Antik Acılar
Elleri reçelli kadına,
Terzi dükkanındaki adama...---------------------------
GÜLCEMAL
========CEMAL SÜREYYA
I
Buzdağına çarptın mı bilmiyorum
ama Titanik
gibi oldu batışın
bir sen vardın çünkü
şiirin dört bacalı şairiDalgaların kıyıya vurduğu
eşyalarını toplama telaşında
imgenin derin sularına
nefesleri yetmeyen
lodosçularBir gemi gibi batmak
yakışırdı sonuna
filikaya biniş sırasına benzeyen yaşantının:
- Önce çocuklar
ve kadınlarII
Gülcemal vapurunu hiç gormedim ama
tanıdığım Cemal gül idi...ANTİK
ACILAR
======ALACAK
Yol kenarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyımREÇEL
Gülemedim ki hiç
hasta yatağının başucunda
haberi bu yüzden
yoktur annemin
sol yanağımdaki
gamzeden
Komodinin üstündeki
ilaçların sayısı arttıkça
kutularından yaptığım
gökdelenin uzamasına
sevinirdimVe bilmezdim
annemin yaşantısındaki
renkliliğin yalnızca
raflarda dizili
kavanozların içindeki
reçeller olduğunuGİDERKEN
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuruGüveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadarBeni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukurLEBLEBİ
Nasıl ayrılır
ürkeklik
ayakları ilk kez
bir mısır tarlasına
değen kargadanNe zaman
karar verir rüzgar
fırıldakla oynamayı bırakıp
kızların eteklerini uçuşturmayaNe yazar
anı defterine
kuru bir tarlaya
ilk düşen
yağmur damlacığıAkıllı çocuğun
bilgisayarıdır leblebi
siz hiç anlamadınız mı
leb denmeden
bir şeyleri...MİNARE
Top oynayan arkadaşlarını
minareden gördüğü
için acelecidir
ezan okuyan
çocuğun sesiAYNA OYUNU
Mahalledeki en güzel kızın
duvara aynasından
yansıttığı ışığı
nedendir bilmem
hep ben yakalardım
onca çocuğun
elleri arasındanAİLE BOYU
Ezilmiş bir çocukluk benimkisi
bir iskelenin
vapurlarının yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleriAnnesiz büyüdüm çünkü
yani serçeydim
kar üstündeki
ve arka bahçesinde
kasabın beslediği kuzuDudaklarımı, işte bu yüzden
aile boyu
bir şişeye değdirip
içmeyi severim
gazozuLİMAN
Sıralanmış saksılar vardı
limana bakan
penceremizin önünde
ve çiçekler arkasında
ekmek kırıntıları serpen
martı yüzlü
bir anneTerasta toplanan kadınlar
limandaki beyaz geminin
ışıkları yanınca
dedikodusunu yapmayı unuturlardı
tam o saatlerde sokaktan geçen
yazlık sinemadaki
biletçi kızınAnnesinin dizleri dibinden
hiç ayrılmayan
uslu bir çocuk gibidir
limandaki deniz
ama sokağa çıkıp
dalga olmak geçer
yüreğindenAT KOKUSU
Son evi gösterin bana İstanbul'da
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını çalıp
söyleyeyim içindekilere
daha çok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizdenKarşılığında ben de size
kanaryası olup
kuaför salonuna dönüşmeyen
kaç mahalle berberinin
kaldığını söylerim
ya da kaç fötr şapkanın
tutsak olduğunu
köhne bir konağın
askısındaKaç faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama söylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundanÇATANA
Galata köprüsü kaldırılınca
boynu hep
bükük kalacaktır
altından geçmek için
bacasını kıran
çatananınANTİK
ACILARGeçim parası için
nice yaşlının
eski İstanbul evlerinden
getirdiği eşyalar
üstüne kâr koyulup
satılıyor antik
acılar carşısındaHARÇ
Bilemiyorum hangi gökdelenin
tuğlaları arasındadır
elele yürüdüğümüz
ve seni
ilk kez öptüğüm
o kuytu kumsalAma duyarım
bir mısır tarlasınin
yüreğindeki telaşı
görülünce dağın ardından
kentin ilk gökdeleniDaha kamyonlar dolusu
kum elenir
inşaat önlerinde
ayıklanır deniz kabukluları
yok edilir gibi
bir cinayetin izleriİSKELE
İskelenin altına
sığınan deniz
bırak artık saklanmayı
savaş gemileri
çoktan geçip
gittiDENİZ
Vedat Günyol'a
Yaşlı bir devrimci
düşürmez hiç ağzından
özgürlük kelimesini
ve yatmadan önce
bir bardak su yerine
denize bırakır
takma dişleriniBENDENİZ
Denizi sever en çok bendeniz
bir ırmak
ya da gölü değil
ama sıragöller
bana hep denizi
anımsatırNe kadar uzaklaşsam denizden
o denli artar
hem bir kentin
giriş tabelasına yazılan
hem de içki masasındaki
susuz rakımDenizi sever en çok bendeniz
ve geriye
gemilerin ardında
bir anlık
bıraktığı gibi kalır
benden iz...FİLİKA
Batmak üzere olan
bir gemide
panik içindeyken herkes
ne de çok sevinir
ipleri çözülen
filikaBEYAZPERDE
Artıyor kara çarşaflılar
yurdumun her köşesinde
neden olacak
siyaha boyanıp
kadınlara giydiriliyor
yıkılan sinemalardan
geriye kalan
onca beyaz
perde!TAHT VE YÜKSÜK
Tahtların altındaki sümükleri silmezler
çünkü ata yadigarıdırlar
ve müzelerde
görmemesi için halkın
bir camekanın içinde
sergilenirlerKapıları da hep devdir
dünyadaki sarayların
tokmağa uzanıp
sokaktaki çocuklarla
oynamasın diye
veliahtlarSakın beni tarihçi sanmayın
sayfalarını yırttım
yüz ünlü türk
adlı kitabın
terzi dükkanındaki resmine
içinde rastlamayınca
kılıncı dikiş iğnesi
kalkanı yüksük olan
babamınŞİİRT
Avcının kıstırdığı ceylan
bir diğerine kaçıp
kolayca kurtulsun diye
omuz omuza vermiştir
yurdumun dağlarıTutuklansa yurdumdaki
böceklerin hepsi
diğerlerinden ayrı
bir hücreye konur
kitap güvesiAmbalaj kâğıdı gibi kullanılır
başörtüsü yurdumda
bir çocukluk anısı olarak
güneşi paketler
genç kızların saçlarındaVe sorunlarını
tartışırlar şiirin
yurdumun şairleri
tank paletleri altında
ezilirken şiirt!SÜNGÜ
Kardeş payı
yapmak için mi
uzattın süngünü
elimdeki
elmayaKAFATASI
Yurdundan çok uzaklarda
ölen bir askerin
kafatası
kendisini bulan
çocukların ellerinde
hiç bilmediği oyunlara
alet oluyorİkinci defa!
