Devlet Adamı - 4

Total number of words is 4373
Total number of unique words is 1781
30.9 of words are in the 2000 most common words
42.6 of words are in the 5000 most common words
49.6 of words are in the 8000 most common words
Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
YABANCI - Öyleyse yine kral olmak için yaratılmış başların betimlemesini yapmayı her istediğimizde gözümüzde canlanan hayallere dönelim.
GENÇ SOKRATES - Hangi hayaller onlar?
YABANCI - Gerçek kaptanla birçok adama bedel olan hekimlere dönelim. Bunları bir sahnedeymiş gibi tasarlayalım.
GENÇ SOKRATES - Nasıl bir sahne?
YABANCI - Şöyle: Hepimizin onlardan ne müthiş eziyetler çektiğimizi söylediğimizi varsayalım. Hekimlerden biri ya da öteki, içimizden birini kurtarmak istediği zaman, birincisi gibi ikincisi de onu kurtarıyor! ama ona şerefsizce davranmak istedikleri zaman da, onu dolandırarak ilaçların ancak ufak bir kısmını hastanın yararına kullandıkları ya da hiç de kullanmadıkları, geri kalanın hepsini kendi yakınları için kullandıkları gibi, gerçekten bir haraç olan paralar isteyerek ona kötü bakıyorlar; üstelik de son olarak hastanın akrabalarından ya da düşmanlarından para alarak zavallıyı öldürüyorlar. Kaptanlara gelince: Onlar da aynı türden binbir kötülük yapıyorlar; denize açıldıklarında sizi ıssız bir yerde bırakmak için bir numara çeviriyor, koca denizin ortasında yanlış hareketler yaparak sizi denize atıyor ve daha bir sürü hainlikler yapıyorlar. Şimdi bütün bunları söyledikten sonra aramızda konuşarak şöyle bir karar aldığımızı düşün: Bu iki sanatın, köleye ya da efendiye, kime olursa olsun, efendi olarak emretmesine artık izin vermeyeceğiz; ya bütün ulus, ya da yalnızca zenginler toplanarak, işten anlamayanlara, her sınıftan halka, gemicilik ve hekimlik üzerine düşünce söyletecek, hekimlik ilaçlarıyla araçlarını hastalarda nasıl kullanmamız gerektiğini, ister denizde gitmek, ister yolculuğun tehlikelerinden, rüzgâr ve deniz ya da korsan tehlikelerinden sakınmak, son olarak da uzun gemilerle uzun gemilere karşı deniz savaşına tutuşmak için gemilerle gemicilik araçlarını kullanmak gerektiği üzerine söz söyleteceğiz. Kalabalığın ister hekimler ya da kaptanların düşünceleriyle, ister işten anlamayan zavallıların düşüncesiyle olsun, bu konu üzerine verdiği kararları da taştan sütunlar ya da mermer levhalar üzerine yazacağız, ya da yazmadan onlara ulusal geleneklerin gücünü vereceğiz. Böylece bundan böyle bütün gelecek boyunca, denizcilikte olduğu kadar hekimlikte de onlara ayak uyduracağız.
GENÇ SOKRATES - Tuhaf şeyler söylüyorsun, doğrusu.
YABANCI - Sonra her yıl, ulusun başına ister zenginler, isterse halk arasından kurayla seçilen başları getireceğiz; böylece, başa geçenler de gemileri kullanmakta olduğu kadar hastaları iyi etmekte de, yazılı yasaya göre emir vereceklerdir.
GENÇ SOKRATES - Bu söylediklerin ötekilerden daha garip doğrusu.
YABANCI - Şimdi şunu düşün bakalım: Devlet adamlarından her birini, süresini bitirince; ister önceden hazırlanmış bir listeye göre zenginler arasından, isterse doğrudan doğruya halk arasından kurayla seçilen yargıçlardan kurulmuş bir mahkeme önünde, yaptıklarının hesabını vermeye çağırmak gerekir. Burada isteyen kimse başları, kendi süreleri içinde gemileri yazılı yasalara ya da ataların eski göreneklerine göre kullanmamaktan suçlu bulacaktır. Hastaları iyi edenlere karşı da aynı suçlamada bulunmaya izin verilecektir. Aynı yargıçlar mahkûmların çekecekleri cezayla ödeyecekleri parayı da saptayacaklar.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu bu adamlara emretmeyi kendi gönlüyle kabul eden bir kimse bu cezayı da, bu parayı ödemeyi de hak etmiştir.
