorsan eğer.
İBLİS
Yeni misafir çağırayım aramıza bari,
Keyfimiz tazelenir yeni gelenle belki.
Hey! Hizmetkarlar, derhal çağırın
Şu meşaleyle ilerleyeni; gelsin,
Bir kadeh içki ikram edelim.-
(Açık tabut içindeki ölüyü getirerek masanın üstüne
koyarlar. Tabutun eşliğindekiler arka planda kalır. İblis kadehini
kaldırır.)
İç bakalım kardeş, yarın bana, bugün sana!
HİPPİA
Belki de öpücüğü yeğlersin!
İBLİS
Kucakla öp!
Çal ağzından ölü parasını.
HİPPİA
Seni öptükten sonra onu neden öpmeyeyim?
(Ölüyü öper. Eşlik edenler arasından Havari Petrus ortaya çıkar.)
HAVARİ PETRUS
Dur! Vebayı emiyorsun:
(Hepsi birden yerlerinden dehşetle doğrulurlar.)
HEPSİ BİRDEN
Veba - Eyvah - Çekilin!
HAVARİ PETRUS
Sen ey sefil, alçak güruh!
Talih kuşu dururken tepende,
Tanrıyı, fazileti alayla çiğnedin
Güneş ışığında yüzen arsız bir sinek gibi -
Lakin felaket dayanınca kapına
Tanrının yüce parmağı değince sana,
Alçakça sinip, pis bir çaresizliğe gömülüyorsun.
Göklerin cezasının omuzlarına çöktüğünü
Hissetmiyor musun? Bak, etrafına bak
Kent yıkılıp yok oluyor, kaba bir yabancı halk
Çiğniyor altın ekinlerini,
Dağılıyor düzen. Ne emreden var,
Ne de söz dinleyen. Haydutluk, cinayet
Kol geziyor masum ev bark arasında
Çehreyi solduran dert ve korku bırakarak arkasında.
Ne gökten, ne de yerden, ne merhamet var, ne yardım.
Şehvetin sarhoşluğu yetmiyor artık değil mi,
Gönlünün derinlerinde baş kaldıran
Ve güzel amaçlara doğru seni beyhude çağıran
Davetin sözünü külleyip gömmeye.
Tatmin duymuyorsun artık değil mi,
Haz, sadece tiksinti uyandırıyor gönlünde.
Ve endişeyle bakıyorsun çevrene, titriyor dudakların:
Ama ne çare, eski tanrılara
İnancın kalmamış, hepsi taşlaşmış.
(İlahların heykelleri parçalanarak dağılır.)
İşte toz oluyorlar ve sen yeni tanrı bulamıyorsun
Seni cüruftan çıkarıp yeniden yüceltecek.-
Bak etrafına da gör, kentinde
Vebadan daha korkunç kırım yapan ne;
Binlerce kişi kalkıyor yumuşacık divanlardan,
Thebais'in boş meydanlarını
Vahşi anakhoreta'larla doldurmak için,
Orada arıyorlar duyarlığını kaybetmiş duyularına
Heyecan verecek, yüceltecek bir şeyi.
Ey soysuzlaşmış nesil! Yok olacaksın sen
Bu dünyanın şimdi temizlenmekte olan sinesinden.
HİPPİA
(Masanın önünde yere yığılarak)
Vay başıma gelenler, ne korkunç, ne müthiş acı,
Soğuk terler boşalıyor üstümden, orcus'un ateşi -
Veba, eyvah, veba - ölüyorum!
Ve aranızdan hiçbiriniz korumuyormusunuz beni,
O kadar çok hazzı paylaşmıştık halbuki!
İBLİS
Bugün sana, yarın bana şekerim.-
HİPPİA
Öldürün bari, yoksa tutar bedduam.
HAVARİ PETRUS
(Yanına yaklaşarak)
Beddua etme, kızım, hatta affet-
Ben korurum seni ve de ulu Tanrı,
Kutsal sevginin ebedi tanrısı.
Yücel huzuruna doğru onun,
İşte bu suyla, her türlü cüruftan temizlenecek ruhun,
Ve erişeceksin ona.-
(Masadan aldığı kaptan vaftiz eder.)
HİPPİA
Mukaddes peder, rahatladı içim.
(Ölür.)
CATULUS
(Yürümeye başlar.)
Ben hemen bugün Thebais'e gidiyorum.
Tiksindim günahkar dünyadan.
CLUVİA
Dur Catulus, ben de geliyorum seninle-
(Çıkarlar.)
ADEM
(Düşünerek öne doğru yürür, Havva peşinden gelir.)
Sen hala burada mısın, Julia, ne işin var söyle,
Ölümün sevinci öldürdüğü yerde?
Senin yanın değil mi benim yerim?
Ah Sergiolus, bilsen, ne kadar soylu
Duygular bulabilirdin, geçici hazdan başka
Bir şey aramadığın bu göğüste!-
ADEM
Kendimde de aynı şeyi aramadım mı? Ne kadar yazık oldu!
Yok olmak sefilcesine, bir hiç gibi
Ve o zamana kadar da azap çekmek! Ah, eğer varsa Tanrı,
(Yere diz çökerek ellerini göğe doğru kaldırır.)
Bizi düşünüyorsa ve hakimiyeti varsa üstümüzde,
Yeni bir halk yaratsın ve yeni bir ülkü versin dünyaya,
Yozlaşana yeni kan karışsın böylece
Ve soylunun, yücelerek çevresi olsun.
Anlıyorum, eskidi artık
Bizim olan her şey - ve yenisini yaratmaya
Gücümüz az. Tanrım, işit beni!
(Gökteki Gloria üzerinde haç belirir. Dağların ardından,
yanmakta olan şehrin kızıllığı görünür. Tepelerden, barbar gruplar
inmeye başlarlar. Uzaktan ilahi bir musiki duyulur.)
İBLİS
(Kendi kendine)
Sırtımı ürpertiyor biraz bu manzara.
Ama benim mücadele etmem gereken insan, değil mi ya?
Benim beceremediğimi, o yapıyor yerime.
Çok rastladım zaten benzer latifelere.
Gloria yavaşça kaybolunca
(Din adına) Kan akıtacak haç kalacak yerine.
HAVARİ PETRUS
Rab sesini işitti, -Bak etrafına,
Soysuzlaşmış dünya yeniden doğmaya başladı.
Ayı postuna bürünmüş bu barbar savaşçılar
Yangın ateşi atıyorlar ışıklı şehirlere,
Çiğniyor atları, geçen yüzyılın ekinlerini
Ve ahırlarını buluyorlar, terk edilmiş tapınakların
Duvarları arasında; yeni kan getiriyorlar.
İncelip tükenen damarlara.
Ve Roma'nın sirkinde ilahi söyleyenler
-Kudurmuş kaplan paralarken göğüslerini-
Yeni ülkü getiriyorlar: Kardeşliği ve
Bireyin kurtuluşunu;
Bu ülküler sarsacak dünyayı.-
ADEM
Hissediyorum, ah hissediyorum ki ruhun, şişkin yastıklarda
Kaygısız zevklere dalmaktan başka şeye de ihtiyacı var;
Yürekteki kanın yavaşça akışının verdiği
Zevkten başkası nasıl oluyor acaba?
HAVARİ PETRUS
O halde hedefin: Tanrıya şan
Kendine ise emek olsun. Birey özgürdür
İçinde var olan her şeyi yaratmakta.
Dinlenecek emir tektir: ve sevgidir o da.
ADEM
Haydi savaşa, haydi coşalım öyleyse
Yeni öğreti uğrunda. Yaratalım yeni dünyayı.
Bu dünyanın çiçeği: şövalye şerefi,
şiiri: mihrabın yanında
Yücelen kadın ideali.
(Petrus'a dayanarak yürür.)
İBLİS
Ah Adem, olmayacak şey coşturuyor seni!
Ama erkek olana yaraşır ve şerefli şanlıdır da.
Tanrı beğenir, yüceltir çünkü göğe doğru.
Şeytanın da gider hoşuna, çünkü umutsuzluğa düşürecektir
Sonunda.-
(Ademin arkasından gider.)
:::::::::::::::::
YEDİNCİ SAHNE
(Konstantinopol. Birkaç kentlinin dolaştığı pazar yeri. -
Tam ortasında Patrik'in sarayı. Sağ yanında rahibelerin manastırı,
sol yanı ise koruluk. Olgun erkek çağındaki Adem (Tankred),
diğer şövalyelerle birlikte, Asya'dan dönen Haçlı ordularının
başında, dalgalanan bayraklar ve davul sesleri arasında gelir;
İblis, silahtarı. Akşam vakitleri, daha sonraları ise gece.)
BİRİNCİ KENTLİ
İşte gene bir barbar ordu geliyor.
Kaçalım; kapıları bacaları kapayalım,
Soyguna heveslenmesinler yine.
İKİNCİ KENTLİ
Kaçıralım kadınlarımızı; bu yabani ayak takımı
İyi tanır sarayların sefahatını.
BİRİNCİ KENTLİ
Kadınlarımız da haklarını, galip gelenin.
ADEM
Durun, niye kaçıyorsunuz bizden;
Görmüyor musunuz hepimizi
Kardeşçesine, tek amaca bağlayan bu kutsal işareti?-
Götürdük Asya'ya dinimizi,
Sevginin öğretisini. Bir zamanlar, aralarında
Selametimizin beşiğinin sallandığı, bugün
Yabanileşmiş milyonlara inayet olsun diye.
Sizin aranızda yok mu sevgi?-
BİRİNCİ KENTLİ
Çok duyduk biz bu türden demeçleri,
Ve ardından hemen, ateşler yağdı evlerimize.
(Kaçışırlar.)
ADEM
(Şövalyelere hitaben)
Görüyor musunuz, işte mel'un meyvesidir bu,
Bir yığın soyguncunun alçakça birtakım hesaplarla
Elinde kutsal bayrağı sallayıp
Halkın tutkusuna adice dalkavukluk ederek
Hak etmediği yöneticilik mevkiine tırmanmasının.-
Şövalye dostlarım! Leke düşmemiş namus,
Tanrıya kutsal övgü,
Kadınların himayesi ve yiğitlik
Yazılı oldukça kılıçlarımızda, bize düşer
Bu mendebur ifriti zaptetmek
Ve isteğine rağmen, biteviye
Büyük ve soylu şeyler yapmaya sevk etmek.-
İBLİS
Güzel konuşuyorsun, Tankred, ama, ya eğer halk
İnanmıyorsa artık senin kumandan olduğuna -
ADEM
Zafer, ülkünün olduğu yerdedir.
Ezerim.-
İBLİS
Peki, ya eğer onun da ülküsü varsa?
Alçalır mısın ona o zaman?
ADEM
Neden alçalayım?
Çok daha soylu olmaz mı onu yükseltmek? -
Payını kıskandığın için yandaş kabul etmemek mücadeleye
Ne kadar dar yüreklilikse, yandaşın olmadığı için
Vazgeçmek mücadelenin zor yerinden
O kadar bayağılıktır.-
İBLİS
Bak ama ne hallere düştü
Roma sirkindeki şehitlerin, uğrunda kurban olduğu büyük ülkü.-
Ya bireyin kurtuluşu?-
O şahane kardeşlik!
ADEM
Alay etme.- Ah, sanma ki kutsal öğretiyi
Kavrayamıyorum. Yaşamımın emeli bu.-
Yapabilir ve yapsın da: kendinde kutsal kıvılcım duyanı
Ve bize yükselmeyi başaranı, memnunlukla alırız aramıza.
Tek bir kılıç darbesi, şövalye payesine yüceltir onu.
Lakin, korumamız gerek, hazinelerini müessesemizin
Hala kaynamakta olan kargaşaya karşı.
Ah keşke, keşke gelse o günler,
O vakit gerçekleşecek halasımız
Her şey arınıp da yıkılınca engel.-
Ama kuşku duyardım o günün geleceğinden,
Eğer bu büyük eseri başlatan
Bizzat kendisi olmasaydı ulu Tanrının.-
Dostlarım, gördünüz nasıl karşılandık!
Gürültülü kentin halkı arasında yetimler gibi kaldık.
Dinsizler arasında alıştığımız gibi artık,
Şuradaki korulukta kamp kurmaktan
Başka yapacak iş kalmadı. Güzel günler başlayıncaya kadar.
Haydi çıkın yola, ben de geliyorum peşinizden,
Her şövalye sorumludur kendi kavminden.
(Haçlılar kamp kurarlar.)
İBLİS
Ne yazık, son zamanlarda güzel ülkülerin
Mahut elma'dan başka ürün vermiyor,
Dışı kırmızı, ama içi çürük.
ADEM
Dur bakalım!
Soylu hiçbir şeye inanmıyor musun artık?
İBLİS
İnansam ne çıkar, soyun inanmadıktan sonra?-
Denizin dalgaları arasında bir fener gibi
Ortaya koyduğum şu şövalyelik müessesesi
Gün gelecek sönecek, yıkılacak yarısı,
Ve cesur yolcu için çok daha tehlikeli bir kaya olacak
Hiçbir zaman ışık vermemiş diğer bütün fenerlerden.-
Yaşayan ve bereket saçan her şey
Zamanla ölür, uçar ruhu,
İğrenç bir leş gibi sürdürür yaşamını gövde
Öldürücü zehirler yayar nefesiyle
Etrafında gelişen yeni dünyaya.-
Böyle kalıyor işte bize, geçmiş zamanların;
Büyükleri.
ADEM
Müessesemiz çökünceye kadar
Belki de kutsal öğretileri etkiler yığınları,
Tehlike kalmaz o zaman.
İBLİS
Kutsal öğretiler.-
İşte tam da bu kutsal öğretilerdir sizin belanız,
Tesadüfen keşfettiniz onları:
Evirip çeviriyor, inceltip sivriltiyor
Kırk yarıyorsunuz
Delilik ya da köstek halini alıncaya kadar.
Egzakt kavramların yeri yoktur zihinde,
Buna rağmen sizler, bunu arıyorsunuz,
Belanızı bulana kadar, mağrur insanlar.-
Bak şu kılıca, bir kıl payı büyük de olabilir
Küçük de, özü değişmez.
Sonsuza kadar sürdürebiliriz bunu;
Peki öyleyse, sınır koyacak olan egzakt nokta nerede?
Ama duyuların fark ediyor hemen
Değişiklik, özünde gerçekleştiği anda.-
Yahu ne diye uğraşıyorum - yoruyor konuşma,
Kendin baksana biraz etrafına.
(Birkaç kentli gene ortaya çıkar.)
ADEM
Dostlarım, halkım yorgun, sığınacak yer arıyor,
Hristiyanlığın başkentinde
Boşa çıkmayacaktır bu isteği her halde.-
ÜÇÜNCÜ KENTLİ
İyi, ama sakın
Dinsizlikten de kötü olan dalalet mezhebinden olmayasın.
DÖRDÜNCÜ KENTLİ
Söyle bakalım, hangisine inanıyorsun, Homousion'a mı?
Yoksa Homoiusion'a mı?
ADEM
Anlayamadım.-
İBLİS
Görüyorsunuz, şüphesi var; sahte dinli bu da.
BİRÇOKLARI BİRDEN
Kaçalım bunlardan, kapanalım evlerimize.-
Lanet olsun, bunları barındıracak olanlara.
(Dağılırlar. Patrik, maiyetindekilerle birlikte büyük bir
tantanayla saraydan çıkar; arkalarından, bir grup rahibin gözetiminde,
dalalette oldukları için zincire vurulmuş kişiler gelir; onların
peşinden de askerler ve halk.)
ADEM
Şaştım doğrusu! Söylesene bana, hangi hükümdar
Bu gelen, böylesine kibirli, meydan okurcasına?-
İBLİS
Başpatrik. Havarilerin halefi.
ADEM
Ya şu yalın ayak yürüyen iğrenç kopuk takımı,
Hani şu zincirlenmiş kişilere sinsi bir sevinçle
Ve sahte bir huşu ile eşlik edenler?
İBLİS
Hayasız-Hristiyan rahipler takımı.
ADEM
Yaşadığım eski dağlarda görmemiştim böylesini.
İBLİS
Sonra görürsün; miskin hastalığı, bilirsin
Yavaş yayılır. Ama dikkat et, sakın tahkir etme
Bu mutlak faziletli ve tam da bundan ötürü
Affetmek nedir tanımayan bu takımı.
ADEM
Acaba nasıl
Bir fazilet bu, bunlara özgü olan?
İBLİS
Faziletleri: eziyet, nefsinden feragat,
Yani üstadının çarmıhta başladığı.
ADEM
Ama o, bu yolla bir dünyaya halas getirmişti.
Bu adilerin yaptıkları ise Tanrıya küfür,
Tanrının inayetini horgören isyancılar gibi.
Ayı ile savaşta kullanılması kahramanlık sayılan -
Silahla sivri sineğe saldıran kişi
Delidir.
İBLİS
Peki, ya onlar sivri sineğe
Ayı niyetine bakıyorlarsa. - Hakları yok mu buna?
Dünyanın tadını çıkarmak isteyenleri cehenneme yollamaya?
ADEM
Görüyorum, Tomas gibi ben de, ve inanmıyorum.-
Karşı koyacağım bu hayallere.-
(Patrik'in önüne gider.)
Aziz peder! Mukaddes mezarın mücahitleriyiz,
Yorucu yolun yorgunluğunu çıkarmak için
Bu kentin halkı bizi kabul etmedi bile.-
Sen ki o kadar ulusun, yardım et davamıza.
PATRİK
Oğlum, vaktim yok şimdi ufak işlerle uğraşmaya,
Tanrıya övgü ve halkın selameti bekliyor beni.
Dalalete düşenleri mahkum etmem gerek,
Zehir saçarak her yana, çoğalıyorlar ayrık otu gibi,
Gerçi aman vermeden yok ediyoruz, ama
Cehennem durmadan canlandırıp, musallat ediyor onları başımıza.
Ama sizler ehlisalip iseniz eğer,
Arabı uzaklarda aramak niye,
Daha tehlikeli düşman burada dururken.
Haydi yürüyün köylerine, yok edin onları,
Öldürün kadınları, ihtiyarları, çocukları.
ADEM
Masumları mı aziz peder, bunu istemezsin her halde.-
PATRİK
Yılan da masumdur yavru iken,
Ya da alınınca zehiri,
Esirgiyor musun?
ADEM
Gerçekten dehşetli bir günah olmalı
Böylesine müthiş bir öfkeye düşüren
Sevginin kilisesini.
PATRİK
Oğlum!
Seven, vücudun hoşuna gitmeye çalışan değil,
-Gerekirse keskin kılıçtan yürüyüp, alevlerden geçerek-
Ruhu, geri götürüp kavuşturandır, şu sözleri söyleyene:
Barış değil, savaş getiriyorum dünyaya.- Bu kötü dinliler
Ekanim-i selase'nin esrarengiz öğretisinde
Homoiusion ilan ediyorlar,
Oysa kilise, homousion
Diyor, dinin maddesi olarak.-
RAHİPLER
Ölecekler! Odun yığınları alev aldı bile.-
ADEM
Vazgeçin dostlarım şu i'den
Daha büyük fedakarlık olur, yaşamı hiçe saymanız
Mukaddes mezar uğrunda verilecek kahramanca kavgada.-
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Şeytan ayartma, biz gerçek din uğrunda
Tanrının buyurduğu yerde dökeriz kanımızı.
BİR RAHİP
Utanmaz, bir de gerçek dinden söz ediyorsun!
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Rimini Ruhani Meclisi ve daha birçokları
Bizi desteklemiyor mu?
RAHİP
Yanlış yola saptı.
Ama Nicae ve diğer gerçek dinli
Ruhani meclisleri bizden yana olmadı mı?
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Onlar taraf tutuyor.- Ne denli küstah bir davranış
Yarışmaya girmek bizimle. Cevap ver bakalım,
Tek bir tane kilise başınız var mı
Arius ya da iki Euseb gibi?-
RAHİP
Ya sizin, var mı Athanasius'unuz?
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Hani şehitleriniz?
RAHİP
Sizinkilerden daha çok!
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Ama ne şehitler!
Aldanıp şeytana, cehennemlik oldular.-
Benden söylemesi, sizlersiniz büyük Babylon,
Hani Aziz Jan'ın yazdığı şu fahişe
Yeryüzünden yok olacak olan.-
RAHİP
Yedi başlı ejderha, sahte Mesih
Sizsiniz, Aziz Jan'ın sözünü ettiği
Reziller, düzenbazlar, şeytanın can yoldaşları.
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Haydutlar, yılanlar, sefihler, doymak bilmezler...
PATRİK
Yeter, çok vakit harcıyoruz, götürün,
Tanrı uğruna yakılmak üzere odun yığınına!
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Tanrı uğruna, doğru söyledin kötü ruhlu;
Tanrı uğruna veriliyor kurbanlar.-
Kuvvetlisiniz, keyfinizin istediğini yapıyorsunuz,
Ama doğru mu yaptıklarınız, Tanrı verecek hükmü.-
İşlediğiniz günah saatleri sayılı;
Ülkü yaşıyor ve parlayan alevin ışığı
İlerdeki yüzyıllara vuruyor.-
Gelin dostların, şerefle ölelim!
DALALET MEZHEBİNDEN BİR İHTİYAR
Koro halinde
1. Benim kudretli Tanrım, benim kudretli Tanrım, neden
terk ettin beni, beni muhafaza etmekten, benim ahlarımın sesini
dinlemekten neden uzaklaştın?
2. Benim Tanrım, sabahtan akşama kadar haykırıyorum,
ama duymuyorsun beni, geceleyin bile huzurum yok benim.
3. Sen ki kutsalsın--- (XX. Mezamir)
RAHİPLER
(Koro halinde)
1. Benimle davacı olanlardan davacı ol Tanrım ve
benimle mücadele edenlerle mücadele et.
2. Silahını kalkanını al, yardıma koş.
3. Mızrağını al, beni rahatsız edenlerin yolunu kes.
(XXXV. Mezamir)
(Bu arada Patrik ve yanındakiler çekilirler. Birkaç rahip,
ellerinde kefaret kağıtlarıyla haçlıların arasına karışır.)
İBLİS
Neden kesildi sesin soluğun, neden ürperiyorsun?
Trajedi gibi mi geldi sana? Komedi yanından
Alıver bak nasıl eğlendirecek.
ADEM
Ah, ne olur latife etme! Nasıl olur bir i yüzünden
Böyle gözleri kapalı gitmek ölüme?-
O halde yüce ve mükemmel olan ne?
İBLİS
Belki de başkasını güldüren.
Tek kıl payı ayırır bu iki kavramı birbirinden,
Yürekteki bir sestir, aralarında hükmeden.
Esrarengiz hakim ise, sempati,
Ya tanrılaştırır ya da öldürür alayıyla.-
ADEM
Nerden gördü gözlerim bu günahı!
Mağrur bilimde bu hiçten kavgayı,
Ustaca alınmış bu öldürücü zehiri
En parlak, en taze çiçekten.-
Bu güzel çiçeği tanımıştım bir zamanlar,
Şimdi yasaklanan inancımızın yeşerdiği dönemde.
Kim mahvetti, suçlu kim?
İBLİS
Suçlu, bizzat kendisidir zaferin.
Yüz ayrı menfaat yaratır ve dağıtır zafer.
Birleştiren ve şehit isteyen felaket
Kuvvet verir. Dalalette olanlarda bu var.
