Genclik yillarim - 12

Total number of words is 2860
Total number of unique words is 1571
33.9 of words are in the 2000 most common words
46.3 of words are in the 5000 most common words
53.9 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
İçki hazırlandı. Derptli masaya damlata damlata "'jonka"yı bardaklara doldurdu ve "Haydi çocuklar, başlayalım!" diye bağırdı. Hepimiz ellerimize içkiden yapış yapış olan birer dolu bardağı aldıktan sonra Derptliyle Frost, "Yühe!" nakaratının sık sık geçtiği bir Alman şarkısını tutturdular. Hepimiz karmakarışık, onlara yardım ederek, sallanmaya, bir şeyler bağırmaya, "jonka"yı övmeye, sonra bu sert ve tatlı içkiyi, kollarımızı birbirimize geçirerek, kimimiz de geçirmeden doğrudan doğruya içmeye başladık. Bundan sonra bekleyecek bir şey yoktu; eğlence adamakıllı kızışmıştı. "Jonka"dan dolu bir bardak içmiştim ki, bir tane daha doldurdular; şakaklarım zonkluyor, kâsedeki alev kıpkırmızı görünüyordu. Çevremdekilerin hepsi bağrışıp gülüştükleri halde, hiçbirimizin (bu arada kendimin de) eğlenmediğimize emindim; ama nedense, çok neşeli görünmeyi gerekli sayıyorduk.
İçimizde gerçekten neşeli olan, yüzü gitgide daha çok kızaran, her yerde aynı zamanda görünen, boşalan bardakları dolduran Derptliydi. Bardağı doldururken dökülen içkiden tümüyle ıslanan masanın üstü yapış yapış olmuştu. Olayların birbiri ardından nasıl sıralandığını bilmiyorum; aklımda kalan bir şey varsa o da Derptli'yi de Frost'u da birdenbire sevmeye başladığım, Alman şarkısını ezberlediğim ve ikisinin de tatlılaşmış dudaklarından öptüğümdü. Aynı zamanda, yine o akşam Derptli'den nefret ettiğimi ve kafasına bir sandalye vurmak istediğimi ve kendimi zor tuttuğumu anımsıyorum. Yine, Yar lokantasında yemek yediğimiz sırada ellerim, ayaklarım nasıl bana boyuneğmedilerse, burada da aynı şeyi duyduğumdan başka, bu akşam başımın son derece ağrıması ve dönmesinden, hemen orada öleceğimden korktuğumu; sonra hepimizin nedense yere oturup kürek çeker gibi devinimler yaparak, "Volga Irmağının Üstünde" şarkısını söylediğimizi ve o sırada bunu yapmanın hiç de gerekli olmadığını düşündüğümü; yerde yatarak ayaklarımızı birbirimize takıp Çingene güreşi yaptığımızı; birinin boynunu büktüğümü; bunu yaparken de karşımdaki ayık olsaydı bunu yapamayacağımı düşündüğümü; yemek yiyip başka bir içki içtiğimizi; hava almak için dışarı çıktığım için başımın üşüdüğünü; oradan ayrılırken çok karanlık olduğunu; arabanın basamağının aşağı eğilip kayganlaştığını ve arabacımız Kuzma'nın, yerinde tutunamayacak denli iğreti oturduğundan paçavra gibi sallandığını anımsıyorum. Bunların en önemlisi de, çok eğleniyormuş, içmeyi çok seviyormuş ama hiç sarhoş olmamış gibi görünmekle çok hoppaca davrandığımı... bütün gece işte bunları düşünüyor, başkalarının da aynı şeyi yapmakla aptalca davranmış olduklarını anlıyordum. Bana öyle geliyor ki, herkes tek tek benim gibi hoşnut değildi; ama bu hoşnutsuzluğu yalnızca kendisinin duyduğunu sanarak genel eğlenceyi bozmamak için eğleniyormuş gibi görünmeye kendini zorluyordu. Böyle olmakla birlikte, tuhafınıza gidecek ama, çorba kâsesine dokuzar rubleden üç şişe şampanya, her biri dörder ruble olan on şişe rom, ki akşam yemeği dışında hepsi yetmiş ruble tuttuğundan, böyle bir tavır takınmayı gerekli buluyordum. Bundan o kadar emindim ki, Baron Z.'nin toplantısında olan arkadaşlar, ertesi gün derste, akşam yaptıklarından söz etmeye utanmadıkları gibi, bunları herkesin duyabileceği gibi yüksek sesle de konuşuyorlardı. Olağanüstü iyi bir içki âlemi olduğunu; Derpt Üniversitelilerin bu işin ustası olduklarını ve yirmi kişilik şölende kırk şişe rom içildiğini; birçoklarının ölü gibi, masaların altında sızdıklarını anlatıyorlardı. Bunları neden anlattıklarını, kendileri için bile neden birçok yalan uydurduklarını bir türlü anlayamıyordum.