YABANCI - Dahası var. Bütün bu söylediklerimizden başka, şu yasayı da kabul etmek gerekecektir: Kim kaptanlık sanatıyla denizcilik bilimini ya da sağlık kurallarını, yellerle sıcak ve soğuk üzerinde hekimliğin elde ettiği gerçeği yazılmış yazıdan başka bir yerde arar da bu konular üzerinde bilginlik taslarsa; ona ne hekim, ne de kaptan denecek, sadece havada konuşan geveze bir bilgici olduğu söylenecektir. Sonra, onu gençleri baştan çıkarıyor diye suçlayarak, gençleri yasalara uymaksızın denizcilik bilimi ve hekimlikle uğraşma, böylece gemilere ya da hastalara işi bilerek emretme konusunda kandırdığını söyleyeceklerdir. Yurttaşları mahkemeye vermek yetkisinde olanlardan rasgele biri de onu mahkemeye verecektir; mahkeme de, gençlere ya da yaşlılara yasalarda yazılanı aşağı görerek öğreticilik yaptığı kanısına varınca onu en ağır işkencelerle cezalandıracaktır. Çünkü kimsenin yasalardan daha bilgili olmaya asla hakkı yoktur. Çünkü kimse hekimliği, sağlık bilgisini, dümenciliği, gemiciliği bilmez değildir. Çünkü ülkede yerleşen yazılı yasalarla görenekleri herkes öğrenebilir Sokrates. Bu bilimlerle askerlik bilimi ya da avcılığın başka herhangi bir türü, resmi ya da taklidin başka herhangi bir bölümü, marangozluk ya da başka herhangi bir ev eşyası yapma sanatı, çiftçilik ve her türlü ağaççılık için de böyle olsaydı; beygir ya da herhangi bir sürü yetiştirmeyi, tanrılar bilimi ya da onlara hizmet biliminin herhangi başka bir bölümünü, tavla oyununu, ister kuramsal, ister düzeye, katıya, harekete uygulanan pratik sayılar biliminin bütününü, kısaca bütün bunların yazılmış yasalarla yönetildiğini görseydik, sanatla yönetilecek yerde yazılı yasayla bu biçimde yönetilen bütün bu işlerin durumu ne olurdu?
GENÇ SOKRATES - Her türlü araştırmayı yasak eden bu yasayla kovulan bütün sanatların bir daha dirilmek umudu olmaksızın ortadan kaybolduğunu göreceğimiz ve şimdi bile pek zor olan hayatın artık büsbütün çekilmez olacağı apaçıktır.
YABANCI - Şöyle bir düşünceye de ne dersin? Bu sanatlardan her biriyle uğraşmayı yazılı yasanın boyunduruğu altına koyduğumuzu ve bu buyurucu yasayı, seçimle ya da ad çekmeyle saptanan başa kabul ettirdiğimiz zaman da bu hiçbir şey bilmeyen başın yazılı yasaya hiç aldırmadığını ve para aşkı ya da hevesle, yasanın buyruğuna karşı davrandığını düşünelim. Bu, öncekinden daha büyük bir kötülük olmaz mı?
GENÇ SOKRATES - Pek doğru söylüyorsun.
YABANCI - Çünkü birçok denemeden doğan ve her maddesi iyi niyetli akıl öğreticilerin öğüdü ve yüreklendirmesiyle halk tarafından kabul olunan yasalara karşı gelmeye kalkışan bir kimse, bence birinciden yüz kere daha kötü bir suç işlemiş olacak, yazılmış yasanın yaptığından daha şaşmaz bir biçimde, her türlü çabayı ortadan kaldıracaktır.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Böylece hangi alanda olursa olsun, nerede yasalar, yazılı yasalar oluşturulursa; orada alınacak ikinci bir karar ne bir kişinin, ne de bir kitlenin bunları bozmasına izin vermeyecektir.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - O halde bu yasalar her bir alanda, olabildiği kadar tam bilgili kimselerin esiniyle kaleme alınan gerçeğin taklitleri olacaktır.
GENÇ SOKRATES - Hiç şüphesiz.
YABANCI - Bununla birlikte, anımsarsın ki bilen kimse, gerçek devlet adamı, birçok durumda, yalnızca kendi sanatından esinlenir ve kendi işinde yeni bir davranışı, kendinin kaleme aldığı ve kendisi bulunmadığı zaman için buyurduğu emirlerden daha iyi bulduğu zaman, yazılı yasaya hiç aldırmaz demiştik.
GENÇ SOKRATES - Evet, öyle demiştik.
YABANCI - Oluşturulmuş yasaları bulunan bir kişi ya da topluluk, daha iyi davrandığını sanarak, bu yasaların buyruğuna aykırı harekete kalkışırsa, o zaman bunlar da ellerinden geldiği kadar, gerçek devlet adamıyla aynı şeyi yapmazlar mı?
GENÇ SOKRATES - Elbette.
YABANCI - Böyle davranan kimseler bilgisiz kimselerse, şüphesiz gerçeği taklide çalışacaklardır, ama pek kötü taklit edeceklerdir; ama tersine, sanatlarını iyi bilen kimselerse, o zaman da yaptıkları taklit olmayacak, bütün gerçekliğiyle gerçeğin kendisi olacaktır.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Halbuki daha önce hiçbir kalabalığın herhangi bir sanata sahip olamayacağı konusunda uyuşmuştuk.
GENÇ SOKRATES - Evet, uyuştuk.
YABANCI - Öyleyse gerçekten bir krallık sanatı varsa, zenginler topluluğuyla halk kalabalığı hiçbir zaman bu devlet sanatına sahip olamayacaklardır.
GENÇ SOKRATES - Buna olanak var mı?
YABANCI - Bu sözde devletler de, biricik bilenin devleti olan bu gerçek devleti olabildiği kadar tam taklit etmek isterlerse, oluşturulmuş yasalara sahip olduktan sonra, yazılı yasayla ataların göreneklerine karşı bir şey yapmaktan sakınmalıdırlar.
GENÇ SOKRATES - Pek iyi dedin.