ADEM
Aslında fırlatıp kılıcımı
Dönerdim hemen kuzeydeki yurduma
Bakir ormanların gölgesinde
Erkeklik şerefinin ve tertemiz sadeliğin
Bu yamyassı çağın zehirine kafa tuttuğu yere;
Eğer gizliden bir ses biteviye fısıldamasaydı
Bu çağı benim, yeni baştan yaratmam gerektiğini.
İBLİS
Boşuna gayret! Zira birey asla
Çağına üstün gelemez.
Çağ bir akımdır, sürükler ya da batırır,
Birey, yüzücüsüdür onun, yöneticisi değil.-
Tarihin, büyükler diye kaydettikleri,
Etkisi olanlar yani, çağlarını anladılar; -
Yeni kavramlar doğurmadılar.
Horoz öttüğü için tan ağarmaz,
Tan ağardığı için öter horoz.-
Orada, ayaklarında prangayla gidenler
Şehit olmaya, çevrelerinde alay.
Önlerinde tek bir insan izi görüyorlar,
Aralarında yeni düşünce ışıyor;
Kendilerinden sonra gelecek olanların, sokağın havasıyla
Dertsiz, teneffüs edecekleri şeyler için şimdi onlar ölüyorlar.
Haydi vazgeçelim bunlardan; sen biraz baksana taburuna,
Şu pis rahipler ne diye dolaşıyorlar orada,
Ne rezillikler yapıyor, ne palavralar atıyorlar
Ellerini kollarını çılgınca sallayarak.-
Dinleyelim bakalım, ne diyorlar.
BİR RAHİP
(Oraya sokulan haçlılar arasında) -
Alın kahramanlar, alın!
Alın, tövbe öğretisini alın
Rehber olarak her kuşkunuza karşı;
Bu öğretecektir size, katilin, sefihin,
Kilise hırsızı ve yalancı tanığın
Cehennemde kaç yıl çile dolduracağını.
Ve gene öğretecektir sizlere, bir yıllık cezanın bedelini
Zenginin yirmi küsur, fakirin ise
Üç adet solidi ile ödeyebileceğini.
Ödeme gücü olmayanlar için ise
Birkaç bin adet kırbaç darbesinin yeteceğini.
Alın, bu değerli kitabı alın!-
HAÇLILAR
Buraya da!- Bize de verin, aziz peder!-
ADEM
Eyvahlar olsun, satıcı kötü, ama müşteriler ondan da berbat.
Çek kılıcını, darmaduman et bu iğrenç pazarı!
İBLİS
(Müşkül durumda kalarak)
Affet, bu rahip benim eski ahpabım.
Hem ben bu dünyadan nefret de etmiyorum,
Tanrıya övgü olunca rağbete,
Ben de rağbette oluyorum onunla birlikte.
Sadece sen biraz aşağıda kaldın.
(Havva (İzora) ve nedimesi Helene, çığlıklar atarak
Adem'e doğru koşmaya başlayınca peşlerinden kovalayan
birkaç haçlı asker, hemen kaçar.)
HAVVA
(Olduğu yere yığılarak)
Kurtar beni yiğit!-
ADEM
(Kolları arasına alarak)
Kendine gel, ah, soylu kadın,
Burada kimse dokunamaz sana. -Aç güzel gözlerini.
Ne kadar da büyüleyici! -Acaba ne geldi başına?
HELENE
Doğayı seyre çıkmıştık
Gölgeli ağaçları arasında bahçemizin.
Taze çimenlere oturmuş her şeyden habersiz
Bülbülü dinliyor, ona eşlik ediyorduk ki
Birden, vahşi ışıltılarla parlayan
Bir çift göz gördük çalıların ardından.
Korkup kaçmaya başladık, peşimizden
Soluyarak, gürültülü adımlarla kovalayan dört haçlı
Tam yakalıyordu ki, sana eriştik.
ADEM
Bilmiyorum, dilesem mi acaba uyanmanı;
Ya terk ediverirsen beni, rüya misali?
Nasıl da ruhlaşabilir vücut böyle,
Nasıl bu kadar soylu, bu kadar tapılacak olabilir?-
İBLİS
Ruhlaşmış vücut! - Bak, doğrusu felek
Daha iyi ceza bulamazdı sevdalının
Çılgınlıklarına; Gerçekleştirseydi eğer
Onun sevdiğine söylediği her şeyi.-
ADEM
Seni bir zamanlar tanımıştım gibi geliyor bana,
Tanrının ayakları dibinde beraberdik galiba.
İBLİS
Çok rica ederim, şunu unutma asla:
Ne kadar eğlenceliyse aşk, iki kişi baş başayken
O kadar tatsız gelir üçüncü kişiye.
ADEM
Gözlerini açtı- gülümsüyor, şükürler olsun Tanrıya!
HAVVA
Kurtardın beni şövalye, söyle nasıl teşekkür edeyim sana?
ADEM
Dudaklarından çıkan bu söz, en büyük mükafat değil mi?
İBLİS
(Helene'ye hitaben)
Pek cılız bu mükafat, ya bana bu da mı yok?-
HELENE
Benim sana niye şükran borcum olsun?
İBLİS
Ne ya, soylu şövalyenin
Seni de mi kurtardığını sanıyorsun? Amma beğenmişsin kendini!
Şövalye olunca küçük hanımı kurtaran
Elbet silahtarı olacaktır nedimesinin imdadına koşan.
HELENE
Sanki ne kazandım? Şükran duysam,
Aynı felaket gene bulacak beni.
Duymasam, çilem aynı.-
Çirkin de değildi hani, bizi kovalayan dört haçlı.
ADEM
Nereye götüreyim seni hanım, emret!
HAVVA
Hemen önümüzde duruyor, Manastırın kapısı.
ADEM
Manastır mı dedin? Eyvah, ama kapısı
Umudumun önünde kapanmayacak değil mi?
Bir hatıra ver bana, takayım bu haça
Ki görevimde savaşa çağırdıkça beni
En güzel rüyalarıma getirsin hayalini.
Bıkmayayım beklemekten; sonunda,
Mücadelemin karşılığını alacağım uzun yılların geçmesini.-
HAVVA
Al bu kurdeleyi.-
ADEM
Bu kapkara kurdeleyi mi?
Ah hanım! Umut istiyorum ben, keder değil, umut.
HAVVA
Bu benim işaretim; veremem başkasını.
Manastır duvarları arasında yeşermez umut.
ADEM
Sevda da yeşermez. Ama senin olduğun yerde
İmkan var mı olmamasına sevdanın!
Giysin gösteriyor daha rahibe olmadığını.
HAVVA
Sorularınla daha fazla üzme beni,
Kederleniyorum gördükçe derdinin arttığını.-
İBLİS
Bu duvarlar seni de mi hapsedecek?
HELENE
Elbette ya, ama denize atılmayacak anahtarı.
İBLİS
Çok yazık - güzel bir şiir döktürecektim doğrusu
Bu acıklı olay üzerine.-
HELENE
Çekil önümden, düzenbaz!
İBLİS
Neden? Büyük ülkü olmaz mı,
Denizin dibine dalmak, anahtarının uğrunda?
HELENE
Bunu istemiyorum senden.
İBLİS
Gidiyorum hemen,
Yiyip yutsun beni diplerin canavarı.
HELENE
Dün, geri dön, öleceğim korkudan-
İyisi mi, pencereye koyarım anahtarı.-
ADEM
Bari adını bağışla,
Dualarıma ne ilave edeceğimi bileyim
Senin için yakarırken Tanrıya;
Madem izin vermedin matemini paylaşmama kaderinin.
HAVVA
Adım İzora. Ya seninki şövalye?
Dua etmek daha çok yakışır manastırdaki bakireye.
ADEM
Benimkisi Tankred.
HAVVA
Tanrıya emanet ol, Tankred!
ADEM
Ah İzora, bu kadar çabuk terk etme beni,
Yoksa lanetlerim, ilk kez
Vedalaşmak üzere söylediğin ismi.-
Çok kısa sürdü bu an, rüya için bile kısa;
Böyle esrarengiz kalırsan nasıl devam ettirebilirim,
Ve kaderinin değerli iplikleriyle
Nasıl işleyebilirim?-
HAVVA
Dinle öyleyse başımdan geçenleri.
Babam da mukaddes mezarın mücahidi idi.
Bir gece yarısı vahşi düşman baskın verince
Kampına, naralar atarak, her türlü silahla,
Kurtulmaya umut kalmadığını görüp
Yemin etmiş Meryem Ana'ya
Geri dönebilirse eğer, henüz bir çocuk olan beni
Ona adayacağına.
Geri döndü; şimdi ben kendimi İsa'ya hasrederek
Yerine getiriyorum adağı.
ADEM
Ah, aziz Meryem Ana!
Sen ki temiz sevgiyi tecessüm ettirensin,
Nasıl oldu da gitmedi gücüne
Faziletlerine günah damgasını vuran,
Ve göklerin merhametini lanete çeviren
Böyle günahkar bir yemin.-
HELENE
Ya sen, benim kaderimi öğrenmek istemiyor musun?
İBLİS
Sen söylemeden de biliyorum: sevdin, aldandın,
Yeniden sevdin, bu sefer sen aldattın.
Bir daha sevdin - bıktın yiğidinden;
Ve şimdi boş kalbin yeni konuk bekliyor.-
HELENE
Amma garip! Şeytan mısın, nesin?
Ama, kalbimin şimdi boş olduğunu düşünecek kadar
Mütevazı olduğunu sanmamıştım senin.
İBLİS
(Adem'e hitaben)
Çabuk ol paşam! Sen bir türlü vedalaşamıyorsun,
Ben ise, zaferime engel olamıyorum.
ADEM
İzora, her bir sözün ağu oluyor yüreğime.
Bu zehiri tatlılaştırır, ah ne olur, bir busenle.
HAVVA
Bunu nasıl dilersin benden şövalye - duydun yeminimi.
ADEM
Ama benim seni sevmem, yasak değil her halde?
HAVVA
Sen mutlusun, ya ben nasıl unutacağım seni?
Tankred, gidiyorum; tükeniyor kuvvetim.
Tanrıya emanet ol - buluşuruz göklerde.
ADEM
Tanrıya emanet ol. Bu günün anısı kalacak benimle.
(Havva manastıra girer.)
HELENE
(Başını yan tarafa çevirerek)
Seni korkak seni - her şeyi ben mi yapayım yani?
(Eski haline dönerek)
Anahtar pencerede olacak, denizde değil.
(Havva'nın peşinden gider.)
ADEM
(Kendine gelerek)
Haydi gidelim öyleyse!-
İBLİS
Geçmiş ola - bitti artık.-
Bak ne çılgın bir soy seninkisi,
Kah hayvanca ihtirasına araç sayar kadını
Ve kabalaşan ellerle siler süpürür.
Şiirin çiçek tozunu çehresinden,
Kendi kendisini mahrum ederek
Aşkının en zarif çiçeğinden.-
Kah ilahlaştırıp mihraba yerleştirir,
Paralanır uğrunda, boşuna didişir,
Kısır busesi solup dökülene kadar.-
Neden kadını, kadın olmanın yüklediği görevlerin
Kendisine özgü çevresinde bakarak sayamıyor?
(Bu arada ortalık iyice kararmıştır. Ay tepede. İzora ve
Helene penceredeler.)
HAVVA
Ne kadar arzuyla baktı bana, nasıl titredi,
Ah bu yiğit erkek titredi önümde,
Ne var ki bana emreden, kadınlık fazileti ve imandır,
Kutsal kurban olarak öleceğim burada.
HELENE
Hayret, ne kadar çılgın bizim cinsimiz!
Vazgeçerse eğer ön yargılardan,
Hayvancasına koşuyor haz peşinden,
Sıyırıp atarak izzetinefsini
Alçalıp debeleniyor çamurda.
Vazgeçmezse eğer, kendi gölgesinden bile korkup
Kısır güzelliğini solmaya terk ediyor,
Hem kendisini hem başkasını mahrum ederek hazdan.-
Neden olmuyor ikisinin arası? Yani ne zararı olur
Ufak bir serüvenin, sevecen ve adaba uygun küçük bir
İlişkinin, aklım almıyor.
Kadın da sadece ruhtan ibaret değil ki.
HAVVA
Helene, baksana dışarı, orada mı hala?
Her halde gidemez o kadar kolayca.
Bir kerecik daha işitsem sözlerini.
ADEM
(İblis'e hitaben)
Bakıver etrafa, pencerede değil mi acaba,
Ardımdan bir kerecik olsun bakmıyor mu?
Bir kere daha görsem güzel endamını.-
İzora! Ah darılma, burada olduğum için hala.
HAVVA
İkimiz için de daha hayırlı olacak burada durmaman.
Kırılan kalp çabuk kaynar,
Ama yeniden kırarsak, ağrır yeniden.-
ADEM
Korkmuyor musun, muazzam bir yürek gibi
Sevdayla çarpan ve aşkın sadece bize yasaklandığı
Sensiz geceye böylece bakmaktan.
Korkmuyor musun, sihrine kapılacağından?-
HAVVA
Ben de duyuyorum hepsini bunların, uçucu bir rüya gibi,
Belki de göklerden geliyor bu dünyaya;
Güzel bir nağme yayılıyor havanın dalgalarında,
Binlerce meleğin, kardeşçe öpücüklerle
Gülümsediğini görüyorum -her yaprak kümesinin ardından.
Ama artık bizimle konuşmuyorlar, Tankred.-
ADEM
Neden, niçin? Bu lanet duvar mı engel olan?
Ben ki o kadar istihkam aldım dinsizin elinden,
Bu engeli mi aşamayacağım?-
İBLİS
Aşamazsın ya, çağın ruhu koruyor çünkü;
Ve senden daha güçlü.
ADEM
Kim demiş onu!
(Arka planda odun yığınından yükselen bir ateşin aydınlığı
görülür.)
DALALET MEZHEBİNDEN OLANLAR
(Uzaktan koroyla)
21. Benim ruhumu silahtan, benim vücudumu itlerin
elinden koru.
22. Kurtar beni aslanların ağzından ve gergedanların
boynuzlarına karşı beni dinle.
(23. İnsan kardeşlerime senin adını ilan ediyorum;
cemaatlerin ortasında sana övgü düzüyorum.)
HAVVA
Tanrım, günahkar ruhlarını affet onların!-
ADEM
(Ürpererek)
Ne korkunç bir şarkı bu!
İBLİS
Bu, sizin düğün şarkınız.
ADEM
Ne olursa olsun, korkmayacağım,
Senin uğrunda her şeye karşı koyacağım.
RAHİPLER
(Uzaktan koroyla)
26. ... bana karşı gelenler sefilliğin ve hakaretlerin en
büyüğüne maruz kalsınlar.
27. Benim hak yolumu isteyenler neşelensinler ve
sevinsinler ve şunları her zaman tekrar etsinler: Tanrı uludur,
kullarına merhametlidir.
(Bu arada manastırın kapısına kadar varmış olan Adem,
yukarıdaki koro başlar başlamaz durur; kulede baykuş öter;
havada cadılar dolaşmaya başlarlar; kapının hemen önünde,
yerden çıkan bir iskelet tehdit ederek Adem'in önünde durur.)
HAVVA
(Pencereyi çarparak)
Yardım et, Tanrım!
İSKELET
Bu kutsal eşikten çekil!
ADEM
Sen kimsin hortlak!
İSKELET
Ben hazır ve nazır
Olacak olanım, her busende, her kucaklamanda.
CADILAR
(Kahkahayla)
Tatlı ekersin, buruk olur meyvesi.
Güvercin yavrusu yanında yılan çıkar kuluçkadan,
İzora, seni çağırıyoruz!-
ADEM
Ne acaip şeyler!
Sizler mi değiştiniz, yoksa ben mi değiştim?
Gülümsediğiniz anda tanıdım sizleri.
Hangisi gerçek, hangisi rüya şimdi?
Büyünüz bağladı elimi kolumu.-
İBLİS
Tesadüfen ne hoş bir topluluğa karıştım.
Ne kadardır bekliyordum bu bahtiyarlığı,
Bu terbiyeli cadılar takımı
Çıplak perileri - her şeye rağmen-
Yüzsüzlükte fersah fersah aşarlar.
Bu eski omuzdaş, bu korkunç ölüm,
Katı fazileti yozlaştırarak
Ademoğlunu tiksindirir bundan.
Selam olsun hepinize! Yazık ki vaktim yok
Aranızda bütün gece gevezelik etmeye.-
(Hayaletler kaybolur.)
Tankred, kalk haydi, Tankred! Sevgilin kapattı
Pencereyi; Gece yarısı ne duruyoruz burada?
Romatizma ağrıları olacak mükafatın.
Helene de nerdeyse gelir, ne yaparım o zaman?
Sevişecek değil ya şeytan,
Gülünç olur kıyamete kadar
Ve kendisi yok eder o zaman kudretini.
Hayret doğrusu, insanoğlu yanıp tutuşarak
Kendini bitiriyor sevda yolunda,
Eline geçen ezinç yalnızca. Şeytan ise buzdan kalbiyle
Kendini son anda güç kurtarabiliyor.
ADEM
Haydi İblis, götür beni, yeni bir oluşa!
Mukaddes ülküler uğrunda giriştim savaşa,
Aşağılık anlayışta melanet buldum.
Tanrıya övgü olsun diye kurban ediyorlar insanı.
İnsana gelince; yozlaşmış; dolduramadı ülkümü.
Sevda duygularını daha soylu kılmak istedim,
Günah damgasını vurdular hazza;
Şövalye fazileti, dedim; hançerledi beni yüreğimden.
Gidelim buradan yeni dünyalara;
Yeterince gösterebildim değerimi,
Savaşmasını da bildim, vazgeçmesini de.
Alnım açık terk edebilirim yerimi.-
Hiçbir şey heyecanlandırmasın artık beni,
Canı istediği gibi dönsün dünya,
Çalışmayacağım artık tekerleklerini düzeltmeye.
Aldırmadan bakarak tökezlemelerine.
Yoruldum, -dinlenmek istiyorum-
İBLİS
Dinlen öyleyse. Ama doğrusu inanmıyorum,
Ruhunun, bu yerinde durmayan kuvvetin
Seni rahat bırakacağına. Adem, gel peşimden!
:::::::::::::::::
SEKİZİNCİ SAHNE
(Prag İmparator Sarayı'nın bahçesi. Sağ yanda çardak,
sol yanda Rasathane. Rasathanenin önünde Kepler'in yazı
masasının, sandalyesinin, astronomi araçlarının bulunduğu
geniş bir balkon; Kepler'in yakın iş arkadaşı olan İblis, balkonda.
Bahçede saray adamları ve hanımlar dolaşıyorlar; aralarında
Kepler'in eşi Borbala (Havva) da var. - İmparator Rudolf, Kepler'le
(Adem) konuşmaya dalmış. Arka planda, dalalet mezhebinden
birinin yakıldığı ateşin alevleri görülüyor. Akşam vakti,
daha sonraları ise gece. İki saray adamı önden geçiyorlar.)
BİRİNCİ SARAY ADAMI
Kim yanıyor orada gene,
Dalalet mezhebinden biri mi, yoksa cadı mı?
İKİNCİ SARAY ADAMI
Bilmiyorum.
Modası geçti artık, ilgilendirmiyor,
Odun yığınının etrafına ayak takımı toplanıyor yalnız,
Onlar da sevinç çığlıkları atmıyorlar artık,
Sessizce bakıyorlar, kendi kendilerine bir şeyler mırıldanarak.
BİRİNCİ SARAY ADAMI
Benim zamanımda bayram sayılırdı böyle bir olay,
Saray halkı, soylular hep toplanırdık.
Bak, ne hale geliyor, güzel günler.-
(Giderler.)
İBLİS
Böyle serin akşamlarda iyi geliyor bu ateş,
Sahi, ne kadardır ısıtmamıştı.
Ama korkarım sönecek birazdan.
Ama erkekçesine bir kararla söndürülerek değil,
Yerini, yeni fikirlere bırakarak da değil,
Sadece, bu umursamazlık çağında bulunmadığı için
Korlara yeni odun atacak kimse,
Üşümek düşüyor bana.- Her büyük düşüncenin düşüşü,
Böylesine bayağıca oluyor işte.-
(Rasathanenin kulesine girer.)
Rudolf ve Adem ön plana gelirler
RUDOLF
Zayiçemi hazırla, Kepler!
Gece kötü rüyalar gördüm, dehşete düştüm,
Ne diyor acaba yıldızımın kıranı?
Uğursuz bir işaret belirmişti halesinde
Geçen sefer de, yılanın tam tepesinde.
ADEM
Baş üstüne efendim, hazırlarım hemen.
RUDOLF
Hele şu buhranlı günler geçsin bir kere
Başlarız yeniden büyük esere,
Hani başarısız kalmıştı geçenlerde
İhtiyarın damarına gençlik akıtacak
Ve gri cevheri asilleştirecek şey.
ADEM
Hay hay, haşmetli efendim.
RUDOLF
Bir şey daha var!
Hakkında kötü söylentiler dolaşıyor sarayda,
Yeni öğretilere bağlanmışsın güya,
Kilisenin konumunu eleştiriyormuşsun;
Hele şimdi, anan olacak o pis cadı
En ağır suçlamayla zindanda iken,
Şüphelenmek yerinde olur senden de,
O kadar inatla, yorulmaksızın
Onu kurtarmaya çalıştığına göre.
ADEM
Ama, haşmetli efendim, oğluyum onun!
RUDOLF
Gerçek anan, kutsal kilisedir oğlum.
Vazgeç dünyayla uğraşmaktan, kalsın böylece,
Düzeltmeye kalkışma acemicesine.-
Boğmuyor muyum seni nimetlere
Biliyorsun, bir meyhaneciydi baban,
Oysa sayemde tartışılmıyor soyluluğun senin,
Ama az dert çıkarmadı başıma.
Yükselttim seni tahtıma, ancak bu sayede
Kavuştun güzel Müller Borbala'ya
İşte bunun için, oğlum, tekrarlıyorum, dikkatli ol.
(Gider. Adem, düşüncelere dalmış halde, balkonun basamaklarında
durur. İki saray adamı ön plana geçer.)
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Bak, astronom dalmış yine düşüncelere.
DÖRDÜNCÜ SARAY ADAMI
Kıskançlık biteviye kemiriyor zavallıyı,
Ne yapsa boş, alışamıyor bir türlü yeni çevresine;
Köylü kabalığı sırıtıveriyor içinden.
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Kavrayamıyor bir türlü: gerçek şövalye
Kadına ilahmışçasına tapar ve
Hazırdır uğrunda kanını dökmeye
İftiraya uğrarsa eğer namusu.-
Oysa o, iltifatlarda art niyetten kuşkulanıyor.
HAVVA
(Başka bir grupla gelerek iki saray adamına katılır, elindeki
yelpazeyle ikinci saray adamının omzuna gülerek vurur.)
Aman yapma, şövalye - Allah aşkına! İnsaf eyle,
Şakaların öldürecek beni gülmekten.-
Bak şu iki beye, ne dehşetli ciddi.-
Yoksa sizler de mi müptelası oldunuz
Yenileşme ruhu belasının?
Çekilin, gözüm görmesin sizi! Tahammül edemiyorum
Böylesine huysuz ve kasvetli bir zihniyetle
Bize çok görüp bu parlak ve rahat dünyayı
Yenisini düşleyenlere.
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Bu suçlama bize ait değil, hanımefendi,
Kim arzular böyle bir çevredeyken değişikliği?