XL
NEHLUDOVLARLA DOSTLUĞUM
O kış, yalnızca bize oldukça sık gelen Dimitri ile değil, kendileriyle anlaşmaya başladığım bütün ailesiyle de çok sık görüşüyordum.
Nehludovlar (anne, teyze ve kızları) geceleri evlerinden çıkmazlardı. Bunun için prenses, kendi deyişince, gecelerini kâğıt oynamadan ve dans etmeden geçirebilen gençlerin evlerine gelmelerinden hoşlanırdı. Ama böyle erkeklerin pek az olduğu anlaşılıyordu; çünkü ben hemen her akşam onlara gittiğim halde, konuklarla binde bir karşılaşırdım. Bu ailenin her üyesine alıştım, hepsinin değişik özellikleri ve aralarındaki ilişkiler konusunda açık bir bilgi edindim. Odalarına, mobilyalarına alıştım. Konuk olmadığı günler, Varenka ile odada baş başa kaldığımız dakikalar dışında kendimi çok rahat duyumsardım. Öyle sanıyordum ki, güzel bir kız olmayan Varenka, kendisine âşık olmamı çok istiyordu. Ama bundan doğan sıkılganlık da yavaş yavaş geçmeye başladı. Konuşurken, karşısındakinin kardeşi mi, ben mi, yoksa Lubov Sergeyevna mı olduğuna hiç dikkat etmediğini öyle doğallıkla gösteriyordu ki, ona arkadaşlığından hoşlandığımı ve bunun utanacak, ayıplanacak bir şey olmadığını kendisine anlatmaktan çekinmeyeceğim bir kimseye bakar gibi bakmaya alışmıştım. Tanıştığımdan beri, onu kimi günler çok çirkin, kimi günler de oldukça güzel görüyordum. Ama bir kez olsun, kendisine âşık olup olmadığım aklıma gelmedi. Onunla doğrudan doğruya konuştuğum da olurdu, ama en çok kendisine değil de Lubov Sergeyevna'ya ya da Dimitri'ye sesleniyormuşum gibi davranırdım; bu yöntem çok hoşuma giderdi. Onun yanında konuşmaktan, o şarkı söylerken dinlemekten, kısacası bulunduğum odada onun da varlığını duymaktan pek hoşlanırdım. Bununla birlikte, Varenka ile aramızdaki ilişkinin ilerde nasıl olacağını ve arkadaşım kız kardeşime âşık olursa kendimi ona nasıl vereceğimi artık pek az düşünüyordum. Ara sıra bu gibi düşünce ve tasarılar aklıma gelse de, durumumdan hoşnut olduğumu duyumsayarak, bu tür düşünceleri bilinçsizce kafamdan uzaklaştırmaya çalışıyordum.
