Huzur - 27

Total number of words is 3214
Total number of unique words is 1767
34.2 of words are in the 2000 most common words
46.9 of words are in the 5000 most common words
54.4 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.

  Taksiden evin önünde indiler. Mümtaz bir elinde çantalar, Nuran'a kapıdan yol verdi. Evin ve sokağın sükuneti genç kadının asabını yatıştırmıştı. Taşlıkta kapıcının karısı yeri siliyordu. Nuran onunla kısa bir ahbaplık etti. Emirgan'a gitmeden evvel çocuğuna Mümtaz vasıtasiyle difteri serumu yapılmıştı. Çocuğun iyileştiği haberini aldı. Mümtaz elinde çantalar, onu merdivenin alt basamağında bekliyordu. Her taraf, karlı havaların hemen arkasından gelen o sefil ışıkla solmuştu. Taşlığın mavi çinileri bu ışıkta simsiyah görünüyorlardı. Merdiveni aydınlatan hava kuyusuna açılan pencereye bir kedi, yüzünü dayamış, nerdeyse çatırdayacak kadar kuru saman rengi gözleriyle onlara bakıyordu. Kapıcının büyük oğlu bahçede sıtmalı sesiyle her zamanki şarkısını söylüyordu:

  Erzincan'ı sel aldı da,

  Bir yar sevdim el aldı...

  Mümtaz, evin kapısından girerken Nuran'ı öpmeğe karar vermişti. -Girmeden evvel... eşikte.- Ve kendi içinden bu saadete gülümsüyordu. Fakat merdiveni çıkıp da kapının küçücük camından sahanlığa düşen keskin ışığı görünce şaşırdı. Nuran, bir ayağı son merdivende, olduğu yerde durdu.

  Nuran:

  -Evde birisi var galiba... dedi.

  Mümtaz:

  -Sümbül Hanım aceleden lambayı söndürmeği unutmuştur... diye onu teskin etti. Fakat kapıyı açtıkları zaman bu tahmini yaptığını bile unuttu. Gördükleri şey, ikisinin de bütün ömürleri boyunca unutamayacakları cinstendi. Holde çok keskin bir ışığın altında tavana asılmış bir insan vücudu, kapıya doğru sallanıyordu. Mümtaz da, Nuran da ilk bakışta Suat'ı tanıdılar. İri kemikli yüzü garip ve zalim bir istihzada kısılmıştı. Sarkan ellerinde kurumuş kan parçaları vardı. Mümtaz biraz dikkat edince kanın holün seramiği üzerinde de bulunduğunu gördü. İkisi de kısa bir an bir şey anlamamış gibi baktılar. Sonra Mümtaz belki de bir daha bütün ömrünce gösteremiyeceği bir soğukkanlılıkla bayılmak üzere olan Nuran'ı evden çıkardı. Ne yaptıklarını bilmeden merdivenleri indiler. Bütün bunlar o kadar çabuk olmuştu ki, kendilerini getiren taksiyi hala kapının önünde buldular. Mümtaz, yine rüyada gibi hareketlerinin manasından adeta habersiz; Nuran'ı otomobile bindirdi. Kendisi de yanına oturdu. İhsan evdeydi. Her vakit yaptığı gibi evde kim varsa hepsini odasına toplamıştı. Ne o, ne Macide hiç beklemedikleri bu ziyarete şaşırmak fırsatını buldular.

  İhsan'ın yardımiyle hadise Nuran'ın ve Mümtaz'ın adı gazetelere geçmeden kapandı. Zaten Suat herşeyi izah eden bir mektup bırakmıştı. Afife, kocasının el yazısını resmen tanıyordu. Mümtaz kısa tahkikat esnasında Afife ile Suat'ın boşanmak üzere olduklarını öğrendi.. Ertesi gün Nuran Bursa'ya hareket etti. Oradan yazdığı bir mektupla:

  -Ne yapalım Mümtaz; kader istemiyor! Aramızda bir ölü var. Bundan sonra beni bekleme artık! Her şey bitmiştir.- diyordu.

  Mümtaz mektubu alınca Bursa'ya koşmuştu. Orada kendisinden evvel gelen Fahir'le karşılaştı. Buna rağmen, Nuran'la uzun uzun konuştular. Genç kadın aşkı artık lüzumsuz ve gülünç buluyordu. -Sana karşı her zamanki gibi dostum. Fakat aşktan ve saadetten, evlilikten bahsetme! Gördüğüm şey, beni hepsinden iğrendirdi.-

  -Peki, benim ne kabahatim var?..

  Nuran:

  -Anlamıyorsun! Seni kabahatli bulmuyorum. Fakat saadetimiz mümkün değil artık, diyorum.

  Böylece hiç ummadıkları şekilde birbirinden ayrıldılar.