BİRİNCİ SARAY ADAMI
Ama, yanılmıyorsam eğer, orada duruyor
Çehresinde böyle karanlık belirtiler görünen bir erkek.
HAVVA
Zavallı kocam mı? - Allah için beyler,
Böyle bir şüpheyi ona yakıştırmayın önümde.
Kutsal bağla bağlıyım kendisine.-
Hasta o. - Çok hasta. -
İKİNCİ SARAY ADAMI
Bu ışıklı gözlerin hastası olmasın sakın?
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Sahi, kimsenin cesaret edemediğini o yapar da
Kıskanç şüphesiyle tahkir eder mi acaba?
Ah keşke kavalyen olsaydım da
Küstahın suratına çarpsaydım eldivenimi.
(Bu arada Adem'e yaklaşırlar.)
Aman üstat! Ne iyi oldu da buluştuk
Malikaneme gitmek istiyorum,
Havalar nasıl olacak?
BİRİNCİ SARAY ADAMI
Ben gene
Oğlumun yıldızına baktırmak istiyorum.
Dün gece yarısından sonra geldi dünyaya.
ADEM
Sabaha ikisi de hazır olur, beyler.
DÖRDÜNCÜ SARAY ADAMI
Millet dağılıyor, gidelim biz de.
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Merdiven burada - İyi geceler, hanımefendi!
(Fısıldayarak)
Bir saat sonra.
HAVVA
(Fısıldayarak)
Çardağın altında.
(Yüksek sesle)
İyi geceler, beyler. -Gel sevgili Jan!
(Herkes gider. Adem ve Havva balkona çıkarlar. Adem
koltuğa çöker, Havva önünde durur. Ortalık giderek kararır.)
HAVVA
Jan, paraya ihtiyacım var.
ADEM
Beş param kalmadı, hepsini tükettin çoktan.
HAVVA
Ben hep ihtiyaç mı çekeceğim yani?
Saray hanımları tavus kuşları gibi süslü,
Önlerine çıkmaktan utanıyorum inan.
Hani bir saray adamı
Yaklaşıp da yanıma, gülümseyerek söyleyince
Kraliçenin ben olduğumu aralarında,
Utanıyorum senin hesabına
Kraliçeyi böyle gezdirdiğin için sarayda.
ADEM
Gece gündüz demeden çalışmıyor muyum?
Senin için pazara çıkardım bilgimi, kirletiyorum,
Faydasız birtakım hava tahminleri,
Zayiçeler yaparak gizliyorum
Ruhumun idrak ettiğini,
Ve iyi biliyorum ilan ettiğimin sahte olduğunu.
Yüzüm kızarmalı aslında. Çünkü daha kötü oldum
Sibil'lerden; onlar inanıyorlardı kehanetlerine,
Ben inanmıyorum.
Buna rağmen, hatırın için katlanıyorum,
Ne geçiyor elime günahımın karşılığında?
İnan, bana hiçbir şey lazım değil bu dünyada,
Sadece gece ve yanıp sönen yıldızlar,
Sadece kainatın esrarlı ahengi,
Üst tarafı senin olsun.- Ama anla sen de
Çoğunluk boş, imparatorun kasası,
İstek çok, ödemeler düzensiz yapılıyor.
Gene senin olacak, sabahleyin alacağım.
Buna rağmen hala nankörlük ediyorsun, bu, acı geliyor bana.
HAVVA
(Ağlayarak)
Başıma kakıyorsun yaptığın fedakarlıkları,
Peki ya ben, yeter derecede fedakarlık yapmadım mı
Senin için? Ben, soylu bir evin kızı
Ne idüğü belirsiz mevkiine bağladım geleceğimi;
Benim sayemde girmedin mi
Daha yüksek tabakaya? Nankör, inkar etsene.-
ADEM
Fikir, bilim, ne idüğü belirsiz mevki mi oluyor?
Bulanık bir köken mi
Gökten alnıma inen ışın?
Bunun dışında soyluluk nerde var?
Sizin soylu dediğiniz, çok sürmeyen,
Ruhsuz, mecalsiz bir kukla,
Ama benimkisi ebediyen genç, kuvvetli.-
Ah sen, eğer anlayabilsen beni,
Eş olsa ruhun benimkine,
İlk kucaklayışında sandığım gibi,
Övünürsün benimle ve aramazsın
Bahtiyarlığı, çevremden başka yerde;
Ve sen de tatlı olan her şeyi savurup
Dünya alem önüne, acı olanları
Ayırmazsın aile ocağına.-
Ah bilsen, ne uçsuz bucaksızdı sana olan sevgim!
Şimdi de seviyorum; ama bu sevgi acılı
Ve yüreğime akan bal, ağulu.
Ağırıma gidiyor bilmek ne kadar soylu olabileceğini yüreğinin
Eğer kadın olabilsen; lakin bir hiç yaptı seni
Kadını kukla-ilah sayan kader.
Şövalye çağı ilah gibi tapmıştı oysa.
Ve o zaman inanmışlardı da buna. Büyük zamanlardı o zamanlar.
Şimdi inanmıyor kimse artık; zaman, cüce zaman,
Ve sadece günahları örtüyor kukla-ilahlık.-
Ayrılırdım senden, söker atardım kalbimi
Açılsa da, belki kavuşurdum huzura,
Sen de mutlu olurdun bensiz;
Ne var ki, gene çıkıyor karşımıza var olan düzen:
İtibar - kilisenin sözü,
Birlikte katlanmaktan başka çaremiz yok, mezara kadar.
(Başını ellerine gömer. Havva, duygulanarak okşar.)
HAVVA
O kadar acıklı yanından atma, Jan'ım,
İleri geri konuşsam da bazen,
Üzmek istemiyorum seni.
Ama kabul et sen de, saray öyle harikulade
Ve hanımları öylesine gururlu ve alaycı ki,
Ne yapabilirim ben onlara karşı?
Söyle, dargın değilsin bana, değil mi?-
İyi geceler - sabaha unutma parayı.
(Basamaklardan bahçeye iner.)
ADEM
Ne hayret edilecek bir karışımı kadın,
Kötünün ve soylunun; zehirden ve baldan yoğrulmuş.
Neden cezbediyor buna rağmen? Çünkü iyi olan tarafı ona özgü,
Suçu ise, onu doğuran çağa.
Hey dostum!
(İblis elinde lambayla gelir, lambayı masaya koyar.)
İBLİS
Emret, üstadım!
ADEM
Hava ve doğum kehanetine
İhtiyacım var; hazırla hemen.
İBLİS
Elbette yaldızlı ve parlak olsun değil mi?
Katı gerçeğe kim para verir ki!
ADEM
Ama hiç inanılmayacak gibi de olmasın.
İBLİS
Öylesini istesem de uyduramam,
Öfkelenirler analar babalar,
Her yeni doğan çocuk Mesih değil mi,
Ailenin başına konan parlak yıldız,
Çok daha sonraları çıkacak ortaya malum edepsiz.
(Yazar)
(Bu arada Havva çardağa varır. Üçüncü saray adamı
önüne çıkar.)
ÜÇÜNCÜ SARAY ADAMI
Ne kadar beklettin, zalim.
HAVVA
Ne o, çok büyük fedakarlık mı oldu sana artık
Gecenin serin rüzgarını göğüslemek,
Oysa ben, iyi ve soylu bir eşe ihanet ediyorum,
Göklerin lanetini, dünyanın yargısını
Üstüme çekiyorum, anladın mı, şövalye?
SARAY ADAMI
Haydi canım! Göklerin laneti, dünyanın yargısı
Bu karanlık çardağın sırrına erişemez.
ADEM
(Düşünceli)
Çağ istedim; hiçbir şey uğrunda kavga verilmeyecek
Toplum düzeninin alışılmış izini
Bu takdis edilmiş ön yargıyı
Kimsenin bozamayacağı bir çağ;
Rahatça ve yüzümde umursamaz bir gülümsemeyle
İyileşmeye bırakabilmek için uzun süren savaşlarımın yaralarını
Geldi çağ; ama neye yarar, bu yürekte
Ruh var oldukça - Gafil insanın göklerden
Kazandığı bu acılı, kutsal miras-
Yerinde durmuyor ki, rahat vermiyor ki,
Mücadeleye kalkıyor tembelce bir hazla.-
Hey ahpap! Şarap getir, fena halde titriyorum,
Buz gibi bir dünya bu, ateşlemek gerek biraz.
Bu cüce çağda tek yolu bu, heyecanlanmanın,
Ve de pislikle dolu topraktan kurtulmanın.-
(İblis şarap getirir. Adem, sahne bitinceye kadar şaraptan
yudum yudum içer.)
Ah, uçsuz bucaksız büyük gök! Aç, önümde aç
Esrarengiz ve kutsal kitabını;
Bırak göreyim kanunlarını,
O zaman unuturum çağımı ve etrafımdaki her şeyi
Sen ebedisin, bunların hepsi fani
Sen yüceltiyorsun, bunlar ise batırıyor insanı.
SARAY ADAMI
Oh Borbala, ah bir benim olsan!
Tanrı çağırıverse yanına kocanı,
Göğü daha iyi kavrayabilsin diye,
Sağlığında hep onunla uğraşmadı mı?
HAVVA
Sus, şövalye; öyle acırım ki o zaman zavallıya,
Gözyaşlarım arasında, buse bile düşmez sana.
SARAY ADAMI
Latife ediyorsun
HAVVA
Asla! Söylediğim gerçek.
SARAY ADAMI
Kimin aklı erer bu esrarengiz mizaca?
Borbala! Sen sevmiyorsun beni.
Peki söyle, eğer sürselerdi beni, fakir olsaydım
Ne yapardın acaba bu kulun için?-
HAVVA
Sahi, hiç düşünmedim, bilemem bunu şimdi.
ADEM
Ah, gelecek mi o çağ acaba? Bu katı umursamazlığı
Eritecek olan, ve zamanını aşmış bu eski püskü yığınına
Yepyeni bir enerjiyle karşı çıkacak olan
Bir hakim gibi cezalandıracak ve yüceltecek olan çağ.
(Ayağa kalkar, sendeleyerek balkonun kenarına gider.)
Büyük araçlara başvurmaktan çekinmeyecek,
Gizli kalmış sözü söylemekten korkmayacak,
Ve muazzam bir çığ gibi
Mukadder yolda ilerleyecek olan
Ve belki de onu söyleyeni de ezecek olan çağ.
(Marseillaise'in melodisi duyulur.)
Oh, duyuyorum, duyuyorum geleceğin şarkısını,
Buldum, yaşlı dünyayı değiştirecek
Tılsımlı büyük sözü.
:::::::::::::::::
DOKUZUNCU SAHNE
(Sahne birden değişerek Paris'in Greve meydanı olur.
Balkonun yerini giyotin sehpası, yazı masasının yerini ise giyotin
alır; cellat (İblis) giyotinin yanında durmaktadır. Danton (Adem),
sehpanın kenarından, aşağıda birikmiş yığına hitaben konuşur.
Silah altına yeni alınmış askerler yırtık pırtık giysileriyle, davul
sesleri arasında yürüyerek sehpanın önünde sıralanırlar.
Güneşli bir gün.)
ADEM
(Konuşmasını sürdürerek)
Eşitlik, kardeşlik, özgürlük!-
HALK YIĞINI
Bunları kabul etmeyene ölüm!-
ADEM
Ben de öyle diyorum: -İki söz kurtarır
Her yandan hücuma uğrayan büyük ülküyü;
İyiler için söyleriz bunlardan birini:
Vatan tehlikede - ve onlar uyanırlar.
Suçlara karşı ise haykırırız diğerini:
Titreyin! -ve onlar mahvolurlar.-
Krallar ayaklandı bize karşı,
Kralımızın kellesini fırlattık önlerine,
Papazlar ayaklandı bize karşı şimşeklerini
Koparıp aldık ellerinden. Geri oturttuk tahtına
Ne zamandır yerinden sürülmüş olan aklı.
Diğer çağrı da duyulmuyor ama
İyilere hitaben söylediği yurdumuzun.
On bir ordu savaşıyor sınırda,
Ve bizim yiğit gençlerimiz koşuyor aralıksız
Düşen kahramanların yerini doldurmaya.
Kim demiş kanlı çılgınlığın
Tırpanlayacağını ulusu?
Cevher kaynayınca dökülür cüruf
Ama asıl kısmı, tertemiz, kalır geriye.
Ve hemen kan döksek de,
Baksalar da bize, canavarmışız gibi,
Aldırmıyorum ismine; lanet olsun,
Yeter ki vatan yücelsin, özgür olsun.
YENİ ASKERLER
Silah verin bize, sadece silah ve kumandan!
ADEM
Doğru, çok doğru söylüyorsunuz! Sadece silah istiyorsunuz,
Oysa o kadar çok şeyden yoksunsunuz,
Dökülüyor giysileriniz, ayaklarınız çıplak,
Ama süngü zoruyla hepsi sizin olacak.
Çünkü yeneceksiniz. Halk yenilmez.
Biraz önce akıttık kanını bir generalimizin,
Askerlerimizin başında olduğu halde
Kendisini yenilgiye terk ettiği için.
HALK YIĞINI
Vay hain!
ADEM
Doğru söylüyorsun. Canından başka hazinesi yoktur halkın,
Onu da böylesine müsrif bir açık ellilikle
Feda ediyor vatana.-
Ve bir halkın kutsal hazinesine sahip olduğu halde
Dünyayı fethetmeyen kişi
Haindir.-
(Askerler arasından bir subay öne çıkar.)
SUBAY
Vatandaş, beni geçir onun yerine,
Sileyim bu lekeyi.
ADEM
Övgüye layık dostum, kendine duyduğun güven,
Lakin sözünü tutacağının güvencesini
Önce savaş meydanında kazanman gerek.
SUBAY
Güvence, ruhumda, benliğimde,
Ve sonra nihayet benim de bir kafam var,
Biraz önce yere düşenden daha değerlidir her halde.
ADEM
Kimi kefil göstereceksin, eğer göster dersem.
SUBAY
Kendi kendimin kefiliyim ben. Olabilir mi daha iyisi,
Hiçe saymıyor muyum hayatımı?
ADEM
Gençler öyle düşünmüyor.
SUBAY
Vatandaş, bir kere daha uyarıyorum.-
ADEM
Sabret biraz, erişeceksin emeline.
SUBAY
Vatandaş, görüyorum, güvenmiyorsun bana; öyleyse öğren
Hakkımda iyi kanaate varmayı.-
(Beynine kurşun sıkar.)
ADEM
Yazık oldu. Bir düşman kurşununa
Layıktı bu kafa. Götürün dostlarım.-
Zaferden sonra görüşmek üzere!
(Askerler yürüyerek giderler.)
Ah, keşke paylaşabilsem kaderinizi ben de.-
Ne ki benim kısmetime, yalnızca savaş düştü, şan değil,
Hem kurşunuyla can vermek bile şeref sayılacak
Düşman da değil; derin bir gizlilikte, türlü entrikayla,
Bana ve kutsal vatana karşı haince pusuya yatan düşman.-
HALK YIĞINI
Göster bize, öldürelim!
ADEM
Gösterebileceğim kişi, artık öldü bile.
HALK YIĞINI
Ya şüpheli olanlar? Zira suçlu demektir.
Şüpheli olan; halkın sezisi vurmuştur damgasını ona,
Hata etmeyen kahindir halk.-
Ölüm, aristokratlara ölüm!-
Haydi gidelim zindan hücrelerine.
Kanun koyalım. Kutsaldır halkın kanunu.
(Halk yığını zindanlara gitmek üzere harekete geçer.)
ADEM
Tehlike orada değil, zindanın sürgüleri kuvvetli;
Hem fikri, hem vücudu öldüren kokuşmuş havası ise
Sizin müttefikiniz zaten; bırakalım onları.
Asıl ihanet ayan beyan kahkahayla gülmekte,
Bıçağını bilerken, Konvent'in sıralarında.
HALK YIĞINI
Öyleyse haydi Konvent'e, daha gerektiği kadar
Önce pratik yapalım zindanlarda.-
Sen de arada bütün hainlerin adlarını topla
Danton!
(Halk yığını tehdit sesleri arasında uzaklaşır. Bu arada
birkaç sans-culotte, genç bir marki'yi ve marki'nin kardeşi olan
Havva'yı sehpanın önüne sürükler.)
BİR SANS - CULOTTE
İşte buyur
İki aristokrat daha
Şu mağrur çehre, şu pahalı beyaz giysiler
Açık seçik gösteriyor suçlarını!
ADEM
Ne kadar da asil bir çift. Gençler, gelin yukarı!
SANS - CULOTTE
Haydi biz gene gidelim arkadaşların ardından,
Bizleri işin, hainleri ise ölümün beklediği yerlere.
(Sans-culotte'lar, diğerleriyle beraber giderler; gençler
sehpaya çıkar. Sehpanın etrafında birkaç muhafızdan başka
kimse kalmaz.)
ADEM
Anlayamıyorum bir türlü, size duyduğum yakınlığın nedenini
Ama kendimi tehlikeye atmak pahasına da olsa kurtaracağım sizi.
MARKİ
Hayır, Danton, eğer suçlu isek biz,
Vatana ihanet olur, bizi mahkum etmezsen;
Yok, değilsek, o zaman ihtiyacımız yok kibirli merhametine.
ADEM
Sen kimsin ki, böyle konuşabiliyorsun Danton'la?
MARKİ
Marki'yim.-
ADEM
Dur bakalım, bilmiyor musun yoksa,
Hiçbir sıfat olmadığını, vatandaştan başka?
MARKİ
Duymadım, kralımın sıfatları
Sildiğini.
ADEM
Sus, devam etme bahtsız!
Bu giyotin'in de kulakları var.-
Gir ordumuza, açık olur yolun,
MARKİ
Kraldan izin almadım vatandaş,
Yabancı bir orduya girebilmek için.
ADEM
Öyle mi, peki! O halde öleceksin.
MARKİ
Demek bir kişi daha olacak ailemden
Kral için hayatını veren.
ADEM
Neden böyle gözü kapalı gidiyorsun ölüme?
MARKİ
İnsanın bu soylu hakkının
Halk takımının inhisarında olduğunu mu sandın?
ADEM
Bana kafa tutuyorsun demek, al benden de o kadar.
Bakalım kim daha kuvvetli. Sana rağmen, kurtaracağım seni.
Ve bu hareketimden ötürü, daha serin kanlı bir gelecek,
Taraftarlık hırsları söndüğünde,
Bana şükran duyacak.- Muhafızlar!
Götürün evime. Siz sorumlusunuz kendisinden.
(Birkaç silahlı muhafız Marki'yi götürür.)
HAVVA
Ağabey, metin ol!
MARKİ
Kardeşim, Tanrı korusun seni!-
(Gider.)
HAVVA
Burada biri daha var. Roland'dan kötü değil.
ADEM
Yakışmaz bu sevecen dudaklara böyle sert sözler.
HAVVA
Yeri yoktur idam sehpasında sevecen sözlerin.
ADEM
Benim dünyam, bu korkunç sehpa.
Lakin sen basar basmaz üstüne, sanki cennetten bir parça
İndi buraya, mihrabına aldı beni.
HAVVA
Kurban edilecek hayvanla bile
Yolda alay etmez papazlar.
ADEM
İnan bana, kurban benim.
Her ne kadar gıpta da etseler iktidarıma,
Ben sevinçsiz, hor görerek yaşamı ve ölümü
Bakıyorum krallık sandalyemin yanıbaşından
Gün be gün devrilenlere,
Ve bekliyorum sıramın gelmesini.-
Bu kanlar arasında öyle harap ediyor ki yalnızlık,
Ve sezisi ne kadar güzel olabileceğini sevdanın.-
Ah sen, tek bir gün olsun öğretsen
Göklerin bu lütfunu bana, -ertesi gün
Rahatça koyardım başımı satırın altına.-
HAVVA
Sevgiyi özlüyorsun bir de, bu dehşet dünyasında,
Vicdanın korkutmuyor mu seni?
ADEM
Vicdan, alelade insanların harcı;
Kaderin çizgisini çizenin
Vakti olmaz tedbirli olmaya.-
Duydun mu hiç durduğunu fırtınanın
Görüp nasıl sallandığını çelimsiz gülün?
Kimin olacak sonra yeterli cesareti
Mahkum etmek için tanınmış kişileri?
Kim görüp fark edebiliyor
Bir Catilina'yı, bir Brutus'u sevk eden nedenleri?
Yoksa sanıyorlar mı ki, şöhreti olan
Artık çıkar insanlıktan ve öylesine
Dünya üstü bir mahluk olur ki,
Onu artık önemsiz sayılan yüzlerce ufak ilişki,
Her günün dertleri, ilgilendirmez bile.-
Sakın böyle sanma - Yürek tahtta da çarpar.
Ve eğer vardı ise Sezar'ın sevgilisi
Belki de tanımıştı onu salt
İyi bir adam olarak ve haberi bile yoktu
Nasıl dehşete düşüp titrediğinden bütün dünyanın ondan.
Madem böyle, söyle o halde neden sevmeyesin?
Sen kadın değil misin, ben erkek değil miyim?
Yürek ya nefret eder ya da sever, derler.
Bu duygularla birlikte gelir dünyaya:
Hissediyorum, benim kalbim seninkine yakın,
Sen bu söylediklerimi nasıl anlamazsın?
HAVVA
Anlasam ne olacak? Başka Tanrı yol gösteriyor
Benim yüreğimde yatana,
Anlayamayız birbirimizi asla.-
ADEM
Öyleyse vazgeç köhne ideallerinden,
Sürgün edilmiş tanrılara tapmanın ne anlamı var?
Kaldı ki kadına layık olan mihrap ancak,
Daima genç olandır, yani kalp.
HAVVA
Terk edilen mihrabın da olabilir kurbanı.
Ah Dandon, çok daha yüce bir duygudur
Saygıyla korumak harabeyi
Yeni yükselen iktidarı alkışlamaktan.
En iyi yakışan da bu davranıştır kadına.
ADEM
Görmedi daha kimse, duygusalliğa kapıldığımı,
Eğer şimdi görecek olsa dost, düşman,
Fırtına gibi temizlemek üzere dünyayı
Kaderin kırbaçladığı kişinin
Şimdi durduğunu idam sehpasında, sevmek için
Küçük bir kızı, gözleri yaşlı,
Söyler hemen geleceği: Danton devrilecek,
Kasıklarını tutarak güler hem de; ve kimseler korkmaz artık.-
Buna rağmen yalvarıyorum: tek bir umut ışığı ver.
HAVVA
Eğer öteki dünyada ruhun
Temizlenirse çağın kanlı çamurlarından
Belki.-
ADEM
Sus, sus! Devam etme, ne olur!
Öteki dünyaya inanmıyorum ben.
Kaderime karşı koyma çabam boşuna!
(Halk yığını, ellerinde kanlı silahlar ve mızraklarla birkaç
kesik başı sürükleyerek, çılgıncasına geri gelir. Aralarından
birkaç kişi sehpaya çıkar.)
HALK YIĞINI .
Hak yerini buldu.- Amma da mağrurdu ha!
BİR SANS-CULOTTE
(Elindeki yüzüğü Danton'a vererek)
Al bu yüzüğü vatan kasasına.
Alçağın biri sıkıştırdı elime
Boynuna dayayınca hançerimi.
Haydut sanıyor bizi.-
Sen hala mı yaşıyorsun? Yürü bakalım kardeşinin ardından.