YABANCI - Bu taklidi yapanlar zenginlerse, devlete aristokratlık diyoruz; ama yasaya hiç aldırmazlarsa, o zaman oligarklık olur.
GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.
YABANCI - Bununla birlikte, tek bir baş işbilen başı taklit ederek yasaya göre hükümeti yönettiği zaman kendisine kral adını veriyoruz. Yasaları sayan bu hükümdarın önderi bilim ya da kanı olmasına göre de ayrı adlar kullanmıyoruz.
GENÇ SOKRATES - Öyle.
YABANCI - Böylece tek baş gerçekten bilime sahip olduğu zaman ona sakınmadan aynı kral adını vereceğiz, başka bir ad vermeyeceğiz; işte bunun içindir ki bugünkü hükümetler beş ayrı adla adlandırılırlar, fazla değil.
GENÇ SOKRATES - Evet, öyle.
YABANCI - Ama dikkat et. Tek baş yasaları da, görenekleri de hesaba katmayıp işbilen devlet adamını taklit eder, gerçekte taklidi de hırs ve bilgisizlikten esinlendiği halde, "gerektiği zaman yazılı yasaya aykırı hareket edilebilir" derse, böyle bir baş, her zaman, her yerde thyrannos adını hak etmez mi?
GENÇ SOKRATES - Etmez olur mu?
YABANCI - Thyrannos, kral, oligarkhlık, aristokratlık, demokratlık, bak işte böyle doğuyor: Hepsinin kaynağı insanların, söylediğimiz tek hükümdarlara karşı duyduğu sevgisizliktir. Böyle bir erke lâyık bir adamın bulunabileceğine ve hakkıyla doğruluğu bütün uyruğuna eşit olarak dağıtarak, erdem ve bilimle devleti yönetmek isteyeceğine ve yönetebileceğine inanmıyorlar. Tersine, aramızdan canının istediğine saldıracağına, kötü davranacağına, öldüreceğine inanıyorlar. Çünkü, söylediğimiz gibi bir hükümdar bulunsaydı, sevilir, biricik salt iyi devleti yöneterek mutlu yaşardı.
GENÇ SOKRATES - Ona kuşku mu var?
YABANCI - Ama madem ki gerçekte, denildiği gibi, kent-devletlerde, arı kovanından çıkar gibi doğuştan üstün bir ruh ve bedende bir kral yetişmiyor, öyleyse en doğru devletin izlerinden giderek yasalar yazmak için bir araya gelmek zorundayız.
GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.
YABANCI - Öyleyse Sokrates, işlerini bilim üzerine değil de, yazılmış yasayla görenek ve töre üzerine kuran bu türlü devletlerde olan ve olacak bütün kötülüklere şaşacak mıyız? Oysa, aynı ilke bu şekilde, herhangi başka bir sanatta yaratılan bütün eserleri yok ederdi. Ya da, asıl yaşılacak şey, bir devlette yaradılışta bulunan dayanma gücü değil midir? Çünkü ta ilk zamanlardan beri devletleri içten kemiren bu kötülüğe karşın içlerinden bazıları hâlâ devrilmeden ayakta durabiliyor; birçokları da zaman zaman, suyun dibini boylayan gemiler gibi, en ağır işlerde en büyük bilgisizlikle suçlu, sefil kaptan ve tayfalarının yanlışı yüzünden yok olmuşlar, oluyorlar, olacaklardır da; çünkü devlet sanatından bir şey anlamadıkları halde onu bütün başka bilimlerden daha iyi bildiklerini sanıyorlar.
GENÇ SOKRATES - Tam gerçeği söyledin.
YABANCI - Öyleyse, bu eksik devletlerden hangisinde hayat daha zordur, ki hepsinde zordur, hangisinde daha katlanılmaz bir haldedir? Bu sorun, şimdiki konumuz için bir ek-sorun da olsa, yanıtlamamız gereken bir sorundur; sonra aslına bakarsak, belki de bütün işlerimizin başında bu gelmektedir.
GENÇ SOKRATES - Sorunu hemen inceleyelim. Bir yana bırakmak olmaz.
YABANCI - Öyleyse, bu üçlünün her biri aynı zamanda hem zor, hem de kolaydır denebilir.
GENÇ SOKRATES - Ne demek istedin?
YABANCI - Hiç, yalnızca bir tekin, birkaçın ve kalabalığın hükümeti, uzun konuşmamızın başında söylediğimiz üç hükümetti, demek istedim.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Öyleyse sayılarını altıya çıkarmak için her birini ikiye bölelim; doğru devleti de yedinci olarak ayrı bir yere koyalım.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - Bir tekin hükümeti krallık ile thyrannosluk, birkaçın hükümeti ise mutlu aristokratlık ile oligarklıktır demiştik; çokluğun hükümetine gelince; ondan da kendisine bir tek ad verdiğimiz demokratlığı çıkarmıştık, ama şimdi onu da ikiye ayırmalıyız
GENÇ SOKRATES - Nasıl iki oluyor, neresinden bölüyoruz, söyler misin?
YABANCI - İkinci adı olmasa da, gene ötekilerden başka türlü bölmüyoruz. Herhalde, yasalara uygun ya da yasalara aykırı hükümet sürmek onda da ötekiler kadar olabilir.
GENÇ SOKRATES - Öyle.