  Bir ay sonra Nuran İstanbul'a dönünce Mümtaz'ın ümitleri biraz tazelenir gibi oldu. Genç kadınla birkaç defa şurada burada buluştular. Fakat bu karşılaşmalar yukarıda yer yer bahsettiğimiz sahnelerden başka bir netice vermedi. Nuran aşktan iğrenmişti. Suat'ın yüzündeki korkunç tebessüm onu hemen her yerde takip ediyordu. Bir defasında -sevmekten bahseden kitap dahi okuyamam sanıyorum...- demişti.

  O zaman İstanbul'da Mümtaz için korkunç bir hayat başladı. Adım adım Nuran'ı takip eder gibi yaşıyor, fakat onun bulunduğu yere yaklaşamıyordu. Ömürleri, adeta muvazi geçiyordu. Nadir karşılaşmalarında ise Nuran'ın rahat dostluğuna cevap veremiyor, şaşkın ve asabi, bazen delice kıskanç, bazen ölesiye hayran bir ruh haleti içinde genç kadını rahatsız ediyordu.

  Hareketimizin sebeplerini kendimiz bile çabukça gözden kaybederiz. Kaldı ki etrafımız için onlar çarçabuk kendi başlarına kalırlar. Hatta muhayyilemiz kendiliğinden bu müstakil hareketlere başka sebepler icat eder. Mümtaz için de böyle oldu. Aynı tecrübeyi beraber geçirdikleri halde bir türlü Nuran'ın kendisinden uzaklaşmasını kabul edemiyordu. Biraz sonra bu uzaklaşma için başka sebepler aradı. Genç kadının hayatına tekrar şüphe ile bakmağa başladı. Bazen da Suat'ın ölümünün kendisini bu kadar müteessir etmesini başka sebeplere yoruyor, bir kelime ile Nuran'ı bir ölüden kıskanıyordu.

  Bununla beraber Suat'ı o da unutmuyordu. Sanki o feci ölüm veya karşılaşma -çünkü Suat başka yerde ve başka şartlarla ölseydi elbette bu tesiri yapmıyacaktı! -bu ölümü onun hayatına eklemişti. Polisten Suat'ın mektubunun bir kopyasını almıştı. Zaman zaman mektubu okuyor, asıl düşüncesini anlamağa çalışıyordu.

  Geceleri, karışık rüyalar arasında, hemen hemen hep onunla boğuşuyordu. Ne kendisine olan ve bir aşka pek benziyen düşmanlığını, ne inkarlarını, ne de azaplarını anlıyabiliyordu. Ara sıra İhsan'la bu işi konuşuyorlardı. İhsan için Suat meselesi basitti:

  -O isyan duygusu ile doğanlardandır, diyordu. Böyleleri için mesut olmak kabil değildir. Ne de kendilerini unutmak... Fakat kendisini öldürmesi?..

  -Bütün ömrünce hasretini çektiği hareket... Fakat Suat'ı tek bir düşüncede bulmağa çalışma. O karışık adamdı. Garip bir gururu vardı. Sansüeldi, isyankardı, ve nihayet... hastaydı...

  Xİİİ

  Bu bir nisan günüydü. Mümtaz Emirgan'da kendini boğacak gibi dört tarafından kucaklayan hatıralardan kurtulmak için İstanbul'a gelmişti. İhsan'ın çalışma odasında konuşuyorlardı. Karşıda bütün çocukluğunun şahidi olan Elagöz Mehmet Efendi Camii'nin kurşunsuz kubbesi üstünde tesadüfün bir cilvesi olarak biten bir servi dalı, adeta bu müslüman mabedin mazisi üstünden ölüme ve hayata beraberce gülüyordu. Ve bahar her taraftan taarruz halindeydi. Her taraftan gülüyor, çağırıyor, budalalar! diyor, kendisini arzuda tüketmeyen herşeye kızıyor, göklerin geniş orkestrasıyle durmadan aşk türküleri söylüyordu.

  İhsan, başının etrafında deminden beri altın kavisler çizen bir arıyı eliyle kovaladı ve pencereden sokağın kenarında iten katırtırnaklarına bakarak:

  -Sen Şeyh Galib'i ne yaptın? dedi.

  Genç adam ayağa kalktı:

  -O da başka dert! dedi. Bütün füsun sönmüş... üç haftadır uğraşıyorum. Bir sahife bile yazamadım! Galiba yazamıyacağım...

  Nuran'ın gitmesiyle zihni hayatı durmuş gibiydi. Sanki genç kadın bu mazi rüyasının bütün canlı ve güzel taraflarını beraberinde götürmüş, yerinde tıpkı Mümtaz'ın hayatı gibi bir kül yığını kalmıştı. O kadar dikkatle hazırladığı, beraberinde yaşadığı kahramanlar, bir daha dirilmeleri imkan olmayan gölgeler, sıska ve cansız kuklalar olmuşlardı.