(Havva'yı bıçaklar, Havva, sehpanın arka kısmından yere
düşer.)
ADEM
(Gözlerini elleriyle kapayarak)
Eyvah, bitti demek.- Ah, felek, kim baş edebilir seninle?
HALK YIĞINI
Şimdi Konvent'e! Vatandaş, geç önümüze!-
Topladın mı hainlerin adını?-
(Sehpada olanlar inerler. Kalabalık içinden eski püskü
kıyafetli bir kadın (Havva), bir elinde hançer, diğerinde kanlı
kesik bir kafayla fırlayarak heyecanla Danton'a koşar.)
HAVVA
Danton! Bu idi sana suikast hazırlayan,
Öldürmek istiyordu seni, ben öldürdüm onu.
ADEM
Eğer bu yere, benden daha layık biri idi ise,
Kötü yaptın; değilse, yaptığın doğru.-
HAVVA
Doğru yaptım ve şimdi mükafatımı istiyorum:
Bir geceni bana hasret, ulu önder!
ADEM
Nasıl bir yakınlık uyanabilir böyle bir yürekte?
Bir dişi kaplanın nasıl olabilir sevecen duygusu?
HAVVA
Bakıyorum vatandaş, galiba sen de
Mavi kanlı aristokrat kesildin;
Yahut da humma içinde böyle roman gibi konuşuyorsun.-
Sen erkeksin ve gençsin, ben ise kadın,
Hayranlığım sürükledi sana beni, büyük insan.
ADEM
(Başını yan tarafa çevirerek)
Tepeden tırnağa ürperiyorum, bakamıyorum,
Bu korkunç hayale dayanamıyorum.
Ne dehşetli benzeyiş!- Bir kere
Tanıyan meleği ve sonra gören onun nasıl devrildiğini,
Belki duymuştur benzerini.
Aynı hatlar, aynı endam, aynı ses,
Yalnızca ufacık bir hiç,
Ne olduğu anlatılamayacak bir hiç, eksik,
Ve hepsi ne kadar başka oluyor bu yüzden!-
Ötekini elde edemedim, korudu şerefi,
Bundan ise tiksindiriyor cehennem ateşi.-
HAVVA
Ne söyleniyorsun kendi kendine?
ADEM
Hesaplıyorum
Hanım, olmadığını o kadar gecemin
Bu vatandaki hain sayısı kadar.
HALK YIĞINI
Haydı Konvent'e! İsimlerini söyle yeter.
(Bu arada Robespierre, Saint-Just ve diğer Konvent
üyeleri, başka bir halk yığınıyla gelerek, hemen o anda kurulan
bir yüksekçe sahneye çıkarlar.)
SAİNT-JUST
Nasıl söylesin isimlerini, kendisi baş suç ortağı.-
(Halk arasında gürültüler.)
ADEM
Suçlamaya nasıl cüret ediyorsun, Saint-Just, bilmiyor musun
Ne kadar güçlü olduğumu?-
SAİNT-JUST
Evvelce öyleydin
Halkın içinde. Lakin akıllıdır halk, tanıdı seni
Ve onayladı Konvent'in kararını.
ADEM
Yargısını kabul etmem, halktan gayri
Hiçbir yargıcın; oysa biliyorum, halk dostum.
(Halk arasından gürültüler.)
SAİNT-JUST
Senin dostun olan, düşmanıdır vatanın.
Yüce halk mahkum edecek seni.
Halk önünde suçluyorum: vatan hainisin!
Devlet mülkiyetini zimmetine geçirdiğin,
Aristokratlara yakınlık duyduğun
Ve müstebit bir iktidar kurmaya özendiğin için.
ADEM
Saint-Just, dikkat et, gür sesim silip süpürür seni.
Suçlamaların temelsiz.-
ROBESPİERRE
Engel olun konuşmasına,
Biliyorsunuz dili kaygandır, yılan gibi,
Yakalayın, özgürlüğümüz adına.-
HALK YIĞINI
Susturun, dinlemeyin, kahrolsun!
(Etrafını kuşatırlar, yakalarlar.)
ADEM
Peki, dinlemeyin, duymayın; ama ben de duymayayım
Alçakça iftiraları, birbirimizi ikna edemeyiz
Kelimelerle. Hatta fiille de beni yenemediniz.
Benden önce davrandın sadece, Robespierre,
Boşuna böbürlenme, hepsi bundan ibaret.
Yetti - teslim oluyorum kendim.-
Yalnız bu münasebetle sesleniyorum sana:
Üç ay içinde, peşimden gel, bu yolda-
Cellat, becerikli ol! - bir dev yitecek, ellerinin altında.
(Başını giyotinin altına uzatır.)
:::::::::::::::::
ONUNCU SAHNE
(Sahne birden değişerek, sekizinci sahnedeki haline
döner. Adem, gene Kepler olarak, başını yazı masasına dayamış
durmaktadır; yanında yardımcısı İblis, omzunu dürter.
Sabahın alaca karanlığı.)
İBLİS
Kellenin uçurulmasından kurtuldun bu kez.-
ADEM
(Doğrularak)
Ah nerdeyim, rüyalarım nerede?
İBLİS
Mahmurlukla birlikte, uçtu üstadım.
ADEM
Bu aşağılık çağda demek, yaşlanmış yürek
Ancak kendinden geçince kavuşuyor yüceye.
Ne harikulade manzaraydı gözlerimin önüne serilen!
Kör olan anlamaz ancak Tanrının kıvılcımını
Kanla, çamurla sıvanmış da olsa.
Ne kadar muazzamdı suçu da, fazileti de,
Ve her ikisi de ne harikulade.
Çünkü kuvvet vurmuştu damgasını üstüne.-
Ah, niçin uyandırdın? Etrafıma bakıp da
Daha iyi anlamak için mi bu çağın cüceliğini,
Gülümseyen çehre altına gizlenmiş günahı
Ve alışkanlığın yalancı faziletiyle.
İBLİS
Bilirim ben bu keyifsizliği
Sarhoş geçirilen gecenin sabahında sarar insanı.
HAVVA
(Çardaktan çıkarak)
Çekil yanımdan, defol - boşuna şüphelenmemişim demek,
Nasıl cüret edebilirsin, kocamın katili olmamı istemeye.
Böyle sefilce bir şeye muktedir olduğunu mu sandın
Kalbinin ideali olduğu yalanını söylediğin insanın.
SARAY ADAMI
Allah aşkına yavaş konuş, sevgilim,
Fark edecekler, rezalet çıkacak.
ADEM
Peki, ya o iki kadın, onlar da rüya mıydı?
Saçmalıyorum. İki ayrı vücutta tek bir kadın
Değişiyor kaderimin karışık yazısıyla,
Köpük gibi aynen, kah aydınlık, kah karanlık.
HAVVA
Demek böyle, senin için mühim olan, rezalet!
Gizlide kalacak günah hiç umurunda değil,
Öyle ya, şövalye ayıplanmayacak bile!-
Ah sizler, kadınla alay ediyorsunuz,
El değmemiş faziletinin eski geleneklerini
Ön yargılar gibi söküp atıncaya kadar,
Ve o zaman küçümseyen bir tebessümle bakıyorsunuz
Kendi günahınızın adi bir vasıtası olarak ona.-
Defol, gözüme görünme bir daha!
SARAY ADAMI
Bu, gene mübalağa. Alay konusu olacağız
Böyle büyük sözlerle bahsettiğimiz için
Alelade bir olaydan.- Göreceğiz birbirimizi
Bundan böyle de; gülerek, latife ederek
Ve aramızda geçenden tek bir söz etmeyerek.
İyi günler, hanımefendi!
(Gider.)
HAVVA
Alçak!-
Günahım ve göz yaşlarımla bir başıma kaldım.
(Gider.)
ADEM
Demek rüya idi; ve sonu geldi.
Ama her şeyin sonu gelmiş değil. Ülküler
Daha kuvvetlidir kötü maddeden. Maddeyi
Devirebilir cebir, ama ülkü yaşayacaktır sonsuza dek.
Ve ben, görüyorum geliştiğini kutsal ülkülerimin,
Daima daha temiz ve daha vakur,
Dolduruyor dünyayı - henüz yavaş da olsa-.
İBLİS
Gün ilerliyor, üstat, ders saati geldi,
Gençler sabırsız, toplanmaya başladılar
Bilginden bir sözcük kapabilmek için.
(Rasathanenin zilini çalar.)
ADEM
Alay etme, ah, alay etme bilgiyle,
Yüzüm kızarıyor, bunun için beni övdüklerinde.
İBLİS
Bilgi vermiyor musun o kadar değerli gence?
ADEM
Bilgi vermiyorum, terbiye ediyorum hayvan terbiyecisi gibi
Anlamadıkları kelimelerle.
Zekaları da yok üstelik, şunu ya da bunu yapmak için.
Bön bön bakıyorlar ve sanıyorlar ki
Bu güzel kelimelerle ruhları çağırıyoruz.
Oysa hepsi kurnazlıktan ibaret, gizlemek için
Göz boyacılığının hünerlerini.
(Bir öğrenci hızlı adımlarla gelerek balkona çıkar.)
ÖĞRENCİ
Lütfettin, beni çağırdın, üstat;
Söz verdin, bilgiye susamışlığımı dindireceğine,
Ve diğerleri için uygun görmediğin şeye,
Eşyanın derinliklerine inmeye yani, bana imkan vereceğine.
ADEM
Doğru, doğru. O kadar mükemmel ki çalışkanlığın
İlerlemeyi layıkıyla hak ediyorsun.
ÖĞRENCİ
İşte geldim. Ruhum ihtirastan titriyor
Doğanın gizlerini görebilmek için.
Her şeyi kavramak ve her şeyin daha fazla varabilmek hazzına,
Üstünlük duygusuyla hakim olabilmek
Hem maddi, hem manevi dünyaya.
ADEM
Fazla istiyorsun. Sen zerreciğisin dünyanın,
Bu harikulade bütünü nasıl görebilirsin?
Hakimiyet istiyorsun, haz istiyorsun, bilgi istiyorsun.
Ağırlıklarından çökmeyip de göğsün
Erişebilseydin bütün bunlara, Tanrı olurdun.-
Daha azını iste, belki erişebilirsin de.
ÖĞRENCİ
O halde, hangi gizini olursa olsun bilginin, göster
Büyük insan, bana o da yeter;
Hissediyorum zira hiçbir şeyi idrak edemediğimi.
ADEM
Peki, kabul, görüyorum değecek seninle uğraşmaya,
En gizlideki mihraba kadar götüreceğim seni,
Gör gerçeği, benim gördüğüm gibi.
Ama sakın bunlara layık olmayan bir öğrenci gizlice
Dinlemesin bizi! Zira gerçek korkunç ve ölümcül olur
Çünkü dünyada halk arasına inerse
Ama gün gelecek - ah, keşke artık gelse-
Sokaklarda gerçek, konuşulacak,
Ama o zaman artık, halk da ergin olacak.-
Şimdi bana söz ver, kimseye söylemek yok
Anlayacaklarını. -Öyleyse, dinle şimdi.-
ÖĞRENCİ
Nasıl titriyorum, arzudan ve korkudan.-
ADEM
Biraz önce bana ne söylemiştin, oğlum?
ÖĞRENCİ
Aslında hiçbir şeyi idrak edemediğimi.
ADEM
(Etrafa dikkatle baktıktan sonra)
Gördün mü, ben de öyle - ve inan hiç kimse;
Felsefe, salt manzumesidir
Hakkında henüz hiçbir fikrimiz olmayan şeylerin.-
Ve diğer öğretilere göre en zararsızıdır.
Çünkü kendi başına eğlenir sessizce
Heyulalarla çevrili dünyasında.
Ama onun sayısız öyle arkadaşı var ki
Bilgiç çehreyle yere resimler çizer,
Bir çizgiye girdap der,
Daireye mihrap der; gülesin gelir bu komediye
Görüp fark ettiğin anda ne kadar dehşetli
Ciddi bir oyun olduğunu hepsinin.
Zira herkes, titreyip sıkışarak yüreği,
Basmamaya çalışır yerdeki şekillere.
Tuzak da kuruludur, orda burda; ve bunu aşmağa
Cesareti olan düşer tuzağa.
İşte böyle ahmaklık çıkar durmadan
Yolumuza, mukaddes bir saygı misali
Korumak için kurulu iktidarı.
ÖĞRENCİ
Anlıyorum, anlıyorum, evet. Bu, hep böyle mi sürecek sonsuza dek?
ADEM
Gülecekler hepsine, günün birinde.
Büyük dediğimiz devlet adamına,
Hayran olduğumuz bağnaza,
Güldürü oyuncusu gibi bakacak ilerdeki çağlar,
Yerlerini gerçek büyükler aldığı zaman.
Basit ve doğal olan
Ancak çukur çıkınca önüne, sıçratır;
Meydan açık olunca, ardında yol bırakır.
Şimdi karmaşıklığı yüzünden
Çılgınlığa sevk eden öğretiyi o zaman,
Öğrenmeseler de anlayacaklar.
ÖĞRENCİ
Demek bu dil,
Havarilerin konuştukları o anlaşılır dil.-
Lakin bunun dışında kalan her şey bir yığın döküntü de olsa
Sanata olan inancımı ne olur sarsma.
Bunu öğrenmek için de kural gerek, değil mi ya!
ADEM
Başlıca mükemmelliği de sanatın
Kimsenin fark edemeyeceği şekilde saklanmış olmasıdır.
ÖĞRENCİ
Yani kaskatı gerçekte mi kalmalıyım?
Eserimize ruh kazandıran ülküleştirme değil mi?
ADEM
Evet, doğru; odur ona ruh kazandıran,
Ve doğa ile eşdeğer kılan,
Olgunlaştırıp, yaratılmış varlık yapan onu,
Salt cansız bir müsvedde olurdu yoksa.
Çekinme idealleştirirken
Yaşayan doğa ile çelişkiye düşeceğinden.
Ana kuralı, örneği bırak bir kenara.
Zira gücü olan ve Tanrıyı kalbinde duyan kişi,
Konuşacaktır, işleyecektir ya da türkü çağıracaktır,
Yürek paralayıcı göz yaşları dökecektir ruhu acıdığında,
Gülecektir, şehvetin sarhoşluğunda uyurken,
Yeni bir çığır açmasına rağmen, mutlaka erişecektir maksada.-
Ve onun eserlerinden yapacaktır yeni kuralı
Soyut fikir; ama bu, baş belası olacaktır belki
Cüce bir soy için, kanatlandıramayacaktır onu asla.-
ÖĞRENCİ
Ah, ne yapayım öyleyse, üstadım, söyle bana.
Onca gecemi bilgiye hasreden ben,
Bir aptala eşit olup çıktım demek,
Boşa mı gitti bunca emek?-
ADEM
Hayır, boşa gitmedi. Çünkü tam da odur şimdi
Hak kazandıran, her cazibesini hakir görmene.
Tehlikeyle burun buruna gelmeyen kişi
Gerilerse, korkaktır. Ama tecrübeli yiğit
Cesurca saf dışı eder kışkırtanı,
Ve kuşku düşmez kahramanlığına.-
Tut şu sararmış pergamentleri,
Küflenmiş yaprakları,
Savur hepsini ateşe. Bunlar unutturuyor
Kendi ayaklarımızla yürümeyi bizlere
Ve kurtarıyorlar düşünme zahmetinden.
Bunlar götürüyor geçen yüzyılın hatalarını
Bir ön yargı olarak yeni dünyaya.
Savur hepsini ateşe! Ve çık dışarı.
Niye öğrendin durmaksızın, ne olduğunu türkünün,
Ormanın nasıl olduğunu; hayat geçip gidecek olduktan sonra
Neşesiz ve tozlu oda duvarları arasında.
Mezara girene dek kuram öğrenecek kadar
Uzun mu buluyorsun ömrü?
Şimdi birlikte veda edeceğiz okula,
Seni, tozpembe gençliğin götürsün
Sevinç kaynağı güneş ışınlarına ve türkülere doğru.
Bana gelince, ne idüğü belirsiz İblis, düş önüme götür,
Büyük bir adamın ülkülerini anlar da
Söz hakkı tanırsa var olan düşünceye,
Çöken harabelerin mel'un tozunda gelişecek olan yeni dünyaya.-
:::::::::::::::::
ON BİRİNCİ SAHNE
(Londra. Tower ve Thames arasındaki çarşıda renkli ve
gürültülü bir kalabalık. Yaşı ilerlemiş Adem, yanında İblis olduğu
halde Tower'in kulelerinden birinde durur. Akşam olmaktadır.)
KORO
(Gürültülü kalabalığın uğultusuyla karışan hafif bir müziğin
eşliğinde)
Uğulduyor hayatın deniz gibi kabaran dalgaları,
Her bir köpük bir yeni dünya,
Varsın batsın biri aldırma,
Varsın yükselsin diğeri ne çıkar?
Kah korkuyorsun, bireyi
Yutacağından yığının;
Kah seçkin bireyin
Milyonları yok edeceğinden.
Bu gün düşüyorsun şiirin kaygısına,
Yarın bilginin,
Ve dar bir dünyanın ölçüleri arasına
Hapsediyorsun dalgaları.
Ne kadar çalışsan da, çabalasan da,
Sudan başka bir şey takılmıyor kepçene,
Vakur deniz uğulduyor, gürüldüyor biteviye
Ve gülüyor haline.
Bırak gürüldesin, hayatın kendisi
Sınırlayacaktır kendisini.
Hiçbir şey kaybolmaz mücadelesinde,
Her zaman yeni ve her zaman eski.
İnsanı mest eden türküsünü dinle.-
ADEM
İşte buydu, işte buydu hep beklediğim,
Hercümerçti bu güne kadarki yolum,
Şimdi hayat olanca heybetiyle duruyor önümde,
Ne kadar güzel, ne coşturucu bu rekabet türküsü.
İBLİS
Yüksekte güzel duyulur, kilise şarkısı gibi,
Çatlak-kısık sesler, ah çekişler, iç çekişler
Yukarı varana kadar, türküde erir gider.-
Tanrı da böyle işitiyor işte ve bundan ötürü
Dünyayı iyi yaptığını sanıyor.
Lakin orda, aşağıda, ses başka türlü gelir,
Zira yüreklerin atışı da karışır arasına.
ADEM
Seni şüpheci istihza seni, daha güzel değil mi bu dünya
Şimdiye kadar azabını çektirdiklerinin tümünden?
Yıkılmış artık, yoksun bağlayan engel duvarları,
Yok olmuş korkunç hayaletler,
Geçmişin kutsallaştırıp
Geleceğin başına bela ettiği lanetler.
Açılmış serbest rekabet meydanı,
Kölelere piramit yaptırılmıyor artık.-
İBLİS
Mısır'da da duyulamazdı,
Bu kadar yükseklerde kölelerin iniltisi.
Ama ne kadar şahane, eserleri!
Yahut Atina'da yüce halk
Davranmıyor muydu layıkıyla ve gerektiği gibi
Feda ettiği zaman en büyük ve en sevgili insanını,
Aksi halde vatan tehlikeye düşeceği için.
Böyle yüksekten baktığımızda rahatsız etmez
Kadınların göz yaşları ve diğer alelade şeyler.
ADEM
Sus, sus artık, ezeli mugalatacı.
İBLİS
Gerçek de olsa ah seslerinin dindiği,
Yerini alan her şey öylesine yamyassı ki.-
Nerde cezbeden yükseklik? Ya derinlik? Korkutacak ne var?
Nerde kaldı hayatın tatlı renk cümbüşü?
Denizin kavgacı parlak dalgaları yok artık,
Sadece kurbağayla dolu düz bir bataklık.-
ADEM
Telafi ediyor bunları, umumun refahı duygusu.
İBLİS
Sen de ahkam kesiyorsun durduğun tepeden,
Ayaklarının dibinde akan hayat hakkında,
Aynen mazi hakkında yaptığı gibi tarihin:
Duymaz çekilen ahları, kısık sesleri,
Salt türküsüdür geçmişin, kaydettikleri.
ADEM
Bakıyorum şeytan da romantikleşti,
Yahut da doktrinci kesildi. İkisi de kazançtır.
İBLİS
(Tower'i göstererek)
Şaşacak bir şey yok bunda, baksana eski zamanların
Hayaletleri arasındayız, yepyeni bir dünyada.
ADEM
Bu köhne görüş de lazım değil bana,
Kararlı olarak iniyorum yeni dünyaya,
Ve korkmuyorum yeniden bulamayacağımdan
Şiiri, büyük ülküyü, dalgaları arasında.-
Belki artık dile gelmeyecek
Gökleri sarsan devasa mücadelede,
Lakin çok daha teshir edici ve hayırlı bir dünya yaratacak,
Mütevazı çerçevesinde.-
İBLİS
Yersiz endişe olurdu zaten
Sakınman onu. Madde var oldukça
Sürecek benim de kudretim,
Onunla savaşan inkar olarak.
Ve yürek çarptıkça, algıladıkça beyin,
Ve var olan düzen set çektikçe arzuların önüne,
Ruh aleminde de yaşayacaktır inkar olarak
Şiir ve büyük ülkü.-
Dur, ama şimdi sen, söyle bakalım, hangi kılığa girelim,
Karışmak için şu gürültülü kalabalığa.
Zira bu kıyafette, burada durabiliriz ancak,
Geçmişin hayallerinin çevremizde uçuştuğu yerde.
ADEM
Hangisine olursa. Yok ki artık imtiyazlı kişi
Şükürler olsun kadere. Öğrenmek için ne hissettiğini
Halkın, geniş yığınlar arasına inmeliyiz.
(Her ikisi de Tower'in iç kısmına girerler ve biraz sonra
işçi kıyafetine girmiş olarak Tower'in kapısından çıkıp kalabalığa
karışırlar. Bir kukla oyuncusu, barakasının yanında durur; barakada,
sırtına kırmızı bir palto giydirilmiş, zincirli bir maymun görünür.)
KUKLA OYUNCUSU
Buraya, buraya, sayın baylar, bayanlar!
Hemen başlayacak temsil.
Pek eğlenceli bir güldürü
Seyretmek, nasıl aldattığını yılanın
Daha o zamandan çok meraklı ilk kadını;
Ve de nasıl kadının, daha o zaman, erkeğin başını
Derde soktuğunu.- Seyredin becerikli maymunu
Nasıl layıkıyla oynuyor insanı,
Seyreyleyin dans ustası ayıyı,
Bu yana, bu yana, sayın bayanlar, baylar!
(Baraka etrafında itişip kakışmalar.)
İBLİS
Aman Adem! Burada bizden söz ediyorlar,
Doğrusu güzel şey, altı bin yıl sonra bile
Neşeli gençliği eğlendirecek
Bir rol oynamış olmak.-
ADEM
Vazgeç tatsız şakalardan, gidelim buradan.-
İBLİS
Tatsız şaka mı? Baksana hepsi eğleniyor
Biraz önce Nepos'u dinlerken
Sıralarda uyuklayan şu kırmızı yanaklı oğlanların.
Peki, kim söyleyecek kimin haklı olduğunu,
Uyanan kuvvetin onuruyla, hayata
Yeni ayak basanların mı? Yoksa
Çürümüş beyinleriyle, göçmekte olanların mı?-
Acaba bir Shakespeare, daha fazla mı hoşuna gidiyor senin
Bu yozlaşmış kargaşanın onların hoşuna gittiğinden?
ADEM
İşe tam da yoz'dur, tahammül edemeyeceğim.