YABANCI - Peki, doğru devleti ararken, o zaman gösterdiğimiz gibi, bu bölme gerekli değildi. Ama şimdi bu olgun ve eksiksiz devleti bir yana bırakıp ötekilerin gerçekliğini kabul ettikten sonra, yasaları sayıp saymadığına göre her birini ikiye bölmek zorundayız.
GENÇ SOKRATES - Anlattığına bakılırsa öyle.
YABANCI - Öyleyse yasa adını verdiğimiz yazılı iyi kurala bağlı kalan monarklık altı devletin en iyisidir; ama yasa olmayan yerde de hayatı en zor, en çekilmez kılan odur.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu korkulacak şey.
YABANCI - Az sayıda kimsenin hükümetine gelince, ''az'', birle büyük sayı arasında orta sayı olduğuna göre, ona öteki ikisi arasında orta gözüyle bakmak gerekiyor. Sonra, kalabalığın hükümeti de ayrı ayrı her birinden zayıftır; ötekilerle ölçülünce görülür ki ne iyilik, ne de kötülükte büyük bir gücü vardır, çünkü güç çok fazla kişi arasında paylaşılmıştır. Bunun için, bu devletler yasalara bağlı oldukları zaman, en kötüsü bu sonuncusudur; ama yasaları çiğnerlerse o zaman da en iyisi olur; böylece ötekilerin hepsi yasadışı, düzensiz olduğu zaman, demokratlıkta yaşamak iyidir; ama hepsi iyi düzenli ise yaşamak için en son seçilecek yer demokratlıktır. İşte bu bakımdan, ilkin söylediğimiz devlet, yedincisi bir yana bırakılırsa devletler arasında ilk sırada gelir ve hepsinden daha iyidir; çünkü yedinci devlet, tanrının insanlardan ayrı olması gibi bütün devletlerden ayrı bir yere konmaya değer.
GENÇ SOKRATES - Öyle olsa gerek, hem öyledir de; öyleyse dediğin gibi yapalım.
YABANCI - Bundan sonra, bilime dayanan devleti bırakırsak, bu devletlerde bir işi olanların hepsini devlet adamı değildir diye devletten dışarı atmalı. Bunlar particiler, en kötü hayal kışkırtıcıları olduğu gibi, kendileri de hayalden başka bir şey değildir. En büyük taklitçi ve geveze oldukları gibi en ünlü bilgicilerdir de.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu devlet adamı geçinenler hakkında bundan daha yerinde bir söz olmaz.
YABANCI - Evet, bir dramın sonundayız... Biraz önce devlet sanatından uzaklaştırmak gereken bir sürü kentauros ile satyrden söz etmedik mi? İşte şimdi büyük emekle de olsa onları devletten uzaklaştırdık.
GENÇ SOKRATES - Öyle gibi.
YABANCI - Ama başka bir sürü daha kalıyor ki uzaklaştırmak pek güç. Çünkü, ilkin kral soyuna pek yakın, sonra da onu tanımak zor: Bunun için burada durumumuz biraz altın ayıklayanların durumuna benziyor.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - Bu işin erbabı kimseler; toprağı, taşları ve başka birçok cürufu atarak bir ayıklamayla işe başlarlar; sonra, geriye aynı türden ve ancak ateşle ayrılan değerli madenler kalır. Bakır, gümüş, bazen de elmas bir alev altında böyle güçlükle ayrıldıktan sonra saf, serbest olarak ortaya çıkar.
GENÇ SOKRATES - Gerçekten bu, senin anlattığın gibidir.
YABANCI - Bana öyle geliyor ki, biz de devlet biliminden ayrı, yabancı, düşman olanların hepsini ayırıp, ancak yakınları olan değerli bilimleri alıkoymakla, aynı yöntemi uygulamış olduk. Askerlik bilimi, hukuk bilimi, krallık biliminin yandaşı olan ve inandırıcı gücünü doğruluğun emrine vererek, kent-devletlerin içinde bulunan işleri çeviren güzel söz, edebiyat bilimi bunlardandır. Öyleyse onları ayırmak, böylece, aradığımız konuyu bütün çıplaklığıyla ve her türlü fazlalıktan temizlenmiş olarak, saf bir halde göstermek için en kolay yol hangisidir?
GENÇ SOKRATES - Hangi yolla olursa olsun, bunu da denememiz gerekiyor kuşkusuz.
YABANCI - Sorun yalnızca denemekle kalsa onu kesinlikle buluruz. Ama onu iyice göstermek için müziğe başvurmamız gerekiyor. Söyle bakalım.
GENÇ SOKRATES - Ne söyliyeyim?
YABANCI - İşlek eller isteyen bütün sanatlar gibi müzik de bir çıraklık dönemi ister değil mi?
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Peki ama, bu bilimlerden birini ya da ötekini öğrenmeye karar vermek gene bu bilimlerle ilgili bir bilimin işidir, değil mi, ne dersin?
GENÇ SOKRATES - Evet, bir bilimin işidir.
YABANCI - Bu bilimin, birincilerden ayrı olduğunu kabul etmeyecek miyiz?
GENÇ SOKRATES - Evet, edeceğiz.
YABANCI - Hiçbirinin ötekilere emretmeyeceğini ya da birincilerin sonuncuyu emirleri altına alacağını ya da genel denetimle emretme hakkının sonuncuda olduğunu mu söyleyeceğiz?