  İhsan eliyle müphem bir işaret yaptı:

  -Aldırma, geçer... sonra birdenbire asıl söylemek istediğini söyledi: Onları kendi duygularının aydınlığında görüyordun. Kendi hayatında vehmettiğin şeyleri onlara taşıyordun! Kendileri için değil, kendi hayatında ve kendin için seviyordun. Eğer seçtiğin devrin meselelerinde arasaydın o zaman herşey değişirdi. Halbuki sen tek bir insanın etrafında dünyayı toplamağa çalıştın.

  Mümtaz iskemlenin kenarını tutmuş onu dikkatle dinliyordu.

  -İyi ama ben meselelerle meşguldüm.

  -Hayır, sen yalnız Nuran'la meşguldün. Sonra birden yüzü yumuşadı. Bu da gayet tabiiydi. Herkes için mukadder bir tecrübeden geçtin. Şimdi hayata açılacaksın! Hislerinin değil, düşüncenin adamı olman lazım! Suat sizin saadetiniz üzerinde ısrar ettiği için kendini yıktı. Hiçbir şeyi kendimize kader yapmağa hakkımız yoktur. Hayat o kadar geniş ve insan o kadar büyük meseleler içinde ki... Onu kavramak için düşüncelerimizde ve hayatımızda hür olmalıyız. Sonra daha ağır bir sesle: -Mesuliyetini taşıyacağın fikrin adamı ol! Onu kendi uzviyetinde bir ağaç gibi yetiştir: Onun etrafında bir bahçıvan gibi sabırlı ve dikkatli çalış!

  -Beni itham ettiğini biliyor musun?

  -Hayır, itham etmiyorum. Nuran seni birtakım mebdelere kadar getirdi. Başkaları oralara başka yollardan geçerek gelirlerdi. Burası ehemmiyetli değil. Fakat artık düşüncesi önüne sed çekmesin! Bir insanda fazla gecikilmez birçok şeyler gibi insanlar da kuyuya benzer. İçlerinde boğulabiliriz. Arasından geç, git. Bir fikrin etrafında düşüncenin hür oyunlarını dene...

  Fakat İhsan bir noktayı anlamıyordu. Mümtaz, Nuran'ın aşkına bir tecrübe gibi bakmıyordu. O hayatının bir parçasıydı, hem büyük bir parçasıydı. Onunla pek az insana nasip olan şeyi, aşkı ve uzviyeti ilahileştiren bir anlaşmayı tatmıştı. Bu kendi saadetiydi, saadetini fedaya razı değildi. Ayrılırken;

  -Anlamıyorlar... diye düşündü. Bir türlü anlamıyorlar...

  O gün akşama kadar surlarda dolaştı. Kendinden uzak, biçare, yorgunluktan bile habersiz, terkedilmiş olmanın azabına bürünerek yürüyordu. Bazen realiteyi görüyor:

  -Beyhude yere Nuran'ı itham ediyorum... diyordu.

  Bu, hissiliğinden geliyordu. Bu hissilik onda bütün binayı çürüten taraftı. -Hepimiz hissiyiz!. diyordu. Ben de İhsan da, Suat da... Onun için hiçbir şey yapamadık! Bizde insanı çürüten bir taraf var!..- Onun yüzünden hakikaten mucizeli bir aşkın çehresini, çizgi çizgi bozuyordu.

  -Daha muvazeneli bir adamda bu aşk neler yapmazdı?. Birdenbire durdu: -Fakat daha muvazenelisi bu tarzda sevebilir miydi acaba?.. Hatta sevilebilir miydi?..

  Ortasından çıkan bir çitlenbik ağacıyle çok hususi bir güzellik kazanan harap bir mezarın önündeydi. Mümtaz kitabeden bunun Şeyh Sinan-ı Erdibli olduğunu öğrendi.

  -Aşağı yukarı Fatih devrinin sonu. Şehrin en eski hemşehrilerinden biriyle karşı karşıya idi. On, onbir yaşlarında, bütün vücudu sivilce ve yara içinde bir kız çocuğu mezarın ortasında oturmuş, taşların üstündeki mum artıklarını topluyordu. Mümtaz'ın dikkatini görünce:

  -Bir bez bağlayın, istediğiniz olur, dedi.

  Daha şimdiden beş on para kazanç karşılığında herşeyi satmağa hazırlanmış bir hali vardı. Mümtaz nerde ise, avuçlarını uzatacağını düşünerek üzüldü. Fakat kız sanki Mümtaz'ın yüzünde bir şeyler okuyormuş gibi:

  -Sizin canınız sıkılıyor, dedi. Bari dua edin, tecrübelidir!