Bütün bu yakınlığa karşın Nehludovlardan ve hele Varenka'dan gerçek duygularımı ve eğilimlerimi gizlemeyi asıl görevim sayarak, kendimi bambaşka bir genç gibi, gerçekte asla olamayacağım biçimde göstermeye çalışıyordum. Kendimi tutkulu göstermek istiyor, herhangi bir şey hoşuma gittiğinde ona hayran oluyor ve şaşkınlık ünlemleri çıkarıyor, canlı el kol devinimleri yapıyordum. Bununla birlikte, gördüğüm ya da işittiğim olağanüstü durumlar karşısında çok soğukkanlı davranıyordum; kendimi kutsal bir şey tanımayan katı yürekli bir alaycı ve gözünden bir şey kaçırmayan duygulu bir insan; bütün davranışlarında tümüyle mantıklı; her şeyde kılı kırk yarar; düzenli, aynı zamanda maddi şeylerden nefret eden bir kimse gibi göstermek istiyordum. Açıkça söyleyebilirim ki, ben gerçekte benzemek isteğim o garip yaratıktan çok daha iyiydim. Ama benzemek istediğime de benziyordum. Nehludovlar beni çok seviyorlar ve talihten olacak sanırım, yapmacıklarıma inanmıyorlardı. Bütün ailede beni sevmiyor gibi görünen ve bana alaycı, son derece bencil ve dinsiz gözüyle bakan, benimle sık sık tartışıp hırslanan, kesik kesik cümlelerle bana saldıran Lubov Sergeyevna idi. Dimitri de onun kendisine birçok iyilik yaptığını ve onu kimsenin anlamadığını söyleyerek, eskisi gibi arkadaşlık sınırını aşan ilişkisini sürdürüyordu. Bu arkadaşlık, eskiden de olduğu gibi, bütün aileyi üzüyordu.
Bir gün Varenka, hiçbirimizin anlamadığı bu yakınlık konusunda konuşurken:
- Dimitri çok onurlu, çok gururludur, dedi. Akıllı olmasına karşın, her yerde önde gelmeyi, kendisine hayran olunmasını ve iltifatı sever. Çok saf olan teyzemiz de ona hayrandır ve bu hayranlığı kendisinden saklamayı başaramadığı için, Dimitri'ye karşı ikiyüzlülük, ama içtenlikten doğan bir ikiyüzlülük göstermiş oluyor.
Bu düşünce iyici aklıma yerleşmişti. Sonraları bunu incelerken Varenka'nın çok akıllı olduğunu düşünmekten kendimi alamadım; bundan dolayı da onun için düşüncelerimde kendisine gerekli değeri verdim. Varenka'da gördüğüm akıl ve ahlak erdemlerinden ötürü kendisine saygı duymaya başlıyor, ama bu değerlendirmeyi büyük bir zevkle yaptığım halde çok titiz davranıyor ve hiçbir zaman hayranlık derecesine vardırmıyordum. Öyle ki, yeğeninden durmaksızın söz etmekten bıkmayan Sofya İvanovna, dört yıl önce köyde oturduğu bir sırada, o zaman henüz çocuk olan Varenka'nın bir gün bütün entari ve pabuçlarını kimseye sormadan köy çocuklarına dağıttığını ve onları sonradan toplamak gerektiğini bana anlatmıştı. Bu davranışını bile, benim gözümde yükselmesine uygun bir neden olarak hemen kabul etmedim; hatta içimden ona gülüyordum bile.
Nehludovlarda, Volodya ve Dubkov'la konuk olduğum günler, kendimden hoşnut, ev halkından biriymiş gibi duyduğum rahat bir özgürlük içinde konuşmaz, yalnızca başkalarını dinleyerek arka plana çekilirdim. Başkalarının konuştuğu her şey, bana öyle anlamsız geliyordu ki, çok akıllı ve mantıklı olan prensesin ve bu yönden kendisine benzeyen bütün ailesinin, böyle saçmaları dinleyip yanıt vermelerine şaşıyordum. O sıralarda yalnız kaldığımda, kendi sözlerimle başkalarının söylediklerini karşılaştırmak aklıma gelmiş olsaydı, öyle tahmin ediyordum ki, hiç de şaşırmazdım. Bunun gibi, evimizdekilerin yani Avdotya Vasilyevna, Luboçka ve Katenka'nın, bütün başka kadınlar gibi olduklarına ve onlardan aşağı bulunmadıklarına inanıyordum; her akşam Dubkov, Katenka ve Avdotya Vasilyevna'nın neşeyle gülümseyerek neler konuştuklarını; her seferinde Dubkov'un bir şeye kanca takıp, nasıl "Au banquet de la vie, infortuné convive..." (20) dizesini ya da "İblis" şiirinden kimi parçaları duyarak okuduğunu, büyük bir haz içinde hepsinin saatlerce saçmaladıklarını anımsamış olsaydım, daha az şaşardım.