İBLİS
Yunan dünyasından kalmış üstünde.
Oysa ben, oğluyum - istersen babası de,
Ruhlar için pek fark etmez-
Yeni akımın, romantika'nın,
Tam da yozlaşmıştan zevk alıyorum ben.
İnsan çehresinde, bir maymun hattı;
Mükemmelin ardından bir çirkef;
Anormal duygulara, rahip fistanı;
Fahişenin utangaçlıktan dem vurması;
Buhur yakmak alçaklığa, adiye;
Kendini yıpratmış kişinin lanet okuması şehvet hazzına
Unutturuyor bana dünyamı yitirdiğimi,
Çünkü her varlıkta doğuyorum yeniden.-
KUKLA OYUNCUSU
(Adem'in omzunu dürterek)
İşgal etmeyin bu güzel yeri.
Hey, ahpap! Bedava eğlendiren,
Hayatından bıkıp kendini asandır ancak.
(Adem ve İblis kenara çekilirler. Bir küçük kız, menekşe
satarak gelir.)
KÜÇÜK KIZ
Küçük menekşeler, ilk elçileridir
Güzel ilk yazın. Buyurun, alın!
Bu küçücük çiçek, yetime ekmek parası
Ve fakir olana bile güzel süs olur.-
BİR ANA
(Menekşe satın alarak)
Ver, ver bana! Götüreyim ölü yavrumun mezarına.
BİR KIZ
(O da satın alır.)
Ne güzel süs olacak kara saçlarıma.
KÜÇÜK KIZ
Menekşeler! Buyurun, baylar!
(Geçer.)
BİR MÜCEVHERCİ
Bu hınzır da durmadan yarışıyor bizimle,
Rağbetten düşüremedik bir türlü.-
Oysa güzel gerdana pahalı inci yaraşır,
Onu da çıkaran artık
Dehşetli bir cesaretle
Meydan okuyor denizlerin dibinin canavarına.-
(İki kentli kız beraber gelir.)
BİRİNCİ KENTLİ KIZ
Ne güzel kumaşlar, ne değerli mücevherler!
İKİNCİ KENTLİ KIZ
Biri çıksa da panayır hediyesi alsa bize.
BİRİNCİ KENTLİ KIZ
Bu günün erkeği, böyle şeyi ancak
İğrenç birtakım amaçlarla yapar.
İKİNCİ KENTLİ KIZ
Onun için bile yapmaz, zevksizleşti artık,
Hafifmeşrep kadınlarla havyar şımarttı.
BİRİNCİ KENTLİ KIZ
Kendinden öyle emin ki, oralı bile olmaz.
İKİNCİ KENTLİ KIZ
Ya da öyle pısırık ki, cesaret edemez.
(Geçip giderler.)
(Bir çardak altındaki masaların etrafına oturmuş işçiler,
içki içer ve eğlenirler. Geriden müzik sesi duyulur ve dans edenler
görülür. Asker, sivil renkli bir kalabalık eğlenmektedir.)
MEYHANECİ
(Müşteriler arasında)
Neşelenin, beyler, dün geçti artık,
Yarına ise asla çıkamayacağız,
Tanrı aç koymaz yarattığı kuşları
Ve her şey beyhudedir, diyor İncil.
İBLİS
Hoşuma gitti bu felsefe.
Oturalım şu gölgelik yere,
Seyredelim ne kadar ucuza ve ne kadar güzel
Eğleniyor halk, ekşi şarapla ve berbat müzikle.
BİRİNCİ İŞÇİ
(Masa başında)
Makinalar, inan, şeytanın işi:
Ağzımızdan kapıyorlar lokmamızı.
İKİNCİ İŞÇİ
İçki kalsın bize yeter, unuturuz.
BİRİNCİ İŞÇİ
Zengin ise - şeytanın ta kendisi, emiyor kanımızı.
Şimdi gelse ya buraya! Göndereyim canını cehenneme.
Geçenlerdeki olayı sık sık tekrarlamalı.
ÜÇÜNCÜ İŞÇİ
Ne geçecek eline. Bu gün idam edilecek.
Bizim yazgımız ise sürüp gidecek.
İKİNCİ İŞÇİ
Saçmalamayın; gelsin, geleceği varsa zenginin,
Bir şeycik yapmam ona, oturturum yanıma.
Görürüz asıl kim efendi ve kim biliyor eğlenmeyi.
MEYHANECİ
(Adem'e hitaben)
Ne arzu ediyorsunuz, beyim?
ADEM
Hiçbir şey.
MEYHANECİ
Defolun öyleyse buradan, serseriler!
Para mı kesiyor sandınız beni,
Yoksa dilenci mi olsun çocuğum, karım?
ADEM
(Yerinden kalkarak)
Nasıl cüret ediyorsun böyle konuşmaya?
İBLİS
Boş ver edepsize!
ADEM
Gel gidelim, devam edelim seyretmeye
Nasıl hayvanlaştığını insanın.
İBLİS
Hah, işte burada çoktandır aradığım.
Burada eğlenebiliriz canımızın istediği gibi,
Bu gürültü, bu cümbüş, bu delişmen kahkaha,
Sefahat ateşinin kudurması
Nasıl da yansıyor çehrelere pembe dalgalarla,
Sefalet içinde kurulan ahmakça rüyalar gibi.
Ne harikulade değil mi?
ADEM
Beni iğrendiriyor.
(Bu arada dans edenlerin yanına varırlar. İki dilenci çekişerek
gelir.)
BİRİNCİ DİLENCİ
Burası benim yerim, iznim var.
İKİNCİ DİLENCİ
Merhamet et, öleceğim açlıktan
Çalışamıyorum iki haftadan beri.
BİRİNCİ DİLENCİ
Gerçek dilenci bile değilsin demek,
Beceriksiz ahmak, polis çağırayım hemen.-
(İkinci dilenci sıvışır; birinci dilenci yerine geçer.)
Allah rızası için bir sadaka verin,
Acıyın fakire, beyefendiciğim!-
(Bir asker, bir genç kalfanın elinden dans ettiği kızı
kapar.)
ASKER
Defol ordan pis köylü.- Yoksa sen de
Adam mı sandın kendini?
KALFA
Anlarsın şimdi,
İnanmıyorsan eğer.
İKİNCİ KALFA
İlişme, çekil daha iyi.
Şöhret, iktidar, hepsi onun.
BİRİNCİ KALFA
Olur mu ya, tepeden bakarak bize, tuz biber ekiyor üstüne
Kanımızı sülük gibi emdiği yetmiyormuş gibi.
BİR FAHİŞE
(Şarkı söyleyerek)
Ejderhaların ağzından bile aldılar
Bir vakitler altın elmayı-
Şimdi de yetişiyor elmalar,
Ejderhalar çoktan yok oldu.
Avanaktır bakıp bakıp da
Gözüne alamayan koparmayı.
(Bir delikanlıya sokulur.)
İBLİS
(Eğlenenlere dalıp kalarak)
Bu cilveler inan olsun hoşuma gidiyor benim.
Göstersin zengin, demir sandıktaki
Hazinelerini; pintinin üstünde
Oturduğu sandıkta kum da olabilir, altın da.-
Ne kadar duygulandırıcı şu delikanlının kıskançlığı!
Nasıl üstüne titriyor yanındaki kızın tek bir bakışının.
Anlıyor yaşadığı dakikanın değerini,
Gerçi çok iyi biliyor - ama aldırdığı yok -
Gelecekte başkasının koluna gireceğini.
ADEM
(Müzisyenlerden birine hitaben)
Neden böylesine kepaze ediyorsun sanatı, söyle!
Çaldıkların hoşuna gidiyor mu senin?
MÜZİSYEN
Ne münasebet! Gider mi hiç! Hatta sonsuz bir işkence
Her gün bunu çalmak ve bakıp durmak
Nasıl çılgıncasına eğlendiklerine.
Rüyalarıma bile giriyor bu vahşi sesler.
Ama ne yapayım, yaşamam gerek, başka iş gelmiyor elimden.-
İBLİS
(Hala eğlenenlere bakmaya devam ederek)
Kim tasavvur edebilirdi, göz açıp kapayana kadar süren
Gençliğin, böyle derin bir felsefesi olacağını?-
Şu kızcağız biliyor, sonuncusu olmadığını
Şimdi duyduğu hazzın, yaşamındaki dakikanın,
Ve bir yandan öperken, yeni ilişki arıyor
Daha şimdiden gözleri.- Ah sevgili çocuklar;
Bilseniz ne kadar sevinçle seyrediyorum şimdi sizleri!
Günah ve sefalet olsun size bedduam!
İKİNCİ KALFA
(Şarkı söyleyerek)
Bütün hafta çalıştıktan sonra
İç rahatlığı ve şarkıyla
Aşkı ve şarabı tadana
Şeytan vız gelir vız!
(Kilise müziğinin son nağmeleri duyulur, Havva, kentli bir
kız olarak elinde dua kitabı ve bir çiçek demetiyle, anasının yanı
sıra kiliseden çıkar.)
BİR SATICI
Buraya, buraya, güzel küçük hanımcığım!
Bundan ucuzunu bulamazsınız hiçbir yerde.
BAŞKA BİR SATICI
İnanmayın sakın, ölçüsü eksik,
Malı eski. -Siz bana gelin, güzel küçük hanım!-
ADEM
Ah İblis! Sen böylesine aşağılık bir yerde oyalarken beni,
Tecessüm etmiş selamet, ben farkına bile varmadan
Geçip gidecek yanımdan.
İBLİS
Peki, hangisi bu cennet parçası, göstersene -
Zira şeytandan bile bekleyemezsin her halde,
Durmadan zevkini araştırmasını.
Ona kavuşturması seni, yeter.
ADEM
Şu hanımdan başkası olabilir mi?
İBLİS
Böyle söyler.
Ağaçkakan da, kurt yakaladığı zaman kendisine;
Kıskanç gözlerle bakar etrafına ve sanır ki
Dünyada bundan güzeli olamaz yemin.
Oysa güvercin iğrenerek bakar aynı yeme.
İnsan da selametini kendisi bulur ancak
Hem de çok defa tam da
Bir diğerinin cehennem ettiği yerde.-
ADEM
Ne kadar vakur, el değmemiş faziletin ta kendisi.
Yaklaşmaya cesaret edemiyorum adeta.
İBLİS
Korkma, ilk defa yanaşmıyorsun kadınlara,
Hem eninde sonunda satılık olacak o da.
ADEM
Sus!
İBLİS
Hem belki, diğerlerinden daha pahalı.
(Bu arada genç bir delikanlı, mahçup bir tavırla Havva'ya
yaklaşarak yürek biçiminde bir çörek uzatır.)
GENÇ
Küçük hanım, rica ederim, bu ufacık panayır armağanını
Kabul edin.
HAVVA
Ne kadar naziksiniz, Arthur, hatırladınız beni.
ANNE
Çoktan görmedik sizi, neden gelmiyorsunuz ziyaretimize?
(Alçak sesle konuşurlar. Adem, delikanlı ayrılıncaya kadar
heyecanla onlara bakar.)
ADEM
Bu yeni bitme delikanlı mı sahip olacak
Erkek yüreğimin çaresiz arzusuna?
Ne kadar candan konuştu onunla, nasıl gülümsedi-
Elini de sallıyor ardından - ah, ne işkence, ne azap!-
Mutlaka konuşmalıyım onunla.
(Havva'ya yaklaşır.)
ANNE
Arthur'un ailesi
Varlıklı, doğru, ama bilmiyorum
Ne gözle bakıyorlar seninle olan ilişkisine.
İyisi mi, yan çizme bence, sana bu gün bir demet çiçekle
Sürpriz yapan öbür delikanlıdan.
ADEM
Hanımlar, izin verin eşlik edeyim size,
Bu kalabalıkta bir şey gelmesin başınıza.
HAVVA
Bu ne terbiyesizlik!
ANNE
Çekilin buradan, münasebetsiz!
Yoksa bu kızı, önüne gelen herkesin
Güzel sözler söyleyebileceği bir kız mı sandınız?
ADEM
Başka şey söylenebilir mi ki? - Çok kez böyle düşledim
Kadın mükemmelliğinin en güzel idealini.
ANNE
Canınızın istediğini düşleyebilirsiniz;
Ama bu kızcağızın iltifatına mazhar olacak kişi
Sizin gibi bir serseri olamaz.-
(Adem müşkül bir vaziyette kalmış dururken çingene
kadın Havva'ya yaklaşır.)
ÇİNGENE KADIN
Ah dünyalar güzeli kıymetli hanımcığım,
Gösteriverin ufacıcık beyaz elinizi,
Anlatayım size talihin bin bereketinin
Mutlu hayatınızı nasıl yeşerteceğini.
(Eline bakarak)
Güzel bir kısmet var - hem de çok yakın -
Güzel yavrular, sağlık ve varlık,
(Para alır.)
İBLİS
(Adem'i göstererek)
Hemşire hanım! Şu bizim arkadaşın falına da baksana!
ÇİNGENE KADIN
İyi göremiyorum, açlık yahut urgan.-
ADEM
(Havva'ya hitaben)
Beni reddetmeyin. Bu kalbin
Benim için yaratıldığından eminim.-
HAVVA
Anne, engel olsana -
ANNE
Polis çağırıyorum
Hemen uzaklaşmazsa.
HAVVA
İlişme-aklı başına gelir belki.
Hem aslına bakarsan kötü bir şey yapmadı ki.
(Geçip giderler.)
ADEM
Ah sen kutsal şiir, kayıp mı oldun büsbütün
Bu kaskatı gerçek dünyasından?
İBLİS
Ne münasebet! O yürek biçimi çörek,
Çiçek demeti, o danslar, o çardak altı
Başka şey miydi yani? O kadar müşkülpesent olma,
Bol bol var daha, düş kurmaya yarayacak eşya.
ADEM
Neye yarar, kar hırsı, menfaat avcılığı
Pusu kurmuş aralarında; bencil olmayan
Ruh yüksekliği kalmamış hiçbir yerde.
İBLİS
Ona da rastlanır okul sıralarında
Henüz sokulmadığı yerlerde yaşam kavgasının
Böyle birkaç kafadar geliyor da işte.-
(Birkaç öğrenci gezinerek gelirler.)
BİRİNCİ ÖĞRENCİ
Aman çocuklar, ne iyi! Arkamızda bıraktık küflü binayı.
Fiyakalı bir şey yapıp zevkini çıkaralım bu günün.
İKİNCİ ÖĞRENCİ
Kırlara çıkalım, nefret ediyorum şehirden
Bu kısıtlı düzeninden, bu tacir dünyasından.
ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ
Dalaşalım birisiyle,
Heyecanlı, erkekçe eğlence olur.
BİRİNCİ ÖĞRENCİ
Kapıverelim askerlerin kucaklarından
Kızlarını, çıngar çıkar o anda,
Birlikte kırlara gideriz sonra,
Birkaç duble biraya, müziğe yetecek paramız var daha,
Zaferimizin sarhoşluğuyla akşama kadar
Yaşarız prensler gibi, içkili heriflerin arasında.
DÖRDÜNCÜ ÖĞRENCİ
Harika olur çatlatmak birkaç mankafayı.
BİRİNCİ ÖĞRENCİ
İttifakımızın bağlarını pekiştirip
Elimizden geldiğince eğlenelim şimdi,
Vatan uğrunda coşkuyla dolup
Daha soylu bir kavga alanını işgal edeceğimiz güne dek.
(Giderler.)
ADEM
Ne kadar hoş bir manzara, bu yamyassı dünyada,
Güzel bir çağın filizlendiğini sezdi gönlüm.
İBLİS
Göreceksin ne hale gelecek o filiz
Dershanelerin tozunu silktiği zaman.
Bize doğru yaklaşan şu iki fabrikatör de
Gençliklerinde, önceki çocuklar gibiydi aynen.
(İki fabrikatör konuşarak gelir.)
BİRİNCİ FABRİKATÖR
Ne yapsam boş, zorluyor rekabet,
Ucuz mal peşinden koşuyor herkes.
Malımın kalitesini düşürmem gerek.
İKİNCİ FABRİKATÖR
İyisi mi, işçilerin ücretini azaltmalı.
BİRİNCİ FABRİKATÖR
O olmaz, şimdi bile ayaklanıyorlar,
Yaşayamıyorlarmış sözde itler;
Belki de bu şikayette biraz hakları var.
Ama kim dedi onlara evlensinler,
Kim dedi altı tane çocuk yapsınlar?
İKİNCİ FABRİKATÖR
O halde daha sert davranmalı,
Gecenin yarısını fabrikada geçirsinler,
Kalan yarısı yeter dinlenmeye
Zaten doğru olmaz onların rüya görmeleri.
(Giderler.)
ADEM
Kahrolasıcalar! - Neden engel olmadın onları görmeme.-
Ama söylesene, o kızcağız ne oldu?
İblis, şimdi göster kudretini,
Yardım et, dinlesin beni.
İBLİS
İblis bile
Heder etmez kuvvetini böyle hiçten bir şeye.
ADEM
Senin için hiç olan, benim için bütün bir dünya.
İBLİS
Kazan öyleyse kalbini.- Yalnız hislerini sınırlamasını bil,
Yalandan korkma,
Her sorumu yanıtla. Göreceksin düşecek kollarının arasına.-
(Arkalarında kulak misafiri olan çingene kadının da
duyması için sesini yükseltir.)
Şimdi anlıyorsunuz değil mi mylord, ne kadar nahoş
Tebdil-i kıyafet edip halk arasına karışmak,
Biteviye can sıkıcı şeylerle karşılaşıyor insan.
Şuradaki ahali bir sezse, dört adet gemimizin
Hindistan'dan gelerek bu gün limana varacağını;
Başka türlü davranırlar bize karşı.
ADEM
Muhtemeldir.
ÇİNGENE KADIN
(Başını yan tarafa çevirerek)
Bu keşif büyük para edecektir.
(Adem'e hitaben)
Bir dakika, beyim, - siz gizlediniz kimliğinizi,
Ben de cezalandırdım falınıza bakarak,
Zira hiçbir şey sır kalmaz
Benim gibi çoktandır şeytanla iş birliği yapan biri önünde.
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Bir bu eksikti, ihtiyar acuze!
ÇİNGENE KADIN
Sizin gemileriniz bu gün burada olacak.
Lakin bundan da sevinçli olan haber
Güzel bir kızın yanıp tutuştuğudur uğrunuzda.
ADEM
Peki, nasıl elde edebilirim onu?
ŞARLATAN
Savulun yoldan! -Saygı isterim,
Bilim yolunda ağardı saçlarım,
Doğanın gizli hazinelerini
Tükenmez çabayla bulup çıkardım.
ADEM
Bu acaip deli ne böyle, İblis?
İBLİS
Bilim, yaşayabilmek için de şarlatan.
Aynen senin bilginlik yaptığın zamanlardaki gibi,
Ne var ki şimdi eskisinden daha fazla gürültü yapmak gerek.
ADEM
Ben bu derecesini asla yapmadım.
Rezalet!
İBLİS
Kabahat onun değil,
Doğasındadır onun korkmak ve kurtulmak istemek
Mezar taşına şunların yazılmasından:
Ex gratia speciali
Mortuus in hospitali.
Feda etti gecesini gündüzünü başkaları uğrunda,
Nihayet ödülünü isteme sırası geldi.
ŞARLATAN
Emek verdim insanlar uğruna,
Nihayet, şanlı sonuç işte burada:
Bu küçük kaptaki hayat iksiri
Hastayı, yaşlıyı gençleştirir.
Büyük firavunlar bunu içerlerdi eskiden,
Bu gene Tankred'in sihirli sevda içkisi
Helene bunu kullanıyordu güzelliği için,
Bu da Kepler'in astrolojisi.-
ADEM
Duyuyor musun neler satıyor? Biz gelecekte arıyoruz
Aydınlığı, o ise çoktan geçmiş olanda.
İBLİS
Saygı duyulmaz şimdiki zamana asla.
Yatak odamızda insan büyüklüğündedir-
Karımızdır o, on yıllık evlilikten sonra-
Kaç tane beni olduğunu bile biliriz.
ŞARLATAN
Alın, buyurun, alan pişman olmaz,
Böyle fırsat geçmedi ele şimdiye dek, bir daha da geçmez.
KALABALIK ARASINDAN
Ver bana - Hangisini olsa satarım.
Amma talihliyiz.- Ne değerli mal aldık.
İBLİS
Hele bak, hiçbir inancı kalmamış olan bu halk,
Mucize denince, nasıl da saldırıyor.-
(Havva annesiyle birlikte geri gelir; onları, fısıltıyla konuşan
çingene kadın izler.)
HAVVA
Boş laf, tanıyoruz dedik ya.
ÇİNGENE KADIN
Cehennemlik olayım eğer doğru değilse.
Öylesine tutkun ki bey size,
Hemen bu gün gözdesi yapmaya hazır.
Prensesler gibi yaşarsınız,
Dört atlı araba koşturur tiyatroya, dansa.
ANNE
Aslına bakarsak, bu yüz kat daha evla
Başında baş örtüsü, kuruyup solmaktan
Pis bir kunduracının kokmuş dükkanında.
ÇİNGENE KADIN
Bakın, orada duruyor - nasıl da aranıyor.
HAVVA
Hala göremedi, ayıp.-
Elleri narin, asalet var duruşunda.-
ANNE
Yanındaki de fena değil hani,
Gerçi burnu çengel gibi, bacakları çarpık,
Ama o kadar saygı değer, yaşlı başlı bir erkek.-
Ben gidiyorum, kızım. En iyi ara buluculuk
Baş başa bırakmak olacaktır sizleri.
ÇİNGENE KADIN
(Adem'e hitaben)
İşte sizin için yanıp tutuşan güzel burada.-
ADEM
Hemen koşayım ona. Ah ne saadet, ne büyük zevk!
ÇİNGENE KADIN
Arayı bulanı da unutmayın ama.
İBLİS
(Çingene kadına para verir.)
Para arkadaştan, el sıkmak benden.
ÇİNGENE KADIN
(Haykırarak)
Ay! Amma da kuvvetli el!
İBLİS
Haz duyardın cadı,
Rolünü oynadığın sahiden sen olsaydın eğer!
HAVVA
(Adem'e hitaben)
Bana bir panayır hediyesi alır mısınız,
Bu güzelleştiricilerden birini örneğin.-
ADEM
Yüzündeki büyüleyici kadınlıktır
En eşsiz güzelleştirici.
(Bu arada şarlatan gider.)
HAVVA
Ah, ne kadar lütufkarsınız.
ADEM
Mahcup etme beni.
Pırlantalar, inciler takayım güzel gerdanına;
Süslemek istediğim için değil,
Parlamak için bundan daha iyi yer olmayacağından.
HAVVA
Öte tarafta birçok mücevherci gördüm.
Ama benim gibi fakir bir kıza yakışmaz ki!
ADEM
Gidip bakalım haydi!
İBLİS
Lüzum yok,
Fevkalade güzel mücevherler var yanımda.
(Mücevherleri verir, Havva büyük bir coşkuyla alarak
bakar ve takınır.)
HAVVA
Ah ne güzel, ne zarif, ne hoş; herkes kıskanacak bunları.-
ADEM
Ama şu yürek biçimi çöreği görmeyeyim bir daha!
HAVVA
Atayım, eğer hoşlanmıyorsanız.
İBLİS
Tamam. Ben de üstüne basayım.
(Basar.)
HAVVA
Ne oluyor,
Birisi mi bağırıyor, yoksa bana mı öyle geldi?