  Mümtaz, deminki düşüncesinin ne kadar hafif kaldığını, bu küçük ve hasta çocuğun imaniyle ne kadar üstün olduğunu anladı. Mümtaz onun ayakları dibinde belki de bir ölü kemiğiyle oynayan küçük erkek çocuğa bir parça bir şey verdi. Kızdan sekiz kardeş olduklarını, Merkezefendi'nin altına düşen bir evde oturduklarını, annelerinin çamaşır yıkadığını, kendilerinin böylece geçindiklerini öğrendi.

  -İhsan'ın hakkı var? Hayat benden fikir ve belki de mücadele istiyor. Hissi duruşlar değil! Birdenbire içinde bir isyan yükseldi. Fakat bunun için Nuran'ı unutmak behemehal şart mıydı? Hem niçin unutmalı, neden kendisini fakirleştirmeliydi. Güneşin altında terini sile sile kendisiyle konuşarak yürüyordu. İçinde İhsan'a karşı bir kin vardı:

  -Bu çocuk için ve benzerleri için ben Nuran'ı unutacağım! Fakat onlar, kendileri, hayatlarında acaba bu cinsten bir fedakarlık yapacaklar mı?

  Etrafında, görmediği, hiç tanımadığı ufuklara kadar alan, kaba, haşin, kendisini ihtiraslarına bırakmış, bütün hak sandıklarında kıskanç, her kültürün ve terbiyenin üstünden atlamağa hazır bir insanlığı görür gibiydi.

  Fakat benim bunu onlardan istemeğe hakkım var mı? Ben kendimi verirsem cömertçe vermiş olmayacak mıyım?

  Surun tanımadığı bir kapısından içeriye girdi. Küçük, betondan bir polis kulübesinin yanına çömelmiş bir Ermeni kadını ona elini uzattı:

  -Yardım et ki kalkayım oğul!..

  Mümtaz -kalkman behemehal lazım mı?- der gibi baktıktan sonra elini uzattı. İhtiyar kadın güçlükle yerinden kalktı.

  -Şurada bir kilise var da... mübarek yerdir. Fakir ama... Dileğin varsa bir adak adayıver... kabul olur. Ben oraya gidiyorum!

  Mümtaz daha ziyade boş arsa parçalarına benziyen sokaklar içinde ve çoğu bir gramofon kutusunu hatırlatan evlerin arasından yürümeğe başladı:

  -Evet hayatı yapmak istiyenler kendilerini cömertçe ona bağışlamalıdırlar.- Fakat Nuran'ın düşüncesi içinden bu cümleyi başka türlü tekrarladı:

  -Hakikaten sevenler de karşılık beklemeden severler...-

  Nuran'a karşı haksızlık ettiği düşüncesi bir türlü zihninden çıkmıyor, ondan uzak yaşamağa tahammül edemiyordu.

  -İhsan, bana fikirden bahsediyor... Ben o kadar bedbahtım ki... Birdenbire İhsan'a karşı deminki hiddet ve kini yeniden duydu:

  -Niçin hayatın üzerinde duranlar insanı anlamıyorlar?

  Hayat ve insan ayrı şeylerdi. Biri ötekini etiyle, kemiğiyle, alın teriyle, düşüncesiyle yapıyordu. Fakat aynı şey değildiler. Birinden birini seçmek lazımdı. Fakat Mümtaz ikisinin ortasında sonuna kadar sallanacağını biliyordu. Ne ferdi saadetinden vazgeçebilecek, ne de etrafındaki hayatın korkunç icabını, bu on yaşında evliya türbesini bekliyen biçare kızı ve ihtiyar Ermeni karısını unutacaktı.

  -Ben zayıf adamım; sadece zayıf yaratılmış bir adam. Fakat hangimiz zayıf değiliz... Bu son sözü söylerken Suat'ı düşündüğünü kendisi de biliyordu. Nitekim girdiği küçük kahvede cebinden mektubunu çıkararak kim bilir kaçıncı defa okumağa başladı.

  Bu herşeyle alay eden bir sinizm ile, iç benliğe maledilmiş azaplarla dolu uzun bir mektuptu. Mümtaz onu okudukça Suat'ın kendisini çok derinden yakaladığını hissediyordu. Fikirlerinden hiç birine iştirak etmiyordu. Fakat azabını paylaşıyordu. Nihayetinde Suat'ın da artık kendisini bırakmıyacağını, onun da realiteleri arasına girdiğini anladı. O zaman, Nuran'ı ilk defa gördüğü gün onu sanatoryuma gitmek için vapura götürürken düşündükleri ve konuştukları hatırına geldi.