Doğaldır ki konuk olduğu zamanlar, Varenka benimle, yalnız kaldığımız zamanlardan daha az ilgilendiği gibi, çok sevdiğim okumaya ve müziğe de sıra gelmezdi. Konuklarla konuşurken, akılcılığını ve yalınlığını yitirirdi ki, bunlar bence kendisinin başlıca güzelliğiydi. Onun, ağabeyim Volodya ile tiyatro ve hava konusundaki konuşmalarının ne denli garibime gittiğini anımsıyorum. Volodya'nın dünyada en çok çekindiği ve nefret ettiği şeyin senli-benlilik olduğunu ve Varenka'nın da oyalayıcı bir özelliği olan havadan sudan konuşmaları ne kadar gülünç bulduğunu biliyordum. Bu böyleyse, o halde niçin bunlar karşılaşınca ikisi de dayanılmaz ve bayağı şeyleri, her biri karşısındakinin hesabına utanıyormuş gibi, durmaksızın konuşuyorlar? Bu konuşmalardan sonra, her seferinde içimden Varenka'ya kızıyor, ertesi gün konuklarla alay ediyordum. Nehludovların aile çevresinde yalnız başıma bulunmak, bana daha büyük bir zevk veriyordu artık. Kısacası, Dimitri ile annesinin konuk odasında bulunmamız, kendisiyle baş başa kalmaktan daha çok hoşuma gitmeye başladı.


XLI
NEVLUDOV'LA DOSTLUĞUM
Tam bu sıralarda Nehludov'la olan dostluğumuz kopacakmış gibiydi. Kendisini çoktan beri incelemeye başladığım için, kötü yanlarını görmemem olanaksızdı. Oysa ilk gençliğimizde dostlarımızı bütün yüreğimizle sevdiğimiz için, o oranda yetkin ve olgun olmalarını isteriz. Tutku dumanı yavaş yavaş dağılmaya ya da bu duman arasından mantığın aydınlık ışıkları süzülmeye başlayınca, idealimizin gerçek biçimini, bütün iyi ve kötü yanlarıyla görmeye başlarız. Bizim için beklenmedik bir şey olan özellikler, açık ve abartılı olarak gözümüze çarpar. Yeniliğe karşı olan eğilimimiz ve başka birinin de yetkin olabileceği umudu, bizi eski hayranımızdan soğutmakla kalmaz, ona karşı nefretimizi de uyandırmaya yeter; biz de hiç acımadan onu bırakır, yenisini aramak için ileri atılırız. Anlattıklarım, Dimitri ile benim aramda konuşma konusu olmadıysa da, bunu ancak onun, ihanet etmekten utandığım, kararlı, titiz ve duygusal olmaktan çok mantıksal bağlılığına borçluyum. Ondan başka, her şeyi olduğu gibi birbirimize söyleme alışkanlığımız da aramızda bir bağ oluyordu. Daha önce karşılıklı olarak birbirimize söylediğimiz ve bize utanç verebilecek ahlaksal gizlerimizden dolayı, aramızın açılmasından korkuyorduk. Aslında, çoktan beri uygulamadığımız bu alışkanlık, sürekli olarak bizi sıkıyor ve ilişkilerimizi tuhaflaştırıyordu.