GENÇ SOKRATES - Sonuncusu hepsine emretmelidir.
YABANCI - Öğrenmek gerektiğine ya da gerekmediğine karar veren bilimle, öğrenen ve öğreten bilim arasında, demek emir hakkını birinciye vermelidir, diyorsun.
GENÇ SOKRATES - Kesinlikle öyle.
YABANCI - Bunun gibi, inandırmak gerekli mi, yoksa değil mi? Karar veren bilimle inandırmasını bilen arasında da gene emir hakkını birinciye veriyorsun.
GENÇ SOKRATES - Hiç düşünmeden.
YABANCI - Peki öyleyse, halk topluluklarını okutacak yerde masal anlatarak kandırma gücünü hangi bilime vereceğiz.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz, gene bu da söz biliminin olacaktır sanırım.
YABANCI - Ama, filan ya da falan kişiye karşı şu ya da bu durumda güç mü, yoksa inandırma mı yoksa yalnızca hiçbir şey yapmamak mı gerekip gerekmediğini bilmek konusunda kararı hangi bilime bırakacağız?
GENÇ SOKRATES - İnandırma sanatıyla söyleme sanatına emredene vereceğiz?
YABANCI - Bu da devlet adamının bilimidir, sanırım.
GENÇ SOKRATES - Pek iyi söyledin.
YABANCI - Görüyorsunuz ki şu ünlü sözbilim ( retorik ) çabucak devlet biliminden ayrılıyor: O başka bir bilim türündedir, başka bir bilime bağlıdır.
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Ama şu güç konusunda ne düşüneceğiz?
GENÇ SOKRATES - Hangi güç?
YABANCI - Kendilerine karşı savaşmayı kararlaştırdığımız kimselerle nasıl savaşmak gerektiğini bilmek gücünün de bir sanatı olduğunu söyleyecek miyiz? Yoksa o sanata yabancı mıdır diyeceğiz?
GENÇ SOKRATES - Nasıl diyebiliriz? Askerlik bilimiyle her türlü savaş hareketinin belkemiği olduğu belliyken.
YABANCI - Ama savaşmak mı yoksa barışla çözümlemek mi gerektiğini bilen ve kararlaştıran gücü de, ötekinden ayıracak mıyız, yoksa onunla aynı olduğunu mu söyleyeceğiz?
GENÇ SOKRATES - Kendi kendimizle çelişmeye düşmemek için ondan ayırmamız zorunludur.
YABANCI - Öyleyse, bundan önce söylediğimize bağlı kalmak istersek, ötekine emrettiğini söyleyeceğiz.
GENÇ SOKRATES - Bence de öyle.
YABANCI - Savaş sanatı gibi bilgin ve kapsamlı bir sanata, gerçek krallık sanatından başka hangi sanatı efendi olarak gösterebiliriz?
GENÇ SOKRATES - Hiçbirini.
YABANCI - Öyleyse devlet sanatının ancak kölesi olan bir bilimi, komutanların bilimini hiçbir zaman devlet bilimiyle aynı safa koyamayız.
GENÇ SOKRATES - Koymamız için bir neden yok.
YABANCI - Peki, yargıçların doğru hüküm verdikleri zaman kullandıkları erki de inceleyelim, bakalım.
YABANCI - Yargıçların yasayı koyan kraldan aldığı erki; bütün yasalara göre yargıya varmaktan, bu yasalara uyarak, doğru ya da eğriyi söylemekten, ne armağan, ne korku, ne acınma, ne de kin ve dostluğun kendisini elde edemeyeceğini, taraflar arasındaki kavgaları yasa koyucu tarafından kurulan düzene uygun olarak çözümlemesini önleyemeyeceğini göstermekten daha ileriye gidebilir mi?
GENÇ SOKRATES - Hayır, söylediğinden daha ileri gidemez.
YABANCI - Böylece, yargıçların asla krallık erkine kadar yükselemeyeceğini görüyoruz. Onların erki ancak yasaların bekçisi ve krallığın kölesidir.
GENÇ SOKRATES - Öyle olması gerekiyor.
YABANCI - Öyleyse, bütün bu bilimleri inceledikten sonra, hiçbirinin devlet bilimi olmadığını gördüğümüzü bilelim; zira gerçek krallık biliminin kendisi iş görmez, o kuramsal bir bilim değildir, ama iş görme gücünde olan bilimlere emreder; çünkü kent-devletlerde büyük işlere başlamak, onları yürütmek için elverişli ya da elverişsiz fırsatları o bilir; buyurduklarını yerine getirmek de ötekilere düşer.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Böylece biraz önce gözden geçirdiğimiz bilimler ne birbirlerine, ne de kendi kendilerine emrederler, ama her birinin kendine özgü bir işi vardır, her biri işine uygun bir ad almıştır.
GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.
YABANCI - Ama hepsine emreden, yasalara ve bütün devlet işlerine bakan, her şeyi çok güzel dokuyan bilime, işinin yani görevinin tümelliği için oldukça geniş bir ad seçerek, devlet bilimi adını vermekle pek doğru bir ad vermiş oluyoruz sanırım.
GENÇ SOKRATES - Tamamıyla doğru.