(Bu arada, araba içinde bir mahkum getirirler; sahnenin
ortasından geçirirlerken millet arkasından koşuşur.)
KALABALIK ARASINDAN
Haydi çabuk.- Söylemedim mi ben, ne kadar korkak olduğunu.-
Hala somurtuyor.- Gelin, gidelim arkasından!
ADEM
Ne bu gürültü, ne bu görülmedik itiş kakış?
HAVVA
Asmaya götürüyorlar. Oh, iyi ki buradayız.
Haydi biz de gidelim; öyle heyecan verici ki bu manzara!
Hem de mükemmel bir fırsat mücevherlerimi göstermek için.
ADEM
Suçu ne bu sefilin?
HAVVA
Bilmem.
İBLİS
Fark etmez zaten. Ama ben söyleyeyim gene:
Lovel'in fabrikasında çalıştı uzun yıllar boyunca
Çekip durdu ciğerlerine zehirli kalayı,
Hastahanelik oldu, haftalarca yattı.
Sevgili eşi çaresiz durumda kaldı,
Lovel'in oğlu gençti ve de iyi yürekli
Birbirlerini buldular, unuttular her şeyi.-
BİRİNCİ İŞÇİ
Gülsün yüzün ahpap! Şehit oluyorsun,
Aramızda ışıyacak daima adın.
İBLİS
Koca iyileşince hastalıktan, bulamadı karısını,
Yeri dolmuştu, boşuna iş aradı;
İsyanla doldu yüreği ve cüret etti tehdide,
Tokat oldu Lovel'in oğlunun yanıtı.
Bu lanetin ise bir bıçak geçti eline -
Götürüyorlar işte şimdi - İhtiyar Lovel çıldırdı.-
(Son kelimeleri söylerken Lovel, bir delinin melankolisiyle
gelir.)
LOVEL
Yalan söylüyorsun, yalan, çılgın değilim ben,
Anlamıyor muyum ne fısıldadığını oğlumun yarasının?
Al bütün hazinelerimi,
Tek duymayayım bu sesi. Çıldırayım daha iyi!
ÜÇÜNCÜ İŞÇİ
Korkma, metin ol; gün gelir, alınır intikamın.
BİRiNCİ İŞÇİ
Dik tut başını! Soysuz olanlar onlar.-
(Mahkum eşliğindekilerle birlikte gider.)
ADEM
Soluk kesen manzara, neden çıktın önüme?
Kim söyleyecek şimdi hangisi daha suçlu,
Yoksa asıl suçlu sadece toplum mu?-
Toplumun çürüdüğü yerde suç ürer, çoğalır.
LOVEL
Toplum, evet.- Al hazinelerimi,
Tek duymayayım yaranın söylediklerini.-
(Gider.)
HAVVA
Gidelim haydi, yer bulamayacağız sonra.
ADEM
Şükürler olsun sana kader, hakim yapmadın beni.
Kolay iştir yan geldiğin divandan kanun yapmak-
Yüzeysel kişi için kolaydır yargıya varmak;
Ama ne kadar zordur, iç alemi araştırıp
Köşesini bucağını hesaba katan için.
İBLİS
Böyle ilkelerle sona ermez dava.
Kötülüğü kimse kötülük olsun diye yapmaz;
Şeytan bile birtakım haklara atıf yapar,
Ve herkes kendisininkini en kuvvetlisi sayar
Hukuk alimi bir hamlede kesiverir ipliklerini
Bin tane filantrop'un bile çözemeyeceği
Karmakarışık düğümün.-
(Bu arada Tower'e varırlar; bir duvar oyuğunda kutsal
resim durur.)
HAVVA
Birazcık duralım, dostlarım,
Demetimi bu aziz resme iliştireyim.-
İBLİS
(Fısıldayarak)
Aman, sakın bırakma
Mahvoluruz yoksa.
ADEM
Masum çocuk - ben engel olamam -
HAVVA
Alışmıştım bu resmi, daha çocukken
Anmayı her seferinde önünden geçerken,
Şimdi de öyle huzur veriyor ki.-
Duralım biraz. Hemen telafi edelim
İhmal ettiklerimizi.
(Resmin kenarına çiçek demetini iliştirir, ama çiçekler
birden solar, o anda boynundaki kollarındaki mücevherler
de kertenkele olarak kayar.)
Tanrım, ne oluyor?
İBLİS
Boşuna uyardım seni.
HAVVA
İmdat!
ADEM
Telaş etme, sevgilim, herkes bize bakıyor-
Daha güzellerini takarım sana.
HAVVA
Çekil yanımdan, çekil! İmdat, acıyın bana!
Sahtekarlar ve korkunç cadı
Rezil ettiler namuslu bir kadını.-
(Etraftakiler gruplar halinde toplanmaya başlarlar. Çingene
kadın polislerle birlikte gelir.)
ÇİNGENE KADIN
İşte buradalar, sahte para verdiler,
Eriyip cıva oldu avucumda.
İBLİS
Belki de kusur
Senin avucundaydı, parada değil.-
Adem, gidelim çabuk, burda eyleşmek doğru değil.
(Tower'in içinde kaybolurlar. Aşağıda gruplaşmalar ve
gürültü patırdı artarken yeniden kulenin tepesinde görünürler.)
ADEM
Gene yanıldım, yeterli sandım
Devirmek geçmişin hayaletlerini
Ve serbest rekabet sağlamak kuvvetlere.-
Attım makinadan bir ana vidayı,
Tutanı makinayı, saygı ve sevgiyi,
İhmal ettim daha güçlü bir başkasını koymayı yerine.
Bu ne biçim yarışma? Kimileri kılıçla
Duruyor çıplak hasmının karşısında;
Bu ne biçim bağımsızlık? Yüzlercesi aç kalıyor
Girmezse birilerinin boyunduruğuna.
Köpeklerin kavgası bu, bir parça kemik için.
Bunun yerine, toplum istiyorum ben,
Cezalamayan, koruyan; ürkütmeyen, coşturan,
Ortak güçle uyumlu işleyen,
Bilimin tasarladığı gibi aynen;
Ve düzenine, aklın kanat gerdiği bir toplum.-
Gelecek bu, hissediyorum, biliyorum.
Götür, İblis, götür beni o dünyaya.-
İBLİS
Gafil insan, görüşün dar olduğundan
Salt dağınık gruplar görüyorsun aşağıda.
Yok mu sanıyorsun uyumlu işleyiş
Yok mu sistem hayatın atelyesinde?
Bir lahza bak öyleyse ruh gözlerinle
Ve gör yarattıkları işi.
Ne ki onlar bize çalışıyorlar, ufacık kendilerine değil.-
(Ortalık iyice kararır; panayır yerindekiler küçük gruplar
oluştururlar. Bu gruplar sahnenin ortasında kocaman bir mezar
kazarlar etrafında dans ederek mezarın açık ağzından arka
arkaya içine atlarlar; kimileri sessizce, kimileri bir şeyler
söyledikten sonra.)
KORO
Haydi, haydi, vınlasın kazma:
Bu gün bitmeli, yarın geç olur,
Hoş birkaç bin yıl sonra bile
Tamamlanmayacak büyük eser.
Beşik ve tabut aynı şeydir,
Bu gün tamamlar yarın başlayacağını,
Daima açtır ve daima toktur,
Bu gün içine giren, yarın kalkacaktır!
(Matem çanları çalmaya başlar.)
Akşam çanları başladı çalmaya,
Bitirdik, çekilelim istirahate,
Sabah yeni yaşama uyanacak olanlar
Büyük esere yeniden başlasınlar.-
KUKLA OYUNCUSU
Ben, komediyi oynadım,
Eğlendirdim ama eğlenmedim.
MEYHANECİ
Herkes bitirdi şarabını
Beyler, iyi geceler!
KÜÇÜK KIZ
Sattım menekşelerimin hepsini,
Mezarımda biter artık yenileri.
ÇİNGENE KADIN
Herkes geleceğini öğrenmek istedi,
Şimdi korkuyla kapıyorlar gözlerini.
LOVEL
Bahtiyarlık vermedi hazinelerim
Şimdi bedavadan huzura kavuşuyorum.
İŞÇİ
Cumartesi akşamı, hafta tamamlandı burada,
Çıkaracağım nihayet yorgunluğumu.
ÖĞRENCİ
Güzel bir düş görüyordum, uyandırdılar,
Gel, güzel rüya, devam edelim gene.
ASKER
Kendimi çok yiğit sandım,
Pis bir çukura düşüverdim.
FAHİŞE
Mahmurluk geçti, boyalar silindi,
Burası çok soğuk; acaba aşağısı daha mı iyi?
MAHKUM
Kal kelepçe, bu zavallı hiç'in üstünde
Başka kanun seziyorum, bu eşiğin ötesinde.
ŞARLATAN
Birbirimizi aldattık, biliyoruz, diye.
Hepimizin sesi kesildi şimdi, gerçeğin önünde.
HAVVA
Ne duruyorsun ayaklarımın dibinde, açık ağızlı derinlik!?
Karanlığının beni korkuttuğunu sanma.
Toprak düşüyor içine yalnız, topraktan olan insan.
Ben başımda Gloria ile aşarım bunu.
Aşkın, şiirin ve gençliğin
Koruyucu melekleri yolumu açıyor ebedi yurduma doğru;
Bu toprağa sadece gülümseyişim haz verir,
Güneş ışığı misali, çehrelere değdiği zaman.
(Örtüsünü, harmaniyesini mezara atar
Gloria'nın ışıkları arasında yükselir.)
İBLİS
Tanıdın mı, Adem?
ADEM
Ah Havva, Havva!
:::::::::::::::::
ON İKİNCİ SAHNE
(U biçiminde inşa edilmiş mükemmel bir Falanster'in avlusu.
Binanın her iki kanadının zemin katı açık bir kemer altı oluşturuyor.
Sağ taraftaki kemer altında işleyen buhar makinaları
arasında işçiler çalışıyor. Sol taraftaki kemer altında, doğa
bilimlerine ilişkin eşya, mekanik araçlar, astroloji ve kimya aletleri
ve diğer özel aletler müzesinde bir bilgin bir şeylerle uğraşıyor.
Falanster'de yaşayan herkes aynı kıyafette giyinmiş. Gündüz vakti.)
(Adem ve İblis avlunun tam ortasında yerden çıkıverirler.)
ADEM
Bu ne biçim ülke? Bu nasıl halk? Nereye geldik?
İBLİS
Eski ülküler yok artık.
Çok alelade değil miydi vatan kavramı?
Geleneklere bağlılık doğurmuştu bir zamanlar onu,
Dar görüşlülük ve rekabet besledi, korudu.
Şimdi bütün dünya geniş bir vatan,
Ortak hedefe doğru yoldaşı birbirinin her insan,
Ve sessizce akıp giden bu güzel düzenin
Üstünde, saygıyla kanat geriyor bilim.
ADEM
Gerçekleşti demek ruhumun ideali,
Bunların hepsi güzel, böylesini istemiştim ben de.
Sadece bir şeye acıyorum: vatan kavramına,
Sanırım kalabilirdi
Yeni düzende de. İnsanın benliği sınır ister
Korkar sonsuzdan.
İç değerlerinden kaybeder, yayılırsa eğer,
Geçmişe ve geleceğe şiddetle bağlıdır.
Ve korkarım içi titremez o kadar büyük dünya uğrunda
Anne ve babasının mezarı için titrediği kadar.
Ailesi için canını bile veren
Dostu için ancak göz yaşı döker.-
İBLİS
Bakıyorum vazgeçtin bile idealinden
Daha gerçekleşemeden önce.
ADEM
Yok, öyle sanma, sadece merakımı uyandırdı:
Nasıl bir ülkü ki bu, koca dünyayı birleştirebiliyor,
Ve coşku dedikleri - bu güne dek yüz türlü
Alçaklıkla körüklenmiş,
Ve sadece hayalci kavgalarda sömürülmüş-
Kutsal ve ebedi ateşini insan kalbinin,
Nihayet soylu bir amaca yöneltebiliyor.-
Ama dur, söylesene sen, neredeyiz, neresi burası?
Haydi gezdir ki haz duysun gönlüm,
O kadar mücadeleye karşın
Hak ettiği mükafatı olan bahtiyarlığını görüp insanın.
İBLİS
Burası daha birçok benzerleri olan bir falanster,
Yeni ülküler insanının yaşadığı yer.-
ADEM
Gezelim öyleyse.
İBLİS
Dur, o kadar acele etme.
Önce soyunalım eski derimizden.
Eğer Adem ve İblis olarak gelirsek,
Bu bilim dünyası inanmaz bize,
Mahvoluruz, yahut lombike hapsederler bizi.
ADEM
Neler saçmalıyorsun gene?
İBLİS
Ruh dünyasında da bu artık böyle.
ADEM
Peki, yap ne istersen, ama çabuk ol!
(İblis, her ikisini de falansterde yaşayanların biçimine
benzer hale sokar.)
İBLİS
Al, giy sırtına bunları. Saçının kıvrımlarını da sakla.-
Oldu, tamam.-
ADEM
Bilgine seslenelim.
İBLİS
Merhaba, bilgin!
BİLGİN
Rahatsız etme.
Gevezeliğe vaktim yok, çalışırken büyük eserimde.
İBLİS
Özür dilerim. Bizler, bininci falansterden
Bilgin adaylarıyız. Ününü duyup geldik uzak yerlerden.
BİLGİN
Doğrusu övülecek davranış sizinkisi.
Şimdi zaten yarıda bırakabilirim de eserimi
Lombik'teki sıcaklık tükenmesin yeter
Madde, benim istediğime o zaman boyun eğer.
İBLİS
Tamam, yanılmışım. Doğayı ve insanı
Süzgeçten geçiren senin içinde bile
Kalmış demek, son cüruf olarak
Büyük kendini beğenmişlik.
BİLGİN
Şimdi sohbet edebiliriz artık.-
Peki, sizler hangi meslek dalına bağlısınız?
ADEM
Biz, bilgiye susamışlığı dala bağlamıyoruz,
Bütünü görebilmek istiyoruz.-
BİLGİN
Bu yanlış. Küçükte gizlidir büyük,
Eşya o kadar çok, varlığımız o kadar kısa ki.
ADEM
Doğru.- Biliyorum gerekli olduğunu
Kum taşıyanın da, taş yontanın da;
Onlarsız yükselmez bina.
Ne ki onlar, yarı karanlıktadırlar,
Haberleri bile yoktur neye yardım ettiklerinden.-
Bütünü gören, mimardır ancak,
Bilmese de taş yontmasını.
Odur eseri yaratan, bir tanrı gibi.-
Böyle bir mimar, büyüktür bilimde de.
İBLİS
Biz de bunun için sana geldik, büyük insan.
BİLGİN
İyi ettiniz, takdir ediyorum sizi.
Bilimin zengin dalları,
Bir organizmanın birçok farklı hattı
Ancak birlikte teshir edicidir.
İBLİS
Güzel bir kadın gibi aynen.
BİLGİN
Fakat bütün bunlara rağmen yalnızca kimya-
İBLİS
Her şeyin ortası, hayatın başlangıcı.-
BİLGİN
Tamam. Bildin.
İBLİS
Aynı şeyi söyledi matematik hakkında da
Bir matematikçi az önce bana.
BİLGİN
Kendini beğenmişlikten, herkes
Dünyanın merkezinde sayıyor kendisini.
İBLİS
Sen iyi seçmişsin kendine ilgi çevren olarak
Kimyayı.
BİLGİN
Bu bakımdan müsterihim.-
Gelin haydi, müzeyi gezelim.
Yoktur bir eşi daha dünyamızda.
Eski dünyanın yok olmuş hayvanlarının
Gerçek numuneleri duruyor burada;
Hepsi de iyice doldurulmuş. Binlercesi bunların
Atalarımız daha barbarken, yaşamıştı aralarında onların;
Onlarla bölüşerekten dünya hakimiyetini.-
Akıl almaz masallar anlatılıyor haklarında,
Örneğin şu, buharlı lokomotif kullanılırmış.
ADEM
At bu, amma yozlaşmış cins doğrusu,
Eskiden bambaşka hayvandı Al-borak
BİLGİN
Buna gelince, ne efsaneler söyleniyor hakkında,
Dostu imiş güya insanın, hem de çalışmadan, bedava;
Ve vefalı bir minnetle kollayarak
Kavrarmış insanın düşüncelerini.
Dahası da var, dediklerine göre,
İnsanın suçu olan mülkiyet kavramını bile benimsemiş;
Ve korumak için bunu, canını bile verirmiş.-
Yazılı oldukları gibi söylüyorum bunları,
Yoksa mutlaka inandığımdan değil.
Çok çılgınlıklar, çok hayaller varmış geçmişte,
Bunlardan bize kalan sadece bu masallar işte.
ADEM
Köpek bu.- Hakkında söylediklerinin hepsi doğru.
İBLİS
Dikkat et Adem, ele veriyorsun kendini.-
BİLGİN
Bu gene, fakirin kölesi imiş.
ADEM
Fakirin, zenginlerin öküzü olduğu gibi.
BİLGİN
Bu da çöllerin kralı.
ADEM
Aslan-
İşte kaplan, işte çevik karaca;
Hangi hayvanlar kaldı kuzum dünyada?
BİLGİN
Ne biçim soru bu, sizde böyle değil mi?
Yararlı olanlar ve de şimdiye kadar
Bilimin yerini dolduramamış oldukları yaşıyor:
Domuz ve koyun. Ama
Öyle kusurlu değiller artık,
Beceriksiz doğanın yaratmış olduğu zamanlardaki gibi:
Şu canlı yağ, bu ise et ve yün yığını.
Hepsi amaçlarımıza yardım ediyor, aynen lombik gibi.
Ama bakıyorum, biliyorsun bunların hepsini,
Diğerlerine bakalım. İşte madenlerimiz.
Bakın ne kadar muazzam bir kömür parçası:
Koca dağlar varmış bu maddeden,
İnsanlar, hazırcacık toplayabiliyorlarmış,
Bilim şimdi havadan elde ediyor,
Büyük zahmetler karşılığı. Bakın bu cevhere
Demir diyorlarmış; ve tükenmediği müddetçe
Gerekmemiş alümin aramak.-
Bu küçük parça ise, altın. Son derece
Ünlü ve o ölçüde de yararsız.
Zira insan kör inancıyla
Taptığı zaman kendinden üstün yaratıklara,
Kaderin de üstünde saydıklarına:
Altını da bunlardan sayarmış,
Refahı ve hakkı
Ve de kutsal olan her şeyi kurban etmiş mihraplarında,
Sihirli tek bir parçacığına sahip olabilmek için.
Ve karşılığında elde edebilirmiş her şeyi -
Şaşılacak şey, ama ekmeği bile.
ADEM
Geç bunları, hepsini biliyorum, başka şey göster.
BİLGİN
Gerçekten büyük bilginsin sen, yabancı.
Öyleyse bakalım eski bitkilere.
İşte burada, dünyada açmış olan
Sonuncu gül. Faydasız çiçek.
Yüz binlerce kardeşiyle birlikte işgal edermiş
En bereketli alanları, başaklı bitkilerden;
Kocaman çocukların sevgili oyuncağı.
Gerçekten pek karakteristik bir olay bu,
Nasıl da sarılmışlar bir zamanlar böylesi oyunlara;
Fikir bile çiçek üretmiş:
Şiir ve inancın hayallerini;
Ve aldatıcı rüyaların dalgalarına bırakıp kendini
Harcamış en değerli kuvvetini,
Hayat amacını heder etmiş.
Burada saklıyoruz, nadir bir numune olarak
Böyle iki eseri. Birisi, manzum;
Günah raddesine varan
Kendini beğenmişlikle bireyin üstünlüğünü savunan
Yazarın adı Homer. Tam bir hayal alemi
Tasvir ediyor, Hades adını verdiği eserinde.
Çoktan yalanladık her bir satırını.
Diğeri, Tacitus'un Agricola'sı
Gülünç ve buna rağmen acıklı
Kavramlar manzarası, barbar dünyadan.
ADEM
Demek hala kalmış bu birkaç yaprak
Büyük günlerden, vasiyetname olarak.
Ya bunlar tutuşturamıyor mu
Yozlaşmış halefin gayret ateşini
Suni dünyanızı devirmek uğrunda?-
BİLGİN
Dediğin doğru, anladık biz de bunu;
Gizlediği zehir son derece tehlikeli.
Bu nedenle ancak
Altmış yaşını aşmış ve kendini bilime adamış
Olanlara serbest bunları okumak, diğerlerine yasak.
ADEM
Peki, ya dadıların peri masalları
Körpe yüreklere birtakım seziler aşılamıyor mu?
BİLGİN
Elbette ya, zaten o yüzden
Dadılarımız, yüksek denklemlerden
Ve geometriden söz ediyorlar çocuklarımıza.-
ADEM
(Başını yan tarafa çevirerek)
Ah katiller, korkmuyor musunuz, insan kalbini
En güzel çağından mahrum etmekten!-
BİLGİN
Devam edelim.- Bakın bu aletlerin,
Eski eşyaların ne acaip şekilleri var.
Bu bir top; üstünde esrarengiz bir yazı:
Ultima ratio regum.- Acaba nasıl
Kullanılıyormuş, kim bilir?.- Bu da kılıç,
Münhasıran insan öldürmeye mahsus alet-
Ve suçlu da oluyormuş, bununla öldüren.
Bu resim gene, tamamıyla el ile yapılmış.
Belki de yarı ömrünü almıştır yapanın.
Konusuna bak bir de, deli saçması masal.
Bu gün güneş yapıyor bu işi, yerimize.
Beriki hilekarcasına idealize edilirken
Bu, derin bir sadakatle hizmet ediyor amaçlarımıza.
ADEM
(Başını yan tarafa çevirerek)
Peki, ya sanat, ruh kalıyor gene de.-
BİLGİN
Bu yüzlerce biçimde eşya, hepsi de şatafatlı,
Ne kadar da çocukça. Çiçekli kupa,
Sandalye arkalığında hayal mahsulü arabesk,
Hepsi insan elinin israf edilmiş emeği.
Sorarım, o kupadaki su daha mı serinletici,
Ya da daha mı rahat oturuluyor o sandalyede?
Şimdi bütün bunları makinalar yapıyor bizim yerimize,
Hem de amaca en uygun ve en basit şekilde.
Ve mükemmelliğini garanti eden de,
İşi, vida sıkıştırmak olan işçinin
Ömrünün sonuna kadar bu işi yapacağıdır.
ADEM
Zaten bunun için hiçbir eserde
Ustasını aşacak hayat ve kişilik yok.-
Kuvvet ve fikir nerede bulacak mekanı
Ruh aleminin ürünü olduğunu kanıtlayabilmek için?
Mücadele etmek istese de baksa şöyle bir etrafına,
Bu muntazam, bu düzgün dünyada
Tehlikenin hazzına bile erişemeyecek,
Vahşi tek bir hayvan bile göremeyecek.
Aldandım demek bilimde de:
Ondan beklediğim bahtiyarlık yerine
Can sıkıcı bir çocuk okulu çıktı karşıma.
BİLGİN
Kardeşlik yerleşmemiş mi?
Maddi yoksunluk çekiyor mu insan?
Bu ülküler layıkıyla hak etmişlerdir
Yüceltilmeyi.
ADEM
Söylesene bana, nasıl bir ülkü bu,
Bütün bir halka birlik aşılıyor,
Ve hepsini, ortak amaç olarak coşturabiliyor?