O kış Dimitri'ye hemen her gidişimde, birlikte çalıştığı üniversite arkadaşı Bezobedov'la karşılaşıyordum. Bezobedov çiçek bozuğu yüzlü, zayıf, küçücük elleri çil içinde, taranmamış gür ve kızıl saçlı, giysisi her zaman yırtık, kirli, kültürsüz ve tembel, ufak tefek bir adamdı. Dimitri ile arasındaki ilişki, Lubov Sergeyevna ile olduğu gibi anlayamadığım bir nitelikteydi. Bütün arkadaşları arasından bunu seçmesinin bir tek nedeni olabilirdi: Bütün üniversitede Bezobedov kadar çirkin görünüşlü bir kimse yoktu. Ama sanırım Dimitri'nin, belki de bu nedenle herkese inat olsun diye onunla arkadaşlık etmek hoşuna gidiyordu. Bu üniversiteliyle olan arkadaşlığında, "Görüyorsunuz ya, benim için herkes birdir. Ben onu seviyorum; öyleyse Bezobedov iyi bir insandır," der gibi gururlu bir tavır takınıyordu.
Onun durmadan kendisini zorlaması ağır gelmiyor mu? Zavallı Bezobedov bu rahatsız duruma nasıl katlanıyor? Bunlara şaşıyor ve bu arkadaşlık hiç de hoşuma gitmiyordu.
Bir gün annesinin konuk odasında birlikte oturup konuşmak, Varenka'nın şarkı söylemesini ya da okumasını dinlemek ve geceyi geçirmek üzere Dimitri'ye gelmiştim. Bezobedov da yukarıda, Dimitri'nin odasında oturuyordu. Dimitri, sert bir tonla benim de gördüğüm gibi konuğu olduğunu ve aşağı inemeyeceğini söyledi:
- Aslında aşağıda eğlenecek bir şey de yok. Burada oturup gevezelik etsek daha iyi olur, diye ekledi.
Bezobedov'la iki saat konuşmak hiç de çekici olmadığı halde, aşağı yalnız inmeyi göze alamadığım için arkadaşımın garip davranışına içerleyerek salıncaklı koltuğa oturdum ve konuşmadan sallanmaya başladım. Beni aşağıda oturmak zevkinden yoksun bıraktıkları için Dimitri ile Bezobedov'a kızıyordum. Ses çıkarmadan kendilerini dinliyor, öfke içinde Bezobedov'un gitmesini bekliyordum. Uşağın getirdiği çayı içerken, sıkılgan konuğun birinci ve ikinci bardaktan sonra çayı kabul etmemeyi görev bilmesi ve "Buyurun, siz için," demesi üzerine, Dimitri bir çay daha içmesi için beş kez Bezobedov'a rica etti. Ben kendi kendime, "Çok hoş bir konuk... Gel de bununla otur," diyordum. Dimitri sanırım zorlama bir istekle konuşarak konuğunu eğlendirmeye çalışıyor; benim de söze karışmam için boşuna uğraşıyordu; ben somurtarak susuyordum. Koltukta durmadan sallanıp, içimden Dimitri'ye, "Ne yapalım, öyle davranmalıyım ki, canımın sıkıldığını anlamasın," diyordum. Arkadaşıma karşı içimde duyduğum hafif kini, zaman ilerledikçe tuhaf bir hazla kızıştırıyor, Dimitri için, "Budalayı gördün mü? Geceyi hoş bir biçimde, sevimli akrabalarıyla geçirmek varken, bu hayvanla oturuyor. Vakit de geçti, artık konuk odasına da inemeyiz," diyor ve koltuğun kıyısından sessizce kendisine bakıyordum. Eli, oturuşu, boynu ve özellikle ensesiyle dizleri bana öyle tiksindirici ve incitici geliyordu ki, ben o dakikada onun canını sıkan bir şeyi büyük bir zevkle yapabilirdim.
Sonunda Bezobedov kalktı; ama Dimitri bu hoş konuğunu salıvermeye bir türlü razı olmuyordu. Ona geceyi evlerinde geçirmesini önerdiyse de, çok şükür Bezobedov bunu kabul etmeyerek çıkıp gitti.