YABANCI - Şimdi kent-devlette bütün türler konusunda açık bir görüş edindiğimize göre, kendi sırasında devlet bilimini de açıklamak için dokuma benzetmemizi kullanmak istemeyecek miyiz?
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz isteyeceğiz.
YABANCI - Öyleyse şimdi krallığın atkı görevini, özünü, atkı tarzını ve bize dokuduğu kumaşın türünü açıklamamız gerekiyor sanırım.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Görüyorum, pek güç bir ispata giriştik.
GENÇ SOKRATES - Bununla birlikte, her ne pahasına olursa olsun sonunu getirmek gerek.
YABANCI - Erdemin bir bölümünün her hangi bir bakımdan erdemin başka bir türünden farklı olması, halkın kanılarına dayanan tartışmacılara güzel bir çekişme konusu verir.
GENÇ SOKRATES - Anlamadım.
YABANCI - Başka türlü anlatayım... Cesareti erdemin bir bölümü olarak görürsün sanırım.
GENÇ SOKRATES - Elbette.
YABANCI - Oysa bilgelik erdemin bir bölümü olmakla birlikte cesaretten başka bir şeydir.
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Öyleyse, bu iki erdem üzerine başkalarını şaşırtacak bir şey söyleme cesaretini gösterelim.
GENÇ SOKRATES - Hangi şey?
YABANCI - Çünkü bir bakımdan birbirlerinin düşmanıdır ve bulundukları varlıkların birçoğunda düşman yan olarak karşı karşıya yer alırlar.
GENÇ SOKRATES - Ne demek istiyorsun?
YABANCI - Her zaman herkesce söylenenin tam tersi bir şeyi söylemek istiyorum: Çünkü, erdemin bütün bölümlerinin doğal olarak birbirlerinin dostu olduğu söylenir, değil mi?
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Öyleyse, dostlukların söylendiği kadar mutlak olup olmadığını ya da, daha çok kardeşleriyle kavgada olan biri bulunup bulunmadığını çok dikkatle inceleyelim.
GENÇ SOKRATES - Peki, bu incelemeyi nasıl yapacağız, söyler misin?
YABANCI - Bütün alanlarda, güzel dediğimiz halde biribirine karşıt iki tür olarak sıraladığımız şeyleri aramakla.
GENÇ SOKRATES - Daha açıkça anlatır mısın?
YABANCI - Cisimlerde, ruhlarda ya da sesin hareketlerinde görülen, gerçek şeylere ya da müzikçiyle ressamın taklitle oluşturduğu hayallere ait olan çeviklik ve çabukluğu hiç övdün mü? Ya da başkalarının övdüğünü işittin mi?
GENÇ SOKRATES - Peki, sonra?
YABANCI - Bu şeylerin nasıl övüldüğünü anımsıyor musun?
GENÇ SOKRATES - Hayır.
YABANCI - Anladığımız sözlerle anlatabilecek miyim acaba?
GENÇ SOKRATES - Niçin anlatamayacaksın?
YABANCI - Kolay bir şey olduğunu sanır görünüyorsun. Gel de birbirine karşıt türler üzerinde inceleyelim. Öyle ya, birçok işte, birçok durumda düşüncenin, bedenin ya da sesin çabukluğu, gücü ve canlılığıyla coştuğumuz zaman, hayranlığımızı bildirmek için ancak: enerji (energeia) sözünü bulabiliyoruz.
GENÇ SOKRATES - Nasıl dedin, bir daha anlatır mısın?
YABANCI - Söz gelişi canlı ve enerjik, çabuk ve enerjik ya da güçlü dediğimiz zaman, bütün bu özelliklere söylediğim ortak adı vererek onları övüyoruz.
GENÇ SOKRATES - Evet.
YABANCI - Peki ama bir şeyin yavaşça yapılması da yeni bir tür değil midir? Onu da çoğu zaman birçok şeylerde övmüyor muyuz?
GENÇ SOKRATES - Elbette övüyoruz.
YABANCI - Bundan söz ederken de bundan öncekilerin karşıtı sözler kullanmıyor muyuz?
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - Yavaşlığını ya da tatlılığını beğendiğimiz düşünceyi ya da işleri, ya da düz ve ağır sesleri, ya da her uyumlu hareketi ve yerinde bir yavaşlıkla oluşan her sanat eserini sakin ve uslu akıllı diye nitelediğimizde güçten değil, alçakgönüllülükten ve azla yetinirlikten söz ederiz.
GENÇ SOKRATES - Pek doğru.
YABANCI - Tersine, bu birbirinin karşıtı niteliklerin biri ya da öteki yersizce ortaya çıkarsa dilimizi değiştirir, onlara karşıt adlar vererek, eleştiririz.
GENÇ SOKRATES - Nasıl dedin?
YABANCI - Sözünü ettiğimiz şeyler bize yerinde olandan daha şiddetli, daha çabuk, daha sert görünürlerse onlara şiddetli, taşkın deriz; gerektiğinden daha ağır, daha yavaş, daha yumuşak görünürlerse, o zaman da onlara gevşek deriz. Bu niteliklerde karşıtlar olan ölçü ve enerji nitelikleri hemen her zaman bize talihin iki düşman yan olarak yarattığı, gördükleri işlerde birbirlerine karışmayacak karakterler olarak görünürler; onlara sahip ruhlar arasında da, biraz dikkat edince aynı çarpışmayı görürüz.