MADALYA
Bayram yerinde canlandırılırken
kentin kurtuluşu
ayakları kesilen gazi
koltuk deyneklerini
bırakamadığı için alkışlamadığında
inandırır herkesiÖlü askerlerin ceplerinden
topladıkları kanlı fotoğrafları
barış toplantılarında
sinema önündeki çocuklar gibi
birbirleriyle nasıl değiştirdiklerini
bilir generallerinKaç askeri
kendisine özendirdiğini de saymıştır
savaşın tam ortasında
kuyruğunu bırakıp
kumtorbaları arasından
evine kaçarken kertenkeleninBayram yerinde canlandırılırken
kentin kurtuluşu
ayakları kesilen gazi
hiç düşünmeden
değişir madalyasını
çorap kokusunaCUNTA
Gördünüz mü keyfini
generalin
başını sıkarken
yüzünde çıkan
sivil'ceninOLÜ ASKER
Zeynep ve Derviş'e
Nasıl da çok istemiştim
savaşa gitmeden
sevgilimle evlenmeyi
ama nereden bilebilirdim
ki silahın
demirine çarpıp
saklandığım yeri belli edeceğini
parmağımdaki yüzüğün...JİLET
Kamaralarında çıplak
kadın resimlerinin asıldığı
savaş gemisinden
bozma bir jilet
her traş oluşumda
hem okşar
hem kanatır
tenimiMEÇHUL
Mahalledeki çocukların
piç diye kızdırdığı
ayakkabı boyacısı
babasının özlemiyle
önüne kurar sandığını
meçhul asker
anıtının!NAFTALİN
Eksik olan
bir yanı vardı aşkımızın
bir filminde
üç beş figüran dövüp
ata binmemesi
gibi cüneyt arkın'ınHaberin olsun
vermedim eskiciye
yırtık ayakkabılarımı
nasıl ayrılırım ki onlardan
kapınızın önünde
az mı çıkarıp
giymiştimNaftalinledim bende kalan yün kazağını
söylemiş miydim size
naftalin
ki güvelere karşı kullandığı
kimyasal silahıdır
anılarınSANA YAKIN
Bir dostun sıcaklığına
öylesine
yaslamak istiyorum ki başımı
ya omuzunu uzat sevgilim
ya da telleri kopuk
bir kemanıKanadının altına sığınacak
bir kuş arayan
eskimiş saçak gibiyim sensiz
ya da bütün balinaların
kıyıya vurup
intihar ettiği
bir denizBir hitit çanağıyım
toprağa gömülü
ve sen
ilk kazısını yapan
bir arkeolog ürkekliğiyle
ellerinin arasına
al beniTek dileğimdir çünkü benim
sana yakın bir sunay akınDÜĞME
Gözyaşları içinde
birkaç dakika aradı
kürtaj masasından kalkarken
takılıp kopan
düğmesiniALFABE
Sağır ve dilsiz
ki okşarken
sevgilisinin tenini
elleriyle hem sevişir
hem konuşurYALNIZLIK
Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağanDaha da hüzünlendirir her gece
kentin sokaklarını
bekçinin nefesiyle
düdüğün içinde dönen
nohut taneciğinin
yalnızlığıNe çok sevinirim bilseniz
bir yılan
mezarıma girerde
göğüs kafesimin kemikleri içinde
kış uykusuna
yatarsaBÖCEK
Usulca verir misiniz
son nefesinizi
yolunu şaşırmasın
diye yastığınızda
gezinen
böcekSARMAŞIK
Gökdelene tırmanan
sarmaşığın
kaçıncı kata ulaştığını
görmeye yeter
yaşantımŞAMANDIRA
Hayırsız oğluyum babamın
hiç büyümeyen
hala Topkapı'ya doğru uzanır
kimsecikler görmeden
hınzır bir çocuk gibi
kapısını çalıp
kaçarım İstanbul'unHayırsız oğluyum babamın
ticareti sevmeyen
para için koşturulan
yarış atlarının terlerini
bir akvaryumda toplar
içinde denizatı
beslerimHayırsız oğluyum babamın
yollarda dalgın yürüyen
ama adliyenin çöplüğünde
bulduğu dolmakalemi
çocuklarına getirmek için
ortasından yapıştıran temizlik işçisi
kaçmaz gözlerimdenHayırsız oğluyum babamın
bir parka
dikilirse bir gün şairlerin heykelleri
benim yerim boş kalsın
ve payıma
hayırsız ada açıklarına
bir şamandıra bırakın
All texts | Click or select a word or words to search the definition |
---|