Dimitri konuğunu geçirip döndüğünde, ellerini ovuşturarak hoşnut hoşnut gülümsüyordu. Sanırım gülümsemesinin nedeni, kendisini tutabildiği ve sonunda sıkıntıdan kurtulduğu içindi. Arada sırada yüzüme bakarak odada dolaşmaya başladı. Onu daha sevimsiz buluyor, "Gülümseyerek gezinmesi ne cesaret?" diye düşünüyordum.
Birdenbire karşıma dikildi:
- Niçin kızıyorsun? dedi.
Bu gibi durumlarda herkesin yaptığı gibi ben de:
- Hiç de kızmıyorum. Yalnızca benimle Bezobedov'un karşısında yapmacık tavırlar takınıp kendini de aldatman gücüme gidiyor, dedim.
- Ne saçma sözler. Hiçbir zaman, hiçbir kimsenin yanında gösteriş yapmadım.
- Her şeyi olduğu gibi söylemek göreneğimize uyarak sana doğrusunu söylüyorum. Bezobedov'un benim olduğu gibi senin de hoşuna gitmediğine eminim. Çünkü o aptal mıdır nedir? Ama, karşısında böbürlenmekten zevk duyuyorsun.
- Hayır. Hemen söyleyeyim ki, Bezobedov çok iyi bir insandır.
- Doğru, ama sana bir şey daha söyleyeyim mi? Lubov Sergeyevna ile olan arkadaşlığın da, bunun gibi, onların seni bir Tanrı gördükleri içindir.
- Hayır, yanılıyorsun!
Tutmaya çalıştığım öfkemin etkisi ve her şeyi olduğu gibi söyleyerek silahını elinden almak isteğiyle:
- Yanılmıyorum, dedim; çünkü aynı şeyleri ben de yaşadım. Sana birçok kez söylemiştim. Şimdi de yineleyeyim, bana hoşa giden şeyler söyleyen insanları sevdiğimi sanıyorum; ama, bunu iyice inceledikten sonra, bu insanlarla aramda gerçek bir bağ olmadığını anlıyorum.
Dimitri öfkeli bir boyun devinimiyle kravatını düzelterek:
- Hayır, dedi. Birini seversem duygularımı ne övgüler, ne de yergiler etkileyebilir.
- Doğru konuşmuyorsun; bir gün babam bana süprüntü dediği için bir zaman ona kin besleyerek ölmesini istediğimi, daha önce sana açıklamıştım. Sen de aynısın...
- Kendi adına konuş. Söylediğin gibiyse, çok yazık...
Birdenbire oturduğum koltuktan fırladım ve büyük bir yüreklilikle gözlerinin içine bakarak:
- Tam tersine, asıl sen kötü konuşuyorsun. Kendi kardeşin hakkında bana anlattıklarını unuttun mu? Bunları sana anımsatmayı bayağı bulduğum için susuyorum; söylememiş miydin ha? Şimdi senin için neler düşündüğümü açıklayacağım...
Elimden geldiğince onun beni iğnelediğinden daha çok onu iğneleyerek, kendisinin kimseyi sevmediğini kanıtlamaya ve onu utandırmak için kendimi haklı gördüğüm konuları teker teker saymaya başladım. İçimi boşalttığım için çok hoşnuttum. Sözlerimin asıl amacı, yüzüne vurduklarımı kendisinin de itiraf etmesiydi. Ama böyle öfkeli bir dakikada bu amacıma erişemeyeceğimi unutmuştum. Oysa bunu açıklaması olasılığının bulunduğu sakin zamanlarındaysa, hiç böyle konuşmamıştım.