  Suat her zaman olduğu gibi, ayrılırken, onunla alay etmiş:

  -Yüzüme hakikaten ölmüşüm gibi öyle hüzünle bakma! demişti. Bu dünyayı tek başına sana bırakmağa niyetim yok.

  Suat sözünü tutmuştu. Fakat nasıl bu şaka o zaman kendisini rahatsız etmişse, şimdi çok başka ve daha derin şekilde hakikat olunca kendisini yine öyle rahatsız ediyordu.

  Hayır Suat'ın düşüncesi de, Nuran'ın düşüncesi gibi, bütün öbürleri gibi onu bırakmıyacak, ve Mümtaz bütün ömrü boyunca onları beraberinde taşıyacağı için birkaç rüzgarda birden parçalanacaktı.

DÜRDÜNCÜ BÖLÜM

  MÜMTAZ

  İ

  Mümtaz genç kızlardan ayrılıp Eminönü'ne döndüğü zaman saat beşi yirmi geçiyordu. İlk önce tramvayların her türlü binme teşebbüsünü reddeden kalabalığını seyretti. Çaresiz, bir taksiye atlaması lazım geliyordu. Fakat o zaman da Bayezıt'a çok erken varmış olacaktı. Sabahleyin Orhan'a rastlamış, -Altıda beni Küllük'te bekleyin!- demişti. Vakit daha erkendi. Onlar gelmeden evvel tek başına kahvede olmayı istemiyordu. O kadar çok insan tanıyordu ki... On beş gündür, ilk defa kendi arkadaşlariyle buluşacaktı; başkalarının aralarına katılmasından korkuyordu. -Ben müdafaasız adamım!-

  Birdenbire söylediği söze kendisi de şaşırdı. Hakikaten müdafaasız adamdı. Ona insanlar kendilerini ve arzularını zorla kabul ettirirlerdi. Sade bu kadar mı ya? Düşüncesi hep Nuran'ın etrafında dolaşıyordu. Fakat korktuğu kadar hırpalanmış değildi. Talihin ihanetine uğramağa alışanların sükuneti içinde yorgun ve dalgın yürüdü. Yaz günleri, rüzgariyle o kadar hoşa giden Yenicami'nin kemeri altında bir daha -müdafaasız adamım...- diye tekrarladı. -Her şeyimi alabilirler...-

  Sultanhamam'ın kalabalığında bir dakika durdu ve etrafına baktı. Burası şehrin en işlek yeri olmalıydı. Bir yığın insan, otomobil, yük arabası her tarafta kaynıyordu. -Bir modern ressam bu kalabalığı hanların pencerelerinden hevenk hevenk sarkıtabilir! ve hiç de yanılmış olmaz! Fakat ne kadar gürültü?..-

  -İyi ama, neden Nuran'ı düşünmüyorum? Hatta düşünemiyorum?- Sanki İclal'le Muazzez, bütün sıkıntılarını, kalbini burkan acıyı, hatta o zenginleştirici aşkı beraberlerinde alıp gitmişlerdi. -Nerede ise bu işin bittiğine memnun oldum, diyeceğim!..- Kendisinde bu değişikliği merak ve endişe ile takip ediyordu. Genç kadını, hiç düşünmüyor değildi. Hatta hayaliyle beraber yürüyordu. Fakat çok uzak, sanki aralarında kalın su tabakaları, bilmediği maddeler varmış gibi, -İnsandaki ölüm terbiyesinin verdiği bir şey olsa gerek!- Oldu ile bittiye çare yoktur, diyen bir atalar sözü hatırlıyordu. Bu da aynı şeydi.

  Yavaş yavaş yokuşu tırmanıyordu. -Ölüm düşüncesi bizde, kat'i vaziyetleri olduğu gibi kabul eden bir taraf vücuda getirmiş!- Belki de bu, vaziyetin tesiriydi. Harp olacaktı. Karaborsanın hazırlandığını gözleriyle görmüştü. Fakat ona da o kadar müteessir değildi; hiç olmazsa isyan hissi duymuyordu. -Mademki bir zaruret haline geldi. Mademki bu hallerin başka türlü içinden çıkılmaz!- ne diye telaş etmeliydi! Bu harp düşüncesinin arasından tekrar etrafına bakındı. Bu çarşı, altı ay sonra bu vaziyetini muhafaza edebilecek miydi? Bu dükkanlarda bu bolluk elbette devam etmiyecekti. Kumaş, kadın eşyası, fayans takımları, gündelik öteberi dolu vitrinleri şüphe ile seyretti. Otomobiller insanların arasından adeta onları birbirinden ayırarak, iterek geçiyorlardı.