GENÇ SOKRATES - Nerede?
YABANCI - Şimdi söylediğimiz bütün durumlarda ve doğal olarak başka birçoklarında. Çünkü birinci ya da ikinci eğilimle olan ilgilerine göre, kendi doğalarını buldukları eğilimi över, ötekini yererler, yabancı bulurlar; böylece de sayısız neden yüzünden sonsuz kinlere düşerler.
GENÇ SOKRATES - Bana da öyle geliyor.
YABANCI - Karakterlerin bu basit çarpışması henüz bir oyundan başka bir şey değil. Ama ciddi şeylerde, kent-devletlerin başına gelen en korkunç hastalıktır.
GENÇ SOKRATES - Hangi ciddi şeylerde demek istiyorsun?
YABANCI - Doğal olarak, hayatın yönetimiyle ilgili şeylerde. Öyle ya, son derece ölçülü yaradılışta birtakım kimseler vardır ki tükenmez huzur ve dinginlik içinde yaşamak istediklerinden kendi işleriyle uğraşmak için ötekilerden ayrılır, yalnızlığa çekilir, kendi devletleri içinde olduğu gibi yabancı devletlere karşı da böyle davranırlar; onlarla da barışa hazırdırlar. Böylece isteklerine uygun yaşamaya alıştıkları zaman, gerçekten yersiz bir barış aşkıyla, farkına varmadan, bütün savaş güçlerini yitirir, çocuklarını da bu güçsüzlük içinde yetiştirir ve kendilerini ilk saldıranın eline bırakırlar. Kendileriyle çocuklarının ve yurtlarının, farkına varmadan özgürlükten tutsaklığa kaydığını görmek için uzun zaman beklemelerine de gerek kalmaz.
GENÇ SOKRATES - Ne acı, ne korkunç yazgı!
YABANCI - Ya daha çok enerjiden yana kayanlar için ne diyeceğiz? Hep ülkelerini yeni bir savaşa sokmak için koşturmayacaklar mıdır? Bu türlü hayata karşı besledikleri çok fazla hırs yüzünden yurtlarını çok güçlü kinlerle karşı karşıya bırakarak tamamıyla yok olmaya sürükleyip düşman boyunduruğu altına götürmeyecekler midir?
GENÇ SOKRATES - Bu da doğru.
YABANCI - Öyleyse- bu iki tür ruh arasında sürekli ve derin düşmanlık ve kavga bulunduğunu kabul etmemek olur mu?
GENÇ SOKRATES - Olmaz!
YABANCI - Böylece araştırmamızın birinci noktasını kanıtlamadık mı? Başka türlü söylersek, erdemin bazı bölümlerinin, -ki azı da değildir- yaradılıştan birbirine karşıt olduklarını, bulundukları ruhlarda da aynı karşıtlıkları doğurduklarını göstermedik mi?
GENÇ SOKRATES - Gösterdik sanıyorum.
YABANCI - Şimdi şu noktayı inceleyelim.
GENÇ SOKRATES - Hangi noktayı?
YABANCI - Şimdi, birleştirici bilimler arasında, en önemsizi de olsa eserlerinden her hangi birini yaratmak için, iyi öğeleri de, kötü öğeleri de kullanmayı kabul eden biri var mıdır; ya da her bilimin işi, her alanda, olabildiğince kötü öğeleri alıkoymak ve birbirine benzeyen ya da benzemeyen bu öğelerin hepsini bir araya toplayarak, onlarla kendine özgü bir özelliği ve yapısı olan bir eser oluşturmak mıdır ? diye soralım.
GENÇ SOKRATES - Kuşkuya olanak var mı?
YABANCI - Siyasette de böyledir: bizim siyasetimiz gerçekten doğaya uygun siyaset... Bir devlet kurmak için kötülerle iyileri rasgele bir yığın halinde toplamayı asla istemeyecektir, ama kuşkusuz ilkin uyruğunu siyasette denemekle işe başlayacak, deneme bitince de onları bu işi bilen, usta eğitimcilerin eline verecektir. Bununla birlikte emir ve yönetimi elinden bırakmayacaktır. Dokumacılık bilimi de atkıcılarla kendisine dokuyacağı gereçleri hazırlayan başka bütün yardımcılarla böyle yaptığı gibi bütün hareketlerine emir ve yön vermek için hep yanlarında bulunur, her birine kendi dokumacılık işi için yararlı sandığı şeyleri gösterir.
GENÇ SOKRATES - Pek doğru.
YABANCI - Krallık bilimi de, yasaların koruması altında öğretim ve eğitimi yönetenler karşısında böyle hareket edecektir, sanırım. Yönetim erkini kendi eline alacak, kendi bileşimine uygun karakterleri yetiştirmeye yaramayan hiçbir çalışma ve alıştırmaya izin vermeyecektir. Kendilerine enerji, ölçü ve başka erdemli eğilimleri vermek olanağı olmayan, tersine, kötü bir doğanın taşkınlığıyla tanrısızlık, ölçüsüzlük ve haksızlığa sürüklenen karakterler varsa, onları da ölüm ya da sürgün gibi cezalarla sistemin dışına atacaktır.
GENÇ SOKRATES - Şimdi yapılan da aşağı yukarı budur.