Tartışmamızın kavgaya döneceği bir sırada, Dimitri birden susarak beni bırakıp başka odaya geçti. Sözlerimi kesmeden kendisini izlemek istedimse de yanıt vermedi. Kötü huylar listesinde birdenbire parlama özelliği de yer almıştı ki, şimdi de kendisini tutmaya çalışıyordu. Çıkardığı bütün kusur listesine ilenç yağdırıyordum. İşte aramızdaki, duyduğumuz şeyleri olduğu gibi birbirimize anlatmak ve üçüncü kişilere birbirimiz konusunda hiçbir şey söylememe kuralı bizi bu duruma getirdi. Bu açık konuşma göreneğimize kapılarak o denli ileri gitmiştik ki, en utandırıcı yanlarımızı bile ortaya koyuyorduk. Öyle ki, şimdi kendisine de söylediğim gibi, bir tahmin ya da düşlemi, ne yazık ki bir duygu ve istek olarak gösteriyorduk. Bu açıklamalar, aramızdaki bağı güçlendirecek yerde, tersine, duygularımızı kurutup bizi ayırıyordu. Şimdi de, nedense, en sıradan bir açıklamada bulunmaya onuru engel oldu ve biz, tartışmamız kızıştığı sırada, önceden birbirimize verdiğimiz ve çok derin yaralar açan silahlarımızı kullandık.
XLII
ÜVEY ANA
Babam, Moskova'ya ancak yılbaşından sonra gelmeye niyetlendiği halde, köpek sürüleriyle yapılan avların sürdüğü bir sırada, yani güzün ekim ayında geldi. Bize, Senato'da görülecek bir davası olduğu için önceki kararından vazgeçtiğini söylemişti; ama, Mimi'nin anlattığına göre, Avdotya Vasilyevna köyde o denli sıkılmış, kendisini o denli hasta göstermiş ve Moskova'dan o denli sık söz etmiş ki, babam da onun isteğini yerine getirmeye karar vermiş. Mimi sözünü sürdürerek:
- Çünkü o, hiçbir zaman babanızı sevmedi ve böyle zengin bir adamla evlenmek için aşkından söz ede ede, babanızın kulaklarını şişirdi, dedi; "Değerini bilmiş olsaydı, başkaları ona neler yaparlardı!" der gibi, anlamlı anlamlı göğüs geçirdi.
Bu başkaları, Avdotya Vasilyevna'ya haksızlık ediyorlardı. Babamıza karşı beslediği tutkulu ve özverili aşk her sözünde, her davranışında ve bakışlarında duyumsanıyordu. Ama onun bu aşkı, tapındığı kocasından ayrı kalmama isteğiyle birlikte, Madam Annet'ten olağanüstü bir başlık, maviye boyalı devekuşu tüyleriyle süslenmiş bir şapka, şimdiye dek kocası ve oda hizmetçisinden başka kimsenin görmediği beyaz göğsüyle ellerini pek çekici gösterecek Venedik kadifesinden dekolte bir rop istemesine de engel olmuyordu. Şüphesiz ki Katenka annesinin yanını tutuyordu. Oysa üvey anamızla aramızda, ilk geldiği günden beri ciddi olmayan tuhaf bir ilişki oluşmuştu.
Avdotya Vasilyevna kupa arabasına biner binmez Volodya'nın yüzü ciddileşti, gözlerini süzdü ve iki yana sallanıp selam vererek, başka birini tanıştırıyormuş gibi elini öpmek için yaklaştı:
- Sevgili annemizin gelişlerini kutlar, ellerini öperiz, dedi.
Avdotya Vasilyevna güzel ve tekdüze gülümsemesiyle:
- Oh, sevgili, oğlum! dedi.
Elimde olmadan Volodya'nın sesine ve yüzünün anlatımına öykünerek elini öpmek üzere yaklaştım:
- İkinci oğlunuzu da unutmayın, dedim.