  Bir hammal sırtında, çok havaleli bir yükle ona doğru yavaş yavaş geldi. Adamın boynu ve göğsü yükün altında eğilmişti. Yokuşun üstünden, kendisine doğru, iki kolunu yanına sarkıtmış, sanki çok cesur bir çizgi kısaltmasında alnıyle elmacık kemikleri birleşmiş ve çene kaybolmuş yürüyordu. Belki de bu çizgi kelimesinin uyandırdığı bir çağrıyla Puget'in Cariatide'lerini hatırladı. Fakat hemen arkasından düşüncesinden şüphe etti. -Hakikaten böyle bir kısaltma var mıydı?- Hammal daha ziyade, yolunu görmek için, bütün yüzü meydanda yürüyordu. -Yalnız başı omuzlarının üstünde değil de, göğsünden çıkmışa benziyordu.- Evet, göğüse eklenmiş bir baştı bu. Hatta öyle de değildi. -Görmüyoruz, dikkat etmiyoruz; ezberden konuşuyoruz!- adamın alnından iri ter taneleri akıyordu; tam Mümtaz'ın yanıbaşında bu damlalar gözlerini örtmesin diye, eliyle alnını silmişti. Mümtaz, kalın, esmer elin hareketini iyi hatırlıyordu. Tek başına bir kabus olabilirdi.

  Bütün uzviyetinde adımlarını hesap eden bir hal olacaktı. Gözleriyle görüyor, adımlarıyle yokluyor, tartıyor ve düşünüyordu. Hayır, belki de düşünmüyor, sadece yokluyordu. Tekrar durdu, arkaya baktı. Hammal henüz yedi sekiz adım ötedeydi. İri, tahta sandığın bittiği yerde, beyaz, bez pantalonun yamalı, bol, şekilsiz düşüşü geliyordu. -Hiç de Puget'in devlerine benzemiyor. Onlar gerilmiş adalenin, bütün vücuttan akan kudretin ifadesidirler. Bu biçare ise sırtındaki yük tarafından yutulmuş!- Adamın yüzünü bütün vuzuhuyla zihninden bir daha geçirdi. Hiçbir kuvvet ifadesi, hatta hiçbir düşünce yoktu. Sadece bir adım, bir adım daha diyordu. Küçük, kendi ayaklarının adımlarıyle, parça parça yaşıyordu. Yalnız ellerinde garip bir sertlik vardı.

  Başını salladı ve birkaç sene evvel çıkan, insan sırtında yük taşımasını meneden o çok iyi niyetli kanunu düşündü. İstanbul'un içi birkaç gün allak bullak olmuştu. Çekçek arabaları ortaya çıkmış, yolları tutmuştu. Taşıma denen şey adeta güçleşmişti. Sonra kanun, yavaş yavaş unutulmuş, herşey eski haline gelmiş, bu hammal ve benzerleri eski yüklerine tekrar kavuşmuşlar, tabii hal avdet etmişti. -Tıpkı Milletler Cemiyeti, sulh konferansları, büyük işbirliği arzuları, harp aleyhindeki propagandalar, eserler gibi,- Mümtaz'ın kafasında asrımızın insanıyle bu hammalın talihi garip şekilde birleşmişti. -Demek ki ikisi de imkansızdı.-

  Acaba kimdi? Nasıl yaşar, ne düşünürdü? Evli miydi, çocukları var mıydı? Birkaç saat evvel Bitpazarı'nda gördüğü eşyaların, o ucuz tulumların, eski fistanların bolluğu bu gibiler içindi. Hayatlarını hiçbir zaman öğrenemiyeceği insanlardı bunlar. Ara sıra gazetelerde, büyük, ciddi münakaşaların, hayatın çiçeği zannedilen artist resimlerinin, emrivakili dünya havadislerinin arasında iki üç satırlık bir fıkra, bir cinayet veya ani ölüm haberi çıkar, o zaman, gözümüzün önünde yaşadıkları halde yine bizim için gölgede kalan bu insanların hayatı, üzerinden bir tabancanın, bir hançer veya Bursa bıçağının kısa parıltısı geçtiği veya bir ev çöküntüsünün altında kaldıkları için, bir saniye aydınlanır, sonra yine unutulurdu. Mümtaz, bir lahza Taksim'in biraz aşağısında, Fındıklı'ya inen yokuşun sağ tarafında, Unkapanı taraflarında tenekeden, kerpiçten evlerde yaşayan insanları hatırladı. Bulaşık ve lağım sularının açıkta aktığı sokaklar, pislik içinde çok zalim ve tesadüfi bir ayıklanma ile büyüyen çocuklar, sonra onların biraz kanatlanınca baba evini susuz çeşme yalaklarına, kaldırımlara, köprü altlarına değiştirmesi.