BİLGİN
Bizde ülkü, yaşamı sürdürmektir.
İnsan ortaya çıktığı zaman,
Erzakla tıka basa dolu bir kilere benziyordu dünya.
Yetiyordu elini uzatması
İhtiyacı olan her şeyi elde edebilmek için.
Harcadı düşünmeden,
Bir peynir kurdu gibi ve tatlı mahmurluğu içinde
Bol bol vakit buldu, romanvari faraziyelerde aramaya
İlhamı ve şiiri.
Ama bizim, en son lokmaları yerken,
Hasis davranmamız gerek, zira çoktan fark ettik
Peynirin tükenmekte olduğunu ve öleceğimizi açlıktan.
Dört bin yıl sonra güneş soğuyacak,
Toprak artık bitkileri doğurmayacak.
Demek dört bin yılımız var,
Güneşin yerinin nasıl doldurulacağını öğrenebilmek için;
Sanırım bu süre yetecek bilgimize.
Isıtma için en elverişlisi, su olacak her halde.
Bu, ateşi en iyi muhafaza eden oksitlenmiş madde.
Organizmanın bütün sırlarının
Keşfi artık çok yakın.-
Ne iyi oldu da konuşmamız buraya döküldü
Az daha unutuyordum tüpümü.
Şimdi tam bu konuda çalışıyorum.
İBLİS
Çok ihtiyarlar insan, eğer teşkilatlandırırken
Lombik'e başvurursa.-
Lakin eserin, başarısıyla da sonuçlansa
Bir canavar olacak bu: bir sözsüz düşünce,
Nesnesi olmayan sevda duygusu,
Doğanın reddettiği yaratık,
Ne tezadı olacak, ne de benzeri,
Eğer birey tehdit etmezse.
Sonra bu, karakterini nereden kazanacak,
Bilinci, dış etkilere kapalı, tutkulara kapalı
Dar bir tüpte uyandığı zaman
BİLGİN
Bak, nasıl kaynıyor, nasıl da pırıl pırıl,
Yanıp sönen şekiller kımıldanıyor
Bu sıcacık, sımsıkı kapalı camın içinde.
Kimyasal yakınlık ve etki tepki,
Hepsi uyuşmak üzere; ve mecbur olacak madde
İradem önünde boyun eğmeye.
İBLİS
Hayran kaldım sana, bilgin! Ancak anlamadığım bir şey var,
Şunu da yapabilir misin: Şimdi yakın olanlar
Cezbetmesin birbirini ve itmesinler
Zıtlarını.
BİLGİN
Zırvalık, söylediğin.
Ebedi kanunudur bu, maddelerin.
İBLİS
Ya, demek öyle. Peki, söyler misin bunun temeli ne?
BİLGİN
Temeli mi? Kanun! Öyle olduğu için;
Deneyimler bunu gösteriyor bize.
İBLİS
Demek ki sen, ocakçıbaşısın ancak doğanın,
Üst tarafını o, kendisi yapıyor.-
BİLGİN
Ama sınırlarını, bu camla ben tespit ediyorum,
Ve esrarengiz müphemliğinden çekip çıkarıyorum.
İBLİS
Herhangi bir hayat emaresi görmedim henüz.
BİLGİN
Mutlaka olacak. Ben ki öylesine tecessüsle izlemiştim
Bütün gizlerini organizmanın,
Ve yüzlerce defa otospsi masasına yatırmışım hayatı-
ADEM
Her defasında sadece bir ceset bulmuşsundur.
Bilim, ağır aksak takip edebilir ancak
Elde edilen yeni tecrübeyi
Ve kralın kiralık şairinin yaptığı gibi
Ancak yorumlayabilir büyük olguları;
Kehanette bulunmaya yoktur yetkisi.-
BİLGİN
Niye alay ediyorsunuz, görmüyor musunuz
Tek bir kıvılcım eksik başlaması için hayatın?
ADEM
Peki, ya o kıvılcımı nereden bulacaksın?
BİLGİN
Tek bir adım kaldı gerçekleşmesine.
ADEM
Ama işte o tek adımı atmayan
Hiçbir şey yapmamıştır, hiçbir şey bilmiyordur.
Zira diğerlerinin hepsi hazırdır elde.
İşte o tek adımdır en kutsala ulaştıracak olan.-
Ah, bir gün olacak mı acaba bunu yapan?-
(Bu arada lombik üstünden çıkan duman koyulaşmaya ve
sesler çıkarmaya başlar.)
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
(Dumanların arasından)
Asla olmayacak.- Bu tüp benim için
Çok dar ve çok geniş.- Sen, beni tanıyorsun
Değil mi, Adem? - Bunu daha kimse bilmiyor burada.-
BİLGİN
Delilik krizi tuttu zavallının. Eyvah, ne olacak halin!
(Lombik patlar, cin kaybolur.)
Lombik kırıldı. Şimdi al yeni baştan
Büyük eseri. Tam varmak üzereyken hedefe
Ufacık bir engel, münasebetsiz bir tesadüf
Berbat ediyor emekleri.
İBLİS
Eskiden buna kader derlerdi.
Ve daha az utandırıcıydı ezilmek, kudreti altında
Şimdi boyun eğmekten, münasebetsiz bir tesadüfe.-
(Zil çalar.)
Bu zil sesi ne?
BİLGİN
İş bitti, şimdi başlıyor gezinti saati,
Fabrikalardan çıkıyorlar, tarlalardan geliyorlar,
Şimdi cezalandırılacak suç işleyenler,
Şimdi paylaştırılacak kadınlar ve çocuklar.
Bana da iş düşecek, haydi gidelim oraya.
(Kadınlar ve erkekler, ayrı ayrı uzun sıralar oluşturarak
gelirler. Bazı kadınların yanında çocuklar da vardır. Havva, bu
kadınların arasındadır. Gelenlerin hepsi, avluda bir daire oluştururlar;
bir ihtiyar, önlerine çıkar. Adem, İblis ve Bilgin, müzenin
yanında, ön planda dururlar.)
İHTİYAR
Otuz!
LUTHER
(Sıradan çıkarak)
Burda.
İHTİYAR
Sen gene
Gereğinden fazla kızdırdın kazanı.
Öyle anlaşılıyor ki tutkun,
Sahiden tehlikeye sokmak tüm falanster'i.
LUTHER
Kim dayanabilir cazibesine,
Kıvılcımlar saçan ve gürleyerek deliren unsur,
Alevin bin diliyle etrafını sarıp
Sana erişmek ve yok etmek isteyince.
Ve durmak orada cesaretle ve devam etmek körüklemeye,
Bilerek ona hakim olduğunu.-
Sen bilemezsin ateşin büyüsünü,
Ancak tencere altında görmüşsün onu.
İHTİYAR
Deli saçması. Bunun için bu gün yemek yok sana.
LUTHER
(Sırasına geri çekilerek)
Ama yarın, gene körükleyeceğim ateşi.
ADEM
Neler görüyorum? Tanıyorum ben bu adamı.
Luther bu.
İHTİYAR
İki yüz dokuz!
CASSİUS
(Sıradan çıkarak)
Mevcut.
İHTİYAR
Üç defa ihtar ettim şimdiye kadar,
Sebepsiz yere kavga arıyorsun.
CASSİUS
(Sırasına geri çekilerek)
Şikayet etmediğim için mi sebepsiz?
Ödlektir başkasından yardım isteyen
Kendi eli kolu tutarken. Benden zayıf mıymış
Hasmım. Neden kendisini savunmamış?
İHTİYAR
Terbiyesizlik etme! -Temize çıkaramaz
Kafa tasının yapısı bile bu kötü huyunu.
Kafa tasın, asil ve kusursuz,
Ama damarlarındaki kan, kudurgan!
Tedavi edilecek, uslanana dek.
ADEM
Ah Cassius, tanıyabilsen beni,
Filipi'de beraber çarpışmıştık seninle- Buralara kadar mı
Varıyor bu kötü düzen, bu kuram, yanılgısında.
Böyle soylu bir kişide
Kusur buluyor ancak, fark etmiyor değerlerini.-
İHTİYAR
Dört yüz!
EFLATUN
(Sıradan çıkarak)
Efendim.
İHTİYAR
Sen gene
Öylesine kaptırdın ki kendini hayal alemine,
Telef oldu sana emanet edilen sığırlar.
Ayık kalman için biber sürülecek ağzına.
EFLATUN
(Sırasına geri çekilerek)
Ben o zaman da bilirim, güzel hayaller kurmasını.
ADEM
Ah Eflatun, nasıl bir rol düşmüş sana
Hayalini kurduğun toplumda.-
İHTİYAR
Yetmiş iki!
MİKELANJ
(Sıradan çıkarak)
Buradayım.-
İHTİYAR
Dağınık bırakmışsın atelyeni.
MİKELANJ
Evet, çünkü durmadan sandalye bacakları yaptım,
Hem de en berbat şekillerde.
Bıraksınlar düzelteyim,
İzin versinler biraz olsun süsleyeyim, diye çok yalvardım.
Bırakmadılar. Bari, değişiklik olsun diye
Sandalye arkalığı yapayım, dedim. Hep boşuna.
Oynatacaktım az kalsın;
Bıraktım atelyeyi, kaçtım işkenceden.
(Sırasına geri çekilir.)
İHTİYAR
İntizamı bozduğun için odana kapanacaksın.
Güneşin güzel, sıcak ışıklarından haz duyman yasak.-
ADEM
Ah Mikelanj, ne cehennem azabıdır kim bilir
Senin için yaratamamak.-
Ne kadar çok tanıdık var buralarda,
Ne kadar kadim kudret, ne kadar büyük zeka.
Bununla birlikte savaşmıştık - bu gene şehit olmuştu,
Buna ise dar gelmişti bütün cihan.
Nasıl da tek biçime sokmuş, ne denli cüceleştirmiş hepsini
Devlet. Ah İblis, gel gidelim,
Ruhum dayanamıyor bu manzaraya.-
İHTİYAR
İki çocuk bu gün artık tamamladı
Ana ihtimamına ihtiyaç olan süreyi.
Ortak eğitim yurdu artık yerleri.
Haydi, haydi gelin bakalım beri!
(Havva ve başka bir kadın çocuklarıyla beraber öne çıkarlar.)
ADEM
Ah bu ne güzellik, harika!
Demek bu kaskatı dünyanın da
Varmış şiiri!
İBLİS
Ne o, Adem, gitmiyor muyuz?
ADEM
Kalıyoruz. Hatta ancak burada bulabileceğiz huzuru.
İHTİYAR
Bilgin! İncele kafalarının biçimini
Bu çocukların.
(Bilgin, çocukları inceler.)
HAVVA
Eyvah, neler gelecek başıma!
ADEM
Ah, bu ses!
İBLİS
Ne buluyorsun bu alelade kadında,
Semiramis'in busesini tattıktan sonra?
ADEM
O zaman, daha tanımamıştım bunu.
İBLİS
Ya, demek öyle!
Sevdalıların eski nağmesidir bu:
Hepsi inanır kendisinin keşfettiğine tutkuyu,
Ve kendilerinden önce kimselerin bilmediğini
Ne olduğunu sevginin; ve bu, böylece sürüp gider
Birkaç bin yıldan beri aralıksız.
BİLGİN
Bu çocuk doktor yapılacak.
Bu ise çoban olur.
İHTİYAR
Götürün o halde.
(Çocukları götürmek isterler. Havva karşı koyar.)
HAVVA
Dokunayım deme! Bu çocuk benim:
Kimin haddine koparmak onu ana kucağından?!-
İHTİYAR
Götürün haydi, ne duruyorsunuz?
HAVVA
Ah evladım! Ben beslemedim mi seni
Canımla, kanımla.- Var mı kuvvet
Bu kutsal bağı koparabilecek?
Nasıl vazgeçebilirim senden ebediyen, nasıl razı olurum
Yığında kaybolmana, ve gözlerimin
Kaçamak ihtimamla, seni boşuna aramasına
Yüz tane birbirine eşit yabancı arasında?
ADEM
Ah insanlar, kutsal bildiğiniz bir şey varsa eğer,
Onun rızası için, bırakın bu anneye yavrusunu.
HAVVA
Değil mi ya, değil mi ya! Ah, aziz yabancı!
İHTİYAR
Cüretkar oyuna giriştin yabancı;
Aile geleneğinin
Canlanmasına göz yumarsak eğer, hemen çöker
Her türlü kazanımı kutsal bilimin.
HAVVA
Umurumda bile değil, buz gibi bilim!
Yerin dibine batsın, doğa konuştuğu zaman.
İHTİYAR
Uzatmayın haydi!
ADEM
Sakın dokunmayın haa!
Kılıç duruyor orda, gösteririm sonra
Nasıl kullanıldığını.
İBLİS
Rüya bu, kımıldama sakın!
(Elini Adem'in omuzuna koyar, Adem donup kalır.)
Hisset meş'um kudretini elimin.-
HAVVA
Ah, evladım!
(Yere çöker, çocuğunu alıp götürürler.)
İHTİYAR
Bu iki kadın tek kaldı,
Eş almak isteyen söylesin.
ADEM
Bunu ben istiyorum.
İHTİYAR
Bilgin, ne dersin?
BİLGİN
Tutkun bir erkek, sinir hastası kadın
Yozlaşmış nasıl doğurur; yanlış bir çiftleştirme bu.
ADEM
Ben vazgeçmiyorum, eğer o da istiyorsa.
HAVVA
Ben de seni seviyorum, ebediyen seveceğim.
BİLGİN
Tam çılgınlık bu.- Gerçekten acaip
Geçmişin hayaletlerinin belirdiğini görmek
Aydınlık yüzyılımızda.- Nasıl oluyor bu?
ADEM
Cennetin gecikmiş bir ışını.
İHTİYAR
Yazık.-
ADEM
Acımayın.-
Bu çılgınlık bizim! Biz sizin aklıseliminizi
Kıskanıyoruz. Zira bu dünyada her
Büyük ve soylu olan, daima,
Duygusuz ve soğuk ihtimamın sınırlayamadığı çılgınlık olmuştur
Yücelerden bize doğru tatlı bir musiki gibi gelen
Ruhun sesidir. Tanığıdır, benliğimizin
Ona yakın olduğunun,
Ve bu dünyanın adi toprağını hakir görerek
Daha yüce katlara doğru yol aldığımızın.
(Havva'yı kolları arasında tutar)
İHTİYAR
Bunları ne dinliyoruz hala. Götürün doğru hastahaneye!
İBLİS
Acele tarafından müdahale gerek! Adem, gidiyoruz, yürü!
(Sahnede bulundukları yer, aşağı doğru iner; kaybolurlar.)
:::::::::::::::::
ON ÜÇÜNCÜ SAHNE
(Uzay. Yer küresinin uzaktan görünen bir dilimi gittikçe
küçülerek nerdeyse diğerleri arasına karışan bir yıldız olur.
Alaca karanlık yavaş yavaş zifiri karanlığa dönüşür. Artık
yaşlanmış olan Adem, İblis'le birlikte uçmaktadır.)
ADEM
Bu delice uçuşumuz nereye böyle, söylesene?
İBLİS
Sen değil miydin isteyen
Cüruftan arınmış yüce katlara erişmeyi?
İyi anladıysam eğer, sana yakın bir ruhun sesini
Duymuştun oralardan.
ADEM
Evet, doğru.
Ama böyle soğuk ve katı tasavvur etmemiştim oraya giden yolu.
Bu mekan öylesine bomboş, öylesine yabancı ki,
Mukaddesata tecavüz edenler dolaşıyor burda sanki.
İki duygu çarpışıyor benliğimde:
Hissediyorum ne kadar adi olduğunu toprağın
Ve nasıl hapsettiğini ruhumu; kurtulmak istiyorum çemberinden.
Lakin hüzün veriyor kopmuş olmak, ona dönmek istiyorum.-
Ah İblis! Baksana geriye, ne hale geldi dünyamız,
Önce çiçekler kayboldu gözlerimizin önünden,
Sonra ormanların titreyen yaprakları;
Yüzlerce hoşluğuyla o kadar iyi tanıdığımız yerler
Özellikten yoksun bir düzlüğe dönüştü.
İlginç olan her şey silindi gitti.
Kayalar cüceleşip çakıl oluyor artık,
Ve aşağıdaki basit insanın kutsal bir ses duyduğunu sanarak
Korktuğu şimşekle yüklü bulut,
Nasıl zavallılaşıp sefil bir duman oluyor.
Hani, hani nerde gürüldeyen denizin enginliği?
Kül rengi bir leke oldu
Diğer milyonlar arasına karışıp dönen yer küresinde:
İşte bu, bizim dünyamız.
Ah İblis! Ya o? Onun da
Ayrılması mı lazımdı bizden?-
İBLİS
Yücelmiş görüş açımızdan baktığımızda, yok çaresi
Önce letafet kaybolacak,
Sonra büyüklük, kudret ve nihayet
Bizim için kalmayacak katı maddeden başka hiçbir şey.-
ADEM
Ardımızda kalıyor yıldızlar,
Ne bir hedef görüyorum, ne de bir engel duyuyorum.
Sevda ve kavga olmadıkça bu var oluş neye yarar?
İblis, ürperiyorum!
İBLİS
Ne o, bu kadar mı sürdü kahramanlığın,
Geri dönelim öyleyse, toprakta oynamaya.
ADEM
Kim demiş, ileri, haydi ileri!
Tamamıyla kopuncaya kadar acıyacak ancak
Dünyaya bağlayan bütün bağlar.-
Ama dur, ne oluyor böyle, sıkışıyor nefesim,
Kuvvetim tükeniyor, uyuşuyor beynim.
Galiba masal değil Antaeus'un
Dünya toprağına değdiği sürece
Yaşayabildiği ancak.
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Evet, masal değil.
Sen tanıdığın toprağın ruhunu,
Ben'im ancak sende nefes alan, bilmelisin bunu.
İşte şarampol burada. Buraya kadar geçer hükmüm.
Geri dön, yaşarsın - aşarsan şarampolu, yok oluşun
Bir damlacık suyunda fink atan tek hücreli yaratık gibi.-
Bu bir damlacık su, senin dünyan.
ADEM
Ürkütmen boşuna, inanmıyorum sana.-
Belki senindir vücudum, ama ruhum benim;
Sonsuzdur düşünce ve adalet,
Bunlar daha önce vardı, senin madde dünyandan.
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Gafil insan! Dene de mahvol öyleyse.
Gülün kokusu, gülden önce mi vardı,
Şekil gövdeden önce miydi, ışını önce mi güneşten?
Ah, bir görebilseydin zavallı ruhunu
Uçsuz bucaksız uzayda sürüklenirken,
Hiçbir şey hissetmeden, hiçbir şey anlamadan
Manayı ve ifadeyi
Boşuna arayarak yabancı dünyada,
Üprerirdin. Çünkü her idrak ediş
Ve senin içini dolduran her bir his,
Senin dünya dediğin bir dizi maddenin
İntişarıdır ancak; ve eğer bu başka türlü olsaydı
Varlığımız sona ererdi, seninki de, benimki de.-
Güzeli çirkini, selameti cehennemi,
Senin küçük varlığını çepeçevre kuşatanların hepsini sen,
Benim ruhumdan kazandın.-
Buradaki ebedi adalet
Başka bir dünyada belki de olanaksızdır.
Ve belki de burada kabil olmayan, doğaldır orada.
Ağırlık yoktur belki, varlık belki hareket etmez,
Burada hava olan, fikirdir orada belki,
Burada ışık olan, orada ses,
Burada büyüdükçe büyüyen, orda buzlaşmıştır belki.-
ADEM
Caydıramazsın beni, yücelere erişmek istiyor ruhum.
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Adem, Adem, yaklaşıyor son dakika:
Geri dön, yücelebilirsin dünyada.
Oysa kainatın halkasından
Koparırsan kendini, Tanrı tahammül etmez
Ona yakınlaşmana - hiçe çevirir seni.-
ADEM
Ölüm nasıl olsa hiç yapmayacak mı beni?-
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
Yıllanmış yalanın bu boş lafını
Burada, ruhlar dünyasında ağzına alma.-
Bütün doğa ürperir bundan.-
Rabbın kendine sakladığı
Mukaddes bir mühürdür bu. Bilgi elması bile
Kıramadı bu mühürü.
ADEM
Ben kırarım.
(Uçmaya devam ederler. Adem, bir çığlık atarak kaskatı
kesilir.)
Bittim, mahvoldum!-
İBLİS
(Kahkahayla)
Yıllanmış yalan galip geldi demek.-
(Adem'i yanından iterek)
Dönüp dursun artık bu kukla-tanrı
Yeni bir gezegen olarak uzayda
Belki de yeniden, benim için gelişecektir hayat orada.-
YERYÜZÜ CİNİNİN SESİ
İblis, acele etme sevinmekte!
Yabancı dünyaya değdi sadece.
Öyle kolay değildir kopmak benim ülkemden,
Toprağının sesi çağırıyor seni, yavrum, kendine gel!
ADEM
(Ayılarak)
Yaşıyorum gene.- Hissediyorum bunu, çünkü acı çekiyorum,
Ama çektiğim acı da tatlı geliyor bana.
Ne korkunç şeymiş meğer yok olmak.-
Aman İblis, geri götür beni dünyama,
Boşuna savaştığım yerlere.
Gene savaşacağım ve bahtiyar olacağım.
İBLİS
Bu kadar çok denemeden sonra hala
Yeni kavganın beyhude olmayacağını
Ve hedefe erişeceğini mi sanıyorsun? Gerçekten bir türlü
Gölgelenemeyen bu çocuksu neşe, ancak insana özgü.-
ADEM
Böyle ahmakça bir hayal peşinde değilim.
Biliyorum, hedefe daha yüz kere erişemeyeceğim.
Ama zarar yok. Aslında hedef ne zaten?
Hedef, şerefli cengin sonu;
Hedef, ölüm; hayat ise mücadele;
Ve insanın hedefi, bizzat bu mücadele!
İBLİS
Doğrusu iyi avuntu, ama hiç değilse bari
Mücadele ülküsü büyük olsa.
Ne gezer; yarın alay ediyorsun bu gün uğrunda savaştığınla.
Yarın çocuk oyuncağı oluyor dün seni heyecanlandıran.-
Chaerona'da dökmedin mi kanını
Yenik düşen özgürlüğü savunmak için?
Ve daha sonra Constantin'le birlikte sen değil miydin
Savaşan, dünya hakimiyetini kurmak için?
Din uğrunda kurban olmadın mı,
Ve daha sonra ise, bilimin silahıyla
Dine karşı çıkmadın mı?
ADEM
Doğru, hepsi doğru. Ama ne kadar adi idiyse de ülküm
Gene de coşturmuştu ve yüceltmişti o zaman;
Ve tam da bundan ötürü kutsaldı ve büyüktü.
İster haç yahut bilim, ister özgürlük ya da ihtiras
Uğrunda etkilemiş olsa da, sonuçta
İlerletti insanoğlunu.-
Haydi geri dönelim dünyaya, gidelim yeni cenklere doğru.-
İBLİS
Peki, ya bilginin sözlerini unuttun mu?
Dört bin yıl sonra
Dünya donacak-mücadelenin sonu gelecek.
ADEM
Eğer bilim karşı koyamazsa buna.
Ama karşı koyacak. Hissediyorum, biliyorum.-
İBLİS
Peki, ya sonra? Mücadele, yücelik, kudret var mı,
Us'un, kuramdan oluşturduğu sun'i dünyada?