Biz ve üvey annemiz, karşılıklı içtenliğimizden emin olsaydık, bu karşılaşma sevgimizin belirtisi bakımından kusurlu sayılırdı. Aramız açık olsaydı, bu davranışa, bir alay ya da yalana karşı bir nefret ya da babamızdan, asıl ilişkimizle birlikte, başka duygu ve düşüncelerimizi gizlemek isteği denebilirdi; oysa şu dakikada Avdotya Vasilyevna'nın pek hoşuna giden bu davranışımız hiçbir anlam taşımıyor ve ancak aramızda hiçbir ilişki olmadığı gerçeğinin üstünü örtüyordu. Aralarındaki asıl ilişkilerin pek hoş olamayacağını sezen bazı aile üyelerinin birbirlerine karşı böyle şakacı tavırlar takındıklarına sonraları pek sık rasladım. İşte Avdotya Vasilyevna ile aramızda haberimiz olmadan böyle bir ilişki ortaya çıkmıştı. Bu şakacı tavırları hemen hiçbir zaman bırakmayarak, ona çok saygı gösteriyor, Fransızca konuşuyor, reveranslar yapıyor ve onu, "Chére maman" (21) diye çağırıyorduk. O da her zaman aynı türden şakalarla ve tekdüze gülümseyişiyle karşılık veriyordu. Yalnızca, her şeyden alınarak ağlamayı huy edinen çarpık bacaklı ve saf saf konuşan Luboçka, üvey annemize ısındı; safça, kimi zaman da beceriksizce, onu bütün aileyle kaynaştırmaya çalışıyordu. Avdotya Vasilyevna'nın da buna karşılık babama beslediği büyük ve tutkulu aşktan başka bütün dünyada en küçük bir bağlılık duyduğu biri varsa, o da Luboçka idi. Avdotya Vasilyevna, tuhaf değil mi, Luboçka'ya karşı bir tür hayranlık ve sıkılganca bir saygı gösteriyordu.
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Genclik yillarim - 13
  • Parts
  • Genclik yillarim - 01
    Total number of words is 3070
    Total number of unique words is 1838
    32.4 of words are in the 2000 most common words
    46.7 of words are in the 5000 most common words
    54.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 02
    Total number of words is 3015
    Total number of unique words is 1715
    35.3 of words are in the 2000 most common words
    49.7 of words are in the 5000 most common words
    57.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 03
    Total number of words is 3210
    Total number of unique words is 1737
    34.2 of words are in the 2000 most common words
    46.9 of words are in the 5000 most common words
    53.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 04
    Total number of words is 3388
    Total number of unique words is 1744
    35.1 of words are in the 2000 most common words
    47.9 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 05
    Total number of words is 3379
    Total number of unique words is 1665
    34.9 of words are in the 2000 most common words
    48.7 of words are in the 5000 most common words
    56.8 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 06
    Total number of words is 3275
    Total number of unique words is 1742
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    48.3 of words are in the 5000 most common words
    55.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 07
    Total number of words is 3257
    Total number of unique words is 1790
    33.5 of words are in the 2000 most common words
    45.1 of words are in the 5000 most common words
    53.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 08
    Total number of words is 3298
    Total number of unique words is 1729
    36.0 of words are in the 2000 most common words
    50.3 of words are in the 5000 most common words
    58.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 09
    Total number of words is 3157
    Total number of unique words is 1778
    30.4 of words are in the 2000 most common words
    44.4 of words are in the 5000 most common words
    52.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 10
    Total number of words is 3309
    Total number of unique words is 1814
    33.8 of words are in the 2000 most common words
    48.3 of words are in the 5000 most common words
    55.1 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 11
    Total number of words is 3253
    Total number of unique words is 1826
    33.1 of words are in the 2000 most common words
    46.8 of words are in the 5000 most common words
    54.0 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 12
    Total number of words is 2860
    Total number of unique words is 1571
    33.9 of words are in the 2000 most common words
    46.3 of words are in the 5000 most common words
    53.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 13
    Total number of words is 3304
    Total number of unique words is 1779
    33.3 of words are in the 2000 most common words
    45.8 of words are in the 5000 most common words
    53.4 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Genclik yillarim - 14
    Total number of words is 1511
    Total number of unique words is 978
    37.0 of words are in the 2000 most common words
    51.0 of words are in the 5000 most common words
    57.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.