  -Kaç muharebe ile bu hale geldik?- Doksanüç Harbi'nden beri bir yığın felaket, İstanbul'un yarısını köylü mü, şehirli mi olduğu bilinmeyen, fakirlikten, ihtiyaçtan başka, belli bir kategoriye girmeyen bu cins insanlarla doldurmuştu. -Şimdi sıra Avrupa'nın!- diye düşündü. Tabii tek muharebede olmıyacaktı bu. -Fakat kim diyor ki tek bir muharebe ile kalacak...

  -Muharebe olursa bu hammal askere gidecek! Ben de gideceğim! Fakat arada bir fark var. Ben Hitler'i ve fikirlerini tanıyor ve ona kızıyorum. Onunla sevine sevine dövüşürüm. Fakat bu biçare ne Almanya'nın, ne de bu fikirlerin farkında. Bilmediği, tanımadığı bir davaya karşı harbedecek; belki de ölecek!-

  Durdu ve kendisine büyük bir ciddiyetle sordu: -Peki, netice?..-

  Fakat bu neticeyi alamadı. Kalabalıkta birisi ona sanki mahsustan yapıyormuş gibi sürtünerek geçti ve hızla yürüyerek biraz önde, yan sokaklardan birine saptı. Mümtaz bu çarpan adamın kim olduğunu görmek için başını o yana çevirdi: -Garip şey...- diye birkaç defa tekrarladı. Adam, Suat'a benziyordu. -Ama Suat öldü.- Tekrar bu benzeyişin derecesini tayin için o tarafa baktı. Hakikaten Suat'a benziyen birisi, uzaktan ona bakıp gülünısüyordu. Sırtında kurşuni elbiseler vardı. Şapkası elindeydi. -İmkansız...- dedi. -Yoksa ölüler bu kadar fena mı gömülüyorlar?-

  Bu son düşüncesine fena halde kızdı. -Bir felaketle alay etmek bana yakışmaz. Kaldı ki ölümünden az çok ben de mesulum. Hatta yalnız ben ve Nuran. O anahtarı bulup evimize gelmeseydi; burnunun dibinde o kadar gürültü yapmasaydık.- Fakat yalnız kendileri değildi. Bir üçüncü insan daha vardı. Son gece Suat Boğaz iskelesinde tesadüf ettiği bir küçük kızı da evine getirmişti. Ve bu küçük kız, onu hayatı üzerinde düşünmeğe mecbur etmişti. Mektubunda -O zaman birdenbire hayatımı gördüm ve iğrendim- diyordu. Genç olmaktan, hayat tarafından henüz çiğnenmekten başka bir kabahati olmıyan bu kızcağıza da bu ölümden bir mesuliyet düşünüyordu. -Birdenbire Allah'ı aradım. Ah, inansaydım, herşey o kadar kolay ve tabi olurdu ki...- Fakat Suat niçin Allah'ı bu kadar çapraşık yollardan aramıştı. Neye doğrudan doğruya ona gitmemişti?

  Bu kız elbette Suat'ın ölümünü gazetelerde okumuştu. -Kim bilir, ne kadar müteessir olmuş, çırpınmıştır. Neden?- Çünkü bir adamın hayatına, yalnız bir gece, uzaktan, yatacak yeri olmadığı, bir otelde kalmak istemediği için girdi diye. Nasıl insanlar birbirini eziyorlardı?

  Düşüncesi bir sıçrayış daha yaptı. Suat'ı, Emirgan'daki evin sofasında, o kadar garip konuştuğu o gecede, rakı masasının başında gördü. -Emin Bey yeni gitmişti!- Birdenbire etrafı sanki değişti. Bir ses, kendi içinde bir ses, ona ferahfeza ayininin ilk cümlesini tekrarlıyordu. Hiç göremiyeceği bir güneşin arkasından ağlar gibi içinde hasret kımıldadı. Nuran'ı bir daha göremiyecekti. -Ne de Suat'ı?- Yine mi Suat?

  Üç gündür Suat'la meşguldü. -Dün gece de onu rüyamda gördüm. Tabii, bu havadisi alacaktım.-

  Sabahtan beri bu rüyanın tazyiki altında olduğunu şimdi hatırlıyordu. Fakat rüyanın kendisini bir türlü bulamamıştı. Yalnız bütün gece Suat'la uğraştığını biliyordu. -Çok büyük bir evde idim. Evet, çok büyük bir ev. Bir yığın, koridor, sofa ve oda. Nuran'ı arıyordum. Her kapıyı açıp bakıyordum. Fakat hepsinde Suat'ı görüyordum. Ona özür diliyor, rahatsız ettim, diyordum. O bana gülüyor ve başını sallıyordu.-