YABANCI - Bilgisizlik ve alçaklık çamurunda yan gelip yatanları da kölelik boyunduruğuna koşacaktır.
GENÇ SOKRATES - Pek iyi.
YABANCI - İyi bir eğitimin erdemli kılabildiği, özel bir yöntemin de birbirine karıştırıp hamur edebileceği kadar iyi olan ötekilere gelince, karakterinin sertliği erişince kendini gösterdiğine hükmeder; ölçüye doğru eğilirse, o zaman da onlarda, mekik ipliğinin yumuşak ve gevşek kumaşını bulur, eğilimleri de birbirine karşıt olduğundan, onları bir arada bağlamaya ve aşağıdaki gibi atkılamaya uğraşır.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - İlkin, akrabalıklara göre, ruhlarının ölümsüz bölümünü tanrısal bir iple toplar, bu tanrısal parçadan sonra da, hayvansal kısmını insanlık ipleriyle toplar.
GENÇ SOKRATES - Bununla da ne demek istiyorsun?
YABANCI - Ruhlarda güzel, iyi, doğru ile karşıtları konusunda gerçekten doğru ve sağlam bir kanı belirirse, bunun daimonluk bir ırkta ortaya çıkan tanrısal bir şey olduğunu söylüyorum.
GENÇ SOKRATES - Gerçekten böyle demek gerek.
YABANCI - Oysa, yalnızca krallık biliminin Musasından (müz) yardım gören devlet adamıyla bile yasa koruyucunun, biraz önce sözünü ettiğimiz iyi eğitimin yetiştirdiği ruhlara böyle bir kanıyı işleyebilmek ayrıcalığına sahip olduğunu bilmiyor muyuz?
GENÇ SOKRATES - Herhalde böyle olsa gerek.
YABANCI - Ama, Sokrates, buna gücü yetmeyene söylediğimiz adları vermekten sakınalım.
GENÇ SOKRATES - Pek doğru.
YABANCI - Öyleyse, enerjik bir ruh gerçeği bu biçimde kavradığı zaman dinginleşmez mi? Kendisini doğruluk düşüncesine daha isteyerek açmaz mı? Gerçeği bu biçimde sezmediği zaman da, daha çok hayvansal bir vahşiliğe sürüklenmez mi?
GENÇ SOKRATES - Ona hiç kuşku yok.
YABANCI - Ama ölçülü doğa konusunda ne diyeceğiz? Böyle konular gerçekten onu, hiç olmazsa kent-devletteki hayatın gerektirdiği kadar ölçülü, uslu kılmaz mı? Oysa, söylediğimiz ışıklardan yoksun kalınca da, pek yerinde olarak, utanç verici bir miskinlik ünü kazanmaz mı?
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - O zaman da bu bağın sürekli olarak ne kötüleri kötülerle, ne de kötüleri iyilerle atkılamayacağını söylemek gerekmez mi? Hiçbir bilim bu türlü kimseler için bu bağı ciddi olarak kullanmayı düşünmez.
GENÇ SOKRATES - Nasıl düşünsün?
YABANCI - Yalnız soylu bir karakterle doğan, doğaya uygun bir eğitim alan kimselerdedir ki yasalar bu bağı doldurabilirler; sanat bu çareyi ya da ilacı onlar için yaratmıştır; o, dediğimiz gibi, doğa bakımından ne kadar birbirine benzemeseler de, eğilimleri ne kadar karşıt olsa da, erdemin bölümlerini birbirine bağlayan, gerçekten tanrısal bir bağdır.
GENÇ SOKRATES - Olduğu gibi gerçek.
YABANCI - Tümüyle insanlık olan öteki bağlara gelince bu bağ bir kez yaratıldıktan sonra onları düşünmek de, düşündükten sonra gerçekleştirmek de artık güç değildir.
GENÇ SOKRATES - Bu nasıl oluyor, hangi bağlardan söz ediyorsun?
YABANCI - Devletten devlete evlenmelerin, gençlik değiş tokuşuyla, kişiden kişiye kız verip kız almaların yarattığı bağlardan söz ediyorum. Oysa birçokları çocuk dünyaya getirmeye elverişli olmayan şartlarda birleşiyorlar.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
You have read 1 text from Turkish literature.
Next - Devlet Adamı - 5
  • Parts
  • Devlet Adamı - 1
    Total number of words is 4423
    Total number of unique words is 1625
    31.7 of words are in the 2000 most common words
    42.5 of words are in the 5000 most common words
    48.9 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Devlet Adamı - 2
    Total number of words is 4370
    Total number of unique words is 1839
    30.9 of words are in the 2000 most common words
    43.3 of words are in the 5000 most common words
    50.7 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Devlet Adamı - 3
    Total number of words is 4425
    Total number of unique words is 1776
    29.8 of words are in the 2000 most common words
    43.3 of words are in the 5000 most common words
    49.2 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Devlet Adamı - 4
    Total number of words is 4373
    Total number of unique words is 1781
    30.9 of words are in the 2000 most common words
    42.6 of words are in the 5000 most common words
    49.6 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.
  • Devlet Adamı - 5
    Total number of words is 885
    Total number of unique words is 568
    37.2 of words are in the 2000 most common words
    48.3 of words are in the 5000 most common words
    54.5 of words are in the 8000 most common words
    Each bar represents the percentage of words per 1000 most common words.