Kendi gözlerinle görmedin mi az önce?-
ADEM
Kurtarsın dünyayı, yeter.-
Görevini yerine getiren her şey gibi, o da geçer.
Ve o zaman gene yükselir ülkü
Ve can verir ona.
Geri götür beni; yanıp tutuşuyorum görmek için
Kurtarılmış dünyada, hangi yeni öğretinin
Bana coşku vereceğini.-
İBLİS
Geri gidelim öyleyse, peki!-
:::::::::::::::::
ON DÖRDÜNCÜ SAHNE
(Karlarla buzlarla kaplı, dağlık ağaçsız bir yer. Kıpkırmızı,
ışınsız güneş, sisler arasında bir küre halinde duruyor. Ön
planda, yozlaşmış birkaç kayın ağacı, ardıç ağacı, çam ağacı
arasından bir Eskimo kulübesi görünüyor. İyice ihtiyarlamış olan
Adem, yanında İblis olduğu halde, bastonuna dayanarak
dağdan aşağı doğru iniyor. Puslu bir aydınlık.)
ADEM
Ne dolaşıp duruyoruz bu uçsuz bucaksız kar dünyasını,
Boş gözlerle bize bakan ölümden başka şey yok burada,
Sadece, adımlarımızın sesinden korkup suya dalarak
Gürültü yapan birkaç ayı balığı.
Bitkiler bile yorulmuş didinmekten,
Yoz çalılar türemiş yosunlar arasında,
Ve kızıl suratıyla sislerin ardından bakan ay,
Andırıyor mezar çukuruna bakan ölüm lambasını. İşimiz ne
Burada? - Götür beni, palmiyelerin büyüdüğü yere,
Güneşin, güzel kokuların diyarına.
İnsan ruhunun, kuvvetinin
Bilincine vardığı yere.-
İBLİS
Oradayız. Bu kan rengi küre, senin güneşin.
Ayaklarımızın altında ekvator.-
Bilim, yenemedi yazgısını.-
ADEM
Ne korkunç dünya!- Burada ölünür sadece.
Acımam burada bırakacağım hiçbir şeye.
Ah İblis, ben ki bir zamanlar, insanlığın beşiğinin
Yanıbaşında durdum ve gördüm
Nasıl büyük bir gelecek umudunun canlandığını orada,
Ben ki o kadar çok savaşı sonuna dek sürdürdüm,
Şimdi, doğanın matem örtüsünü serdiği
Bu muazzam mezarın başında,
İlk ve son insan olarak dünyada
Düşünüyorum ve bilmek istiyorum. Nasıl mahvoldu soyum?
Soylu bir savaşta görkemle mi,
Yoksa sefilcesine, cüceleşerek mi gittikçe,
Her türlü yücelikten yoksun ve gözyaşına bile değmezcesine.
İBLİS
Ooo, eğer gurur duyuyorsan yüce ruhundan-
Bu adla anmaktan çok hoşlanıyorsun
Damarlarda kanı attıran
Ve genç yüreklerde ülküler coşturan kuvveti-
O zaman isteme, sonunda tanık olarak durmak
Kendi ölüm döşeğinin başında.- Bu saat, bil ki,
Müthiş bir gözden geçirilişidir
Tanrı'sız yapılmış muhasebenin.
Humma ateşi ürkütüp dağıtır
Yaşam aşkının bütün parlak hayallerini,
Sonra kim bilir, hangisiydi gerçek olan,
Son nefesin ufacık hırıltısı
Dehşetli bir istihzasıdır yaşam mücadelemizin.
ADEM
Bari yok olsaydım yükseklerdeyken,
Kuvvetimi ve ruhumu tümüyle duyarken,
Şimdi göreceğime,
Savaşları ve ölümü benimle paylaşmayan
Bir ruhun katı umursamazlığının
Bana gösterdiği kendi mezar kitabemi.-
İBLİS
Soyun, gene çıktı meydana,
Tatlı hayallerden aydınlık idrake doğru uyanışına
Eşlik eden göz yaşlarında.-
Merak etme, yaşıyor hala soyun.
Bak, tam orada bir insan konutu,
Şimdi çıkıyor kapısından sahibi.-
(Kulübenin kapısından, ayı balığı avına hazırlanmış bir
Eskimo çıkar.)
ADEM
Bu dejenere, bu yozlaşmış ucube mi
Yüceliğimin mirasına konan?
Neden engel olmadın bunu görmeme, ah İblis!
Avuntusu daha feci oldu kederimden.
ESKİMO
Demek ki varmış tanrılar üstümüzde
Önüme çıkıverdiklerine göre?
Ama kim bilir, acaba bunlar kötü mü, yoksa iyi mi?
Neme lazım, ben kaçayım; böylesi daha garantili.
(Geri kaçmak ister.)
İBLİS
Dur bir dakika!
ESKİMO
(Yerlere kapanarak)
Merhamet et, efendim!
Sana kurban olsun tutacağım ilk ayı balığı,
Tek dinle beni, dokunma bana.
İBLİS
O ayı balığı üzerinde ne hakkın var ki,
Kendi hayatını kurtaracaksın vererek onunkini?
ESKİMO
Ona malik olan benim; zira görüyorum etrafımda
Nasıl yutuverdiğini küçük kurdu, balığın;
Balığı, ayı balığının; ayı balığını ise benim.
İBLİS
Ve yüce ruhun gıdası da sensin.
ESKİMO
Biliyorum elbet, ama büyük bir lütuf göstererek
İçinde hareket etmeme izin verdiği küçücük zamanı
Satın alıyorum bir kurban vererek.
ADEM
Amma korkakça görüş!
İBLİS
Sen başka türlüsünü mü yaptın?
Aranızdaki tek fark şu ki,
O, ayı balığı kurban etti, sen ise insan
Kendi çehrelerinize göre yarattığınız tanrılara.
ESKİMO
Görüyorum, kızıyorsun; hissediyorum da nedenini,
Açlığım yüzünden cüret ettiğim için sızlanmaya,
İstemeyip yalnız veren ve efsanelerimize göre
Bir zamanlar burada da hüküm süren
Güneşin, iyiliksever tanrısına.- Oh ne olur, tek affet, sen
Lanetlerim onu ebediyen.
ADEM
Buyur işte, Ulu Tanrı,
Aşağı bak da yüzün kızarsın, ne sefil hale gelmiş
Bir şaheser olarak yarattığın insan!-
ESKİMO
Çok öfkelendi arkadaşın, o da mı aç?
İBLİS
Tam tersine, kızması aç olmadığından.
ADEM
Amma yersiz şakaların var!
İBLİS
Gerçek bu, şaka değil! Senin bilgiçliğin
Karnı tok olanınki; oysa soydaşınınki
Aç karnın felsefesi.
Nedenler öne sürerek ikna edemezsiniz birbirinizi,
Lakin derhal anlaşırsınız, eğer sen
Aç kalırsan yahut doyarsa o.-
Evet, evet, sen ne istersen tasavvur et,
Benliğinizde daima hayvandır ilk yerde olan;
Ve ancak sakinleştirebildikten sonra onu,
İdrak eder insan, büyük bir kibirle
Hakir görmeyi asıl benliğini.-
ADEM
Doğrusu İblis, bütün mukaddesatı sinsi bir hızla
Yerin dibine sokan sana
İyi yaraşıyor bu konuşma. Yani her soylu hareket,
Her büyük ülkü, mutfağımızın buharından mı ibaret?
Ya da istisnasız hepsi, ucuz maddenin
Birkaç kanununun hareket ettirdiği ve sabit tuttuğu
Birtakım koşulların ahmakça dölü mü?-
İBLİS
Başka türlüsü var mı? - Yani sanıyor musun ki,
Leonidas boğazda ölürdü,
Parası bile olmayan bir cumhuriyetin
Yavan çorbasıyla besleneceğine,
Şahane villasında yudumlasaydı
Doğunun envai şehvetinin
Tatlı mahmurluğunu?
Yahut ölür müydü Brutus, hemen dilber Porcia'ya
Koşup savaşın heyecanını dindirseydi,
Güzel bir yemek yedikten sonra?
Suç nasıl ürüyor, asalet nasıl?
Kirli hava, sefalet değil mi birini doğuran,
Ötekini ise, günlük güneşlik dünya ve özgürlük duygusu,
Sonraki kuşaklara miras bırakaraktan
Şekliyle ve ruhuyla kendi kendisini?
Kaç kişi kendi kendisiyle hesaplaştığını söyleyip
Bir ağaca astı kendisini.
Lakin birisi çıkıp da kesti mi ipi,
Daha ilk temasında yaşamın,
Unutuverdiler yaptıkları muhasebeyi.-
Eğer büyük Hunyad, ona layık bir halk arasında
Dünyaya geleceğine,
Arabın çadırının gölgesi vursaydı beşiğine:
İlk kahramanı mı olurdu haçlıların?
Yahut diyelim, Luther papa olsaydı
Leo ise, bir Alman üniversitesinde profesör,
Kim bilir o zaman, hangisi olacaktı reformu yapan
Ve hangisi, tahripkar cüretliye lanet yağdıran?
Napolyon ne olurdu, mağrur yolunu
Düzlemeseydi bir halkın döktüğü kan?
Çürüyüp giderdi belki de kokuşmuş bir kışlada.-
ADEM
(İblis'in ağzını kapatarak)
Yeter.- Bütün bu söylediklerin
Ne kadar basit ve ne kadar gerçek görünüyorsa
O kadar da tehlikeli.- Batıl itikat,
Aramızda bulunan ve etkileyen ruhu
Zaten hissedemeyen budalayı körleştirir ancak;
Lakin tanıyacaktır ruh-kardeşini, iyi olan,
Eğer katı öğretin, onu öldürmezse sayılarla-
İBLİS
Konuş öyleyse soydaşınla, yararlı olur
Biraz daha ders alman, kendi kendini tanıman için.
ADEM
Burada yaşayanlar çokluk musunuz?
ESKİMO
Çokluğuz ya, parmaklarımla sayabileceğimden
Daha çokuz. Gerçi bütün komşularımı
Geberttim, ama boşuna,
Yenileri türüyor hep; oysa
O kadar az ki ayı balığı.- Eğer tanrıysan, yap bir şey
Yalvarırım, azalsın insan
Çoğalsın ayı balığı.-
ADEM
İblis, gidelim, yeter!
İBLİS
Karısına da bir göz atıver.
ADEM
Görmek istemiyorum. Çünkü erkek alçaldığı zaman
Manzarasından taciz olur gözümüz; ama sadece
Hakir görme duygusu uyanır içimizde.
Lakin eğer kadın, bu ideal, bu tecessüm etmiş şiir,
Alçalırsa yozlaşır, dehşet doğurur benliğimizde.
Gidelim, görmek istemiyorum.
(Bu arada İblis, Adem'i kulübeye doğru çekmiştir, kulübenin
kapısını tekmeler; içerde Eskimonun karısı olan Havva görünür.
Adem donup kalarak eşikten bakar.)
İBLİS
Eski bir tanıdığın hatlarını görmüyor musun simasında?
Haydi kucaklasana! Yoksa bu dürüst adam
Son derece alınır, bu kadarcık saygıya
Bile layık bulmadığın için eşini.
ADEM
Ben mi? Aspazia'yı kollarıyla sarmış olan
Ben mi kucaklayayım bunu?
Gerçi sezmiyor değilim onun hatlarını,
Ama sanki öpüşürken arada
Hayvanlaşıvermiş gibi.
ESKİMO
(Kulübesine girerek)
Kadınım, konuklarımız geldi.
Buyur et.
(Havva, Adem'in boynuna sarılır, kulübeye doğru çeker.)
HAVVA
Hoş geldin yabancı, otur, dinlen!
ADEM
(Kendisini kollarının arasından kurtarmaya çalışarak)
İmdat, İblis! Çabuk gidelim buradan.
Geleceğimden hal'e geri götür beni.
Görmeyeyim artık çileli kaderimi
Ve beyhude savaşımı. Bırak düşüneyim etraflıca:
Karşı koyayım mı hala tanrının çizdiği alın yazısına.-
İBLİS
Uyan artık, Adem, Rüyan bitti.-
:::::::::::::::::
ON BEŞİNCİ SAHNE
(Sahne değişerek, üçüncü sahnede görülen palmiyeli yer
olur. Gene genç bir delikanlı olan Adem, uykulu gözlerle kulübesinden
çıkar ve şaşkın şaşkın etrafına bakar. Havva hala içerde
uyumaktadır. İblis, ortalık yerde durur. Pırıl pırıl bir gün.)
ADEM
Korkunç manzaralar, ah, nereye kayboldunuz?
Etrafımda her şey, bıraktığım zamanki gibi aynen
Gülüyor, yaşıyor. Oysa arada benim kırıldı kalbim.
İBLİS
Kendini beğenmiş insan! Ne bekliyordun yani?
Düzeni mi bozulsun doğanın,
Yeni bir kuyruklu yıldız mı parlasın gecende?
Yoksa yer mi sarsılsın bir haşere yok oldu diye?-
ADEM
Rüya mıydı hepsi, yoksa şimdi mi rüyadayım?
Ve acaba varlık, rüyadan fazla bir şey mi?
Birlikte tamamen dağılmak için mi
Bir anlığına iniyor ölü maddeye?
Neden, niçin bu bir anlık bilinç,
Var olmanın dehşetini görelim diye mi?-
İBLİS
Sızlanıyor musun?- Sadece korkak olan
Kabul eder darbeyi mücadele etmeden,
Bundan kaçınmak olanağı varken elinde.
Ama kuvvetli olan, yazgının ebedi harflerini
Sakince seyreder, yakınmaz onlardan;
Bakar sadece,
Altında ezilmesin diye onların.
Yazgıdır tarihin üstünde duran
Sen sadece bir araçsın, onu ileri götürecek olan.-
ADEM
Hayır, yalan söylüyorsun, özgürdür idare.
Ben onu kendim hak ettim kendime.
Onun için cenneti feda ettim,
Rüyalarımdan çok şeyler öğrendim.
Düş kırıklığına uğrattı çoğu ve şimdi sadece bana bağlı
Başka türlü çizmek yürüyeceğim yolu.
İBLİS
Eğer unutmak ve ebedi umut
Olmasaydı yazgının can yoldaşları.
Zira biri sararken yaraları,
Beriki halı çeker uçurumlar üstüne,
Ve gayret vererek der ki: yüzlerce cesur kişi düşüp yok oldu,
Sen olacaksın, bunu atlayan mutlu-
Heyecan, kabaran bir dalga gibi sürükler,
Bu gün bir şey uğrunda, yarın gene bir başkası.
Yananlar da olacak odun yığınları üstünde,
Onlara gülenler de.-
Ve çıkacak ilerde, kaydedenler de sayıları,
Şaşıraraktan mantıklılığına yazgının,
Görüp ne kadar oranlı dağıttığını
Evliliği, ölümü, günahı, fazileti,
İnancı, çılgınlığı ve intiharı.-
ADEM
Dur! Parlak bir fikir geldi aklıma-
Ey Tanrı! Sana da karşı koyabilirim.
Şu kadar yaşayacaksın diye yüz kere söylese de kader,
Gülerim ben ona. Yaşamam, canım istemezse eğer.
Bir başıma değil miyim bu dünyada?
Önümde kaya, altında uçurum:
Bir hamle, son perde...
Ve derim ki: Komedi, burada bitti.-
(Adem, kayaya doğru yürürken Havva kapıdan çıkar.)
İBLİS
Bitmiş, laf işte! Gene hezeyan!
Hem başlangıç hem son değil miydi her an?
Bunun için görmedin mi birkaç bin yılı?-
HAVVA
Adem, neden ayrıldın yanımdan?
Ne kadar soğuktu son öpüşün,
Şimdi de keder yahut öfke var bakışlarında.
Öyle korkuyorum ki senden...
ADEM
(Yürümeye devam ederek)
Niye geliyorsun peşimden,
Neden gözlüyorsun adımlarımı?
Bu dünyanın efendisi olan erkeğin,
Gülüp oynaşmaktan başka işleri de vardır.
Anlamaz bunu kadın. Sadece dert olur başına.
(Birden yumuşayarak)
Neden uyumadın sanki birazcık daha;
Şimdi daha zor olacak, gelecek uğrunda
Bana düşen fedakarlığı yerine getirmek.-
HAVVA
Dinlersen beni, kolaylaşır belki,
Zira şimdiye kadar şüpheli olan gelecek
Artık güvenceli.-
ADEM
Nasıl?...
HAVVA
Biliyorum, gülecek yüzün,
Fısıldadığım anda. Yaklaş bana:
Anne olacağım, Oh, Adem.
ADEM
(Dizlerinin üstüne çökerek)
Rabbim, yendin. İşte topraktayım.
Sensiz, sana karşı boşuna cengim.
Yücelt yahut kahret, hazırım.
İBLİS
Haşere! Unuttun mu bana borçlu olduğun
Yüceliğini?-
ADEM
Bırak onu artık!
Boş bir hayaldi o; bu ise sükunet!
İBLİS
Sen gene, sefil kadın! Niye gururlanıyorsun söylesene!
Evladın, cennette bile günahla düştü ana rahmine.
O taşıyacak dünyaya her günahı ve sefaleti.
HAVVA
Eğer isterse Tanrı, sefalet içinde ana rahmine
Düşecek olan bir başkası siler bunları
Kardeşlik getirerek dünyaya.-
İBLİS
Bana isyan mı ediyorsun, alçak?
Kalk topraktan, hayvan, kalk!
(Adem'e doğru tekme sallar. Birden Gökler açılır: Rab,
etrafında melekler olduğu halde, şan içinde ve Gloria ile birlikte
görünür.)
RAB
Ruh! Yıkıl yere!
Olamaz yücelik benim önümde.
İBLİS
(İki büklüm olarak)
Lanet, lanet!
RAB
Doğrul, perişan durma, Adem,
Görüyorsun, rahmetime aldım seni gene.-
İBLİS
(Başını yan tarafa çevirerek)
Bakıyorum, burada bir aile sahnesi
Gelişiyor. Hisleri okşar belki,
Ama akıl için, son derece sıkıcı.
Sıvışayım en iyisi.
(Tam gitmek üzereyken)
RAB
İblis!
Sana da sözüm var, gitme, kal.
Sen ise oğlum, söyle, derdin ne.-
ADEM
Rabbim, korkunç hayaller perişan etti beni,
Bilmiyorum, hangileri gerçekti.
Ah söyle, ne olur söyle, alın yazım ne?
Bu dar sınırlı varlık mı her şeyim?
Kavgası süresince ruhum,
Şarap gibi aynen, temizlenecek ve nihayet berraklaşınca
Toprağa mı dökeceksin ve toprak mı içecek onu?
Yoksa bu soylu içkinin yazısı daha mı iyi?
İleri gidecek mi sonraları soyum,
Soylulaşarak tahtına yaklaşabilecek mi?
Yoksa değirmene su çeken hayvan misali, ölesiye yorgun,
Çıkamayacak mı bir türlü döndüğü daireden?
Kanını döktüğü için
Korkak ve bozguncu yığının alayına uğrayan
Soylu yüreğin var mı ödülü? Aydınlat beni.
Minnetle katlanırım o zaman, her türlü yazgıya.
Ve kazançlı olurum her durumda. Zira
Bu belirsizlik, cehennemin ta kendisi.-
RAB
İsteme artık,
Tanrının hayırlı elinin
Meraklı gözlerinden sakladığı sırrı öğrenmek.
Ruhumun bu toprakta sadece geçici olarak dinlendiğini
Ve sonra onu ebediyetin beklediğini
Görecek olursan eğer, fazilet olmaz artık, burada azap çekmek.
Eğer görecek olursan, toprağın içeceğini ruhunu,
O zaman ne kalır seni teşvik edecek, büyük ülküler uğrunda
Vazgeçebilmek için geçici anın zevklerinden?
Şimdi, geleceğin sisler arasında parlarken,
Anlık varlığının ağırlığı çökerse omuzlarına,
Sonsuzluk duygusu yüceltir seni.
Ama eğer gururuna kapılırsan bunun,
Bir karışlık varlığın sınırlar seni.
Ve yücelik, fazilet, güvende olur.-
İBLİS
(Kahkahayla)
Bastığın yol pek şerefli gerçekten;
Yücelik ve fazilet olacak demek seni yöneten.
Ne ki bu iki sözcük, tecessüm edebilir ancak
Batıl itikat, ön yargı ve
Cehalet, nöbet tutarsa yanıbaşında.-
Neden kalkıştım sanki, büyük şeyler yapmaya
Balçıktan ve güneş ışınından yoğrulmuş insanla.
Bilim için cüce; körlük için ise, büyük.-
ADEM
Alay etme, İblis, sakın alay etme.
Gördüm bilginin halis eserini de,
Yüreğime buz gibi geldi orası.-
Ama, ah Rabbim, kim destekleyecek beni
Doğru yolda kalabilmem için?
Çektin üzerimden yol gösterici elini,
Bilgi meyvesini tattığımdan beri.
RAB
Kolun kuvvetli - yüreğin aydınlık:
İşe çağıran yerler, sınırsız.
Ve eğer iyi kulak verirsen, bir ses gelecek göklerden
İhtar eden ve yücelten.
Sadece onu izle. Ve eğer hareketle dolu hayatının
Gürültüsü içinde, susarsa göklerin sesi,
Sevecen bir kadının
Çıkar bataklarından uzak kalmış temiz ruhu
Duyacak bunu; ve kalbinin atışları arasından süzülerek
Şiir olacak, türkü olacak,
Duracak yanıbaşında daima,
Mutlulukta ve mutsuzlukta,
Teselli eden ve gülümseyen ruhi destek olarak.
Sana gelince İblis, sen de bir halkasın
Kainatımda.- Devam et çalışmaya:
Soğuk bilgin, beyhude inkarın
Kaynatan maya olacak.
-Gerçi saptıracak bir an için insanı,
Ama ne çıkar, gene geri dönecektir insan.
Oysa senin cezan, sonsuz olacak.
Gördükçe durmadan bozmak istediğin her şeyin
Güzel ve soylunun yeni filizi olacağını.-
MELEKLERİN KOROSU
Günah ve fazilet arasında özgürce
Seçebilmek ne büyük ülkü.
Ve buna rağmen bilmek
Tanrının merhametinin kanat gerdiğini üstümüze.-
Cesaretli davran ve aldırma
Eğer nankör olursa yığınlar,
Zira büyük iş yapmak isteyen,
Yığını değil, kendi kendini hedef alır,
Ve başka türlüsünü yapmaktan zaten utanır.
Ve bu utancın bilinci
Yere çarpar adi olanı,
Yüceltir şerefliyi.-
Lakin yolunun yüceliğinde
Körletmesin seni sakın,
Yaptıklarını, Tanrının
Şanı hesabına senin yaptığın
Ve onun sana, kararını uygulatma aracı olarak
Muhtaç olduğu kuruntusu.
Tam tersine sen, şeref kazanacaksın ondan,
İzin verirse sana, bir şeyi, onun yerine yapmana.-
HAVVA
Ah, anlıyorum bu şarkıyı. Şükürler olsun Tanrıma!
ADEM
Galiba seziyorum ben de ve izleyeceğim.
Ah, yalnız o son olmasa!- Bir unutabilsem onu!-
RAB
Söyledim sana insan: Savaş, güven ve inan!
- SON -
:::::::::::::::::
All texts | Click or select a word or words to search the definition |
---|