You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Huzur - 28
  • Parts
  • Huzur - 01
    Total number of words is 3262
    Total number of unique words is 1841
    32.8 of words are in the 2000 most common words
    45.2 of words are in the 5000 most common words
    52.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 02
    Total number of words is 3261
    Total number of unique words is 1795
    33.0 of words are in the 2000 most common words
    48.2 of words are in the 5000 most common words
    55.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 03
    Total number of words is 3247
    Total number of unique words is 1802
    32.1 of words are in the 2000 most common words
    45.9 of words are in the 5000 most common words
    54.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 04
    Total number of words is 3114
    Total number of unique words is 1903
    30.2 of words are in the 2000 most common words
    42.4 of words are in the 5000 most common words
    49.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 05
    Total number of words is 3306
    Total number of unique words is 1849
    30.5 of words are in the 2000 most common words
    43.6 of words are in the 5000 most common words
    50.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 06
    Total number of words is 3232
    Total number of unique words is 1863
    31.7 of words are in the 2000 most common words
    45.4 of words are in the 5000 most common words
    51.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 07
    Total number of words is 3245
    Total number of unique words is 1844
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    45.8 of words are in the 5000 most common words
    53.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 08
    Total number of words is 3237
    Total number of unique words is 1819
    30.5 of words are in the 2000 most common words
    42.8 of words are in the 5000 most common words
    49.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 09
    Total number of words is 3176
    Total number of unique words is 1789
    33.4 of words are in the 2000 most common words
    47.3 of words are in the 5000 most common words
    54.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 10
    Total number of words is 3151
    Total number of unique words is 1852
    32.0 of words are in the 2000 most common words
    45.5 of words are in the 5000 most common words
    51.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 11
    Total number of words is 3204
    Total number of unique words is 1785
    32.5 of words are in the 2000 most common words
    45.9 of words are in the 5000 most common words
    53.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 12
    Total number of words is 3333
    Total number of unique words is 1912
    30.2 of words are in the 2000 most common words
    42.1 of words are in the 5000 most common words
    49.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 13
    Total number of words is 3267
    Total number of unique words is 1951
    28.1 of words are in the 2000 most common words
    41.1 of words are in the 5000 most common words
    48.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 14
    Total number of words is 3178
    Total number of unique words is 1854
    29.5 of words are in the 2000 most common words
    43.6 of words are in the 5000 most common words
    51.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 15
    Total number of words is 3231
    Total number of unique words is 1940
    28.8 of words are in the 2000 most common words
    41.5 of words are in the 5000 most common words
    48.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 16
    Total number of words is 3268
    Total number of unique words is 1862
    31.0 of words are in the 2000 most common words
    44.8 of words are in the 5000 most common words
    50.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 17
    Total number of words is 3195
    Total number of unique words is 1846
    29.0 of words are in the 2000 most common words
    42.8 of words are in the 5000 most common words
    49.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 18
    Total number of words is 3249
    Total number of unique words is 1783
    32.6 of words are in the 2000 most common words
    47.1 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 19
    Total number of words is 3177
    Total number of unique words is 1832
    33.2 of words are in the 2000 most common words
    46.4 of words are in the 5000 most common words
    53.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 20
    Total number of words is 3255
    Total number of unique words is 1888
    31.5 of words are in the 2000 most common words
    43.5 of words are in the 5000 most common words
    51.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 21
    Total number of words is 3354
    Total number of unique words is 1956
    28.4 of words are in the 2000 most common words
    39.5 of words are in the 5000 most common words
    46.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 22
    Total number of words is 3393
    Total number of unique words is 1881
    26.5 of words are in the 2000 most common words
    38.5 of words are in the 5000 most common words
    45.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 23
    Total number of words is 3259
    Total number of unique words is 1741
    33.4 of words are in the 2000 most common words
    47.4 of words are in the 5000 most common words
    54.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 24
    Total number of words is 3211
    Total number of unique words is 1768
    33.6 of words are in the 2000 most common words
    46.3 of words are in the 5000 most common words
    53.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 25
    Total number of words is 3196
    Total number of unique words is 1800
    31.6 of words are in the 2000 most common words
    45.5 of words are in the 5000 most common words
    54.3 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 26
    Total number of words is 3166
    Total number of unique words is 1788
    32.8 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    53.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 27
    Total number of words is 3214
    Total number of unique words is 1767
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    46.9 of words are in the 5000 most common words
    54.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 28
    Total number of words is 3279
    Total number of unique words is 1845
    30.4 of words are in the 2000 most common words
    43.3 of words are in the 5000 most common words
    51.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 29
    Total number of words is 3362
    Total number of unique words is 1865
    31.8 of words are in the 2000 most common words
    47.3 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 30
    Total number of words is 3119
    Total number of unique words is 1802
    31.0 of words are in the 2000 most common words
    42.9 of words are in the 5000 most common words
    51.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Huzur - 31
    Total number of words is 2997
    Total number of unique words is 1633
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    47.8 of words are in the 5000 most common words
    